Gemi ile Güneydoğu Alaska yolculuğumuzun dördüncü günü. İlk gün Kuzey Amerika’nın en büyük buzullarından olan Hubbard Buzulu’nu görmüş, ertesi gün başkent Juneau’da demirlemiştik. Üçüncü gün ise Klondike Altına Hücum Göçü’nün başladığı yerde, Skagway’de, nostaljik bir turla aralamıştık tarihin sayfalarını... Bugün “Icy Strait Point”deyiz.
Daha kısa
bir adı olmadığı için üzgünüm, ama “Buzlu Boğaz Noktası”
anlamına geliyor “Icy Strait Point”. “Özel
mülkiyet” deniyordu bu liman için; pek anlam veremezken başlangıçta, “Alaska Yerlileri Kooperatifi”ne ait
olduğunu öğrendim sonradan, ve o zaman anladım adının neden kısa ve tek kelime değil de, bir tanımlama olduğunu. Evet, coğrafi olarak “Buzlu
Boğaz” olarak adlandırılan yerin hemen kıyısındayız.
Daha önce
denk gelmediğim şekilde uzun ve deniz seviyesinden epey yüksekte kurulu bir düzenekten
inerek, adım atıyoruz gemiden karaya. Chichagof adası
burası, ve sadece bir yerleşim var.
O da 716 nüfuslu Hoonah köyü. En büyük özelliği, Güneydoğu Alaska yerlileri olan Tlingit’lerin en yoğun
oldukları yerleşim; bir Tlingit köyü yani.
Diğer
limanlardan birkaç saat daha az kalacağız burada; inadına da yapmak istediğim o
kadar çok şey var ki! Ben doğaya yönleniyorum; önce denizde balinaları görmeye,
ardından da doğa yürüyüşü yapmaya…
Sabah bir
tekne ile alınıyoruz limandan. Asıl amaç balinaları izlemek olsa da “Balina ve
deniz memelileri gezisi” demişler adına. Yirmi- otuz kişilik bir tekne kabaca.
Tepede içimizi ısıtan pırıl pırıl bir güneş,
önümüzde masmavi çarşaf gibi bir deniz, yemyeşil adalar, adacıklar ve kulağımızda kaptanımızın
rehberliği…
Tekne ile limandan uzaklaşırken; “Icy Strait Point”, Alaska |
Tekne ile limandan uzaklaşırken; “Icy Strait Point”, Alaska |
Yaklaşık yarım saat sürüyor yolculuk. Bu gezide balina görmemek gibi bir ihtimal yok; yani tam yaşam alanlarındayız. “Alaska’da balinalar ve diğer deniz memelilerini izleme kuralları” kaptanımız tarafından dile getiriliyor, uygulanıyor ve ayrıca her gözün görebileceği bir yerde de asılı duruyor. Buna göre; tekneler balinalardan en az yüz metre uzakta durmalı, balinalar tekneler arasında veya tekneler ile kıyı arasında kuşatılmamalı- tuzağa düşürülmemeli, bir balina yaklaşırsa tekne boşa alınmalı ve geçmesine izin verilmeli. Ayrıca gözlem süresi de otuz dakikayı aşmamalı.
Biz de öyle
yapıyoruz. Yarım saat boyunca havaya su püskürtmelerini,
ki bu yerlerini tespit etmede bir ipucu oluyor bize, daha sonra heybetle zerafeti birleştirmiş bir şekilde su yüzüne çıkıp- dalmalarını, kuyruklarının edasını ve güzelliklerini izliyoruz kambur
balinaların. Evet, malum, balinaların da türleri var ve buradakiler “kambur balinalar” (“humpback whales”).
Kambur balinalar; “Icy Strait Point”, Alaska |
Kambur balina; “Icy Strait Point”, Alaska |
Kambur balinalar; “Icy Strait Point”, Alaska |
Basılı ve görsel yayınlar dışında, canlı canlı görmüşlüğüm vardı farklı balina türlerini; dünyanın çeşitli yerlerinde, bir takım su ve eğlence parklarında. Böyle doğal ortamlarında ise ilk defa gözlüyordum. Burada varlıklarına ve doğal yaşam alanlarına gösterilen saygı çok hoşuma gitmiş, beni duygulandırmıştı doğrusu. Ama ya o havuzlarda görmüş olduğum balinalar! Bu durumla biraz çelişkili değil miydi?!
Kafam
karışmış bunları düşünürken, dönüş yolunda su samurlarına rastlıyor ve kırmızı
bir şamandıra üzerinde güneşlenen fokun keyfine şahitlik ederek bitiriyorduk
yolculuğu…
Şamandıra üzerinde fok; “Icy Strait Point”, Alaska |
Şamandıra üzerinde fok; “Icy Strait Point”, Alaska |
*
Öğleden
sonra da kısmetimizde doğa yürüyüşü var; El değmemiş
doğada yürüyüş.
Limandan
minibüsle alınıyoruz. Hoonah köyünün içinden geçerek, yürüyüş yapacağımız yerin
başlangıcına geliyoruz. On iki kişilik küçük bir grup aslında, ama iki rehberimiz
var. Aynı zamanda şoförümüz de olan rehberlerimiz, yürüyüşe başlamadan önce
kısaca aydınlatıyor bizi. Her an ayıya rastlamamız
mümkünmüş. Bu durumda koşmamak, panik yapmamak, gerekirse
sakince konuşmak, büyük kitle izlenimi vermek için grupça kalmak, gruptan
ayrılmamak gerekiyormuş. Koşmanın bir faydası olmazmış,
zira ayılar saatte 40 km hızla koşabilir, ağaca çıkabilir ve yüzebilirlermiş! Önce masal gibi dinledik,
ama yürüyüşe başlamadan önce rehberimizin, minibüsün bagajından bir tüfek
çıkarıp, omzuna takmasıyla kavradık işin ciddiyetini. İki rehber de belki bu
yüzdendi; birisi grubun önünde giderken, diğeri arkadan gelerek, kimsenin
gruptan kopmamasını garantiliyordu.
Hem
yürüyor, hem bilgileniyorduk. Üzerinde bulunduğumuz Chichagof adası, ABD’deki en büyük beşinci ada imiş.
Dünyada metrekareye en fazla ayı düşen yer
aynı zamanda. 121 km uzunluğunda, 80 km genişliğinde, girintili, çıkıntılı bir yapıda. Burayı kaplayan ve şu anda içinde
bulunduğumuz orman ise Tongass Milli Parkı. Tongass Milli
Parkı, sadece bu adayı değil, Güneydoğu Alaska’nın çok
büyük bir bölümünü kaplayan bir orman. Dünyadaki en
büyük ılımlı yağmur ormanı ünvanına sahip. Yüzölçümü 64 bin
km kare; ya da şöyle söyleyeyim, Türkiye yüzölçümünün 11’de
biri kadar.
Muhteşem
manzaralar eşliğinde, doksan dakikalık bir yürüyüştü bu. Yol boyunca orman ve
çevresi hakkında bilgilenirken, bir yandan da yöreye özgü
orman meyvelerini görüyor, rehberimizin onayı ve ikramıyla tadıyorduk.
İngilizcede “berry” ile biten
bir çok meyve, Türkçede “kırmızı orman meyvesi”
olarak tanımlanır. Bir kısmı da ülkemizde yoktur hatta. Burada karşılaştığımız
orman meyveleri; “thimbleberry”, “salmonberry”, “elderberry”
(mürver) ve “blueberry” (yaban
mersini).
“Timbleberry”
hakkında özel bir bilgim yok. “Salmonberry” ise adını somonlardan alıyor; çiçek
açmaları, somonların nehre geri dönmelerinin habercisi oluyormuş.
“Thimbleberry”; Chichagof adası, Tongass Milli Parkı; Alaska |
“Salmonberry”; Chichagof adası, Tongass Milli Parkı; Alaska |
“Elderberry” (mürver), Chichagof adası, Tongass Milli Parkı; Alaska |
“Blueberry” (yaban mersini); Chichagof adası, Tongass Milli Parkı; Alaska |
İlerledikçe kadrajıma sığdıramayacağım uçsuz bucaksız mavilik ve yeşillikler; ayrı bir kara parçası gibi duran, ama üzerinde bulunduğumuz adanın devamı olan yemyeşil alanlar. Daha önce pek vurgulamamış olsam da, Alaska gezimiz boyunca hemen her yerde gelgit olayını duymuş, çoğuna da şahitlik etmiştim. Bu bölgede de deniz suyu yedi metreye kadar (24 feet) değişiklik gösterirmiş. Denizin içeriye girinti yapmış olduğunu gördüğümüz bir çok yerde beş saat içinde hiç su kalmayacağını söylüyordu rehberimiz.
Muhteşem manzaralar kadar, doğal yaşlanmış, kurumuş ağaçlar dikkatimi çekiyordu; vakitsiz kesilmemişler, yakılmamışlar… Doğal ölüm yani! Bir yandan da genç fidanlar...
Ladin, sedir
gibi iğne yapraklı ağaçlar yoğunlukta; aslında
ben tanıyamaz, adlarını bilemezdim de, rehberimiz öyle söylüyordu.
Spassski adası, Spasski dağı, Spasski nehri, Spasski nehir
vadisinden söz etti, belki de gösterdi belli başlı olanları.
Buraları keşfeden mütevazi Rus imiş, hepsine kendi adını veren!
Chichagof adası, Tongass Milli Parkı; Alaska |
Chichagof adası, Tongass Milli Parkı; Alaska |
Chichagof adası, Tongass Milli Parkı; Alaska |
Bu arada sadece burada değil, Alaska gezimiz boyunca ormanlarda gördüğüm pembe-mor zarif çiçeklerin “fireweed” olduğunu öğreniyorum. Yeşilin üzerine pek de yakışıyor.
“Fireweed”, Chichagof adası, Tongass Milli Parkı; Alaska |
Rehberimizi de tanıyoruz aynı zamanda. Başka bir eyalette üniversite öğrencisi, yazları Alaska’da rehberlik yapıyor. Ne şanslı diye düşünüyorum, hem akademik eğitim alıp, hem de doğanın içinde bulunabiliyor... Bu arada sırt çantasından birşeyler çıkarıyor ve “sizin için hazırladım” diyor. Kendi elleriyle toplamış olduğu “fireweed”den yapmış olduğu reçel ve buna bandırıp yememiz için kraker. Bu zarif düşünce, günün sürprizi oluyor bizim için.
“Fireweed” reçeli, Alaska |
Yavaş yavaş yaklaşıyoruz yürüyüşün sonuna. Ayı ayak izi görüyoruz bir yerde, ama hayır ayıya rastlamıyoruz. Bu kadar ayının olduğu yerde ayı görememek! Bu iyi mi, kötü mü bilemiyorum…!
Doğal
ortamında ayıları izleyebilmenizi garanti eden turlar da vardı başlangıçta. Spasski nehir vadisi turu bunlardan
biriydi; hatta ayıların nehirdeki somonları yakalayıp yemelerine şahitlik etme
ihtimali de sunuyordu. Kimbilir sadece ayılar değil, belki kel kartallar da
gelirdi somon avına…
Chichagof adası hatırası, Tongass Milli Parkı; Alaska |
*
Yürüyüş
sırasında ada, orman, buradaki doğa hakkında bilgilenirken, minibüsle gidip,
gelirken de Hoonah köyü hakkında birşeyler
duyuyorduk.
Hoonah, “Kuzey rüzgarı için sığınak” anlamına
geliyormuş. Köyün adada, ya da bölgedeki tek yerleşim olduğunu, nüfusunun 716
olduğunu ve Tlingit’lerden oluştuğunu biliyoruz artık. Başka bir ifadeyle; bölgede sadece yerliler yaşıyor; doğa ile iç içe, doğa ile
barışık... Kendi kendine yeten bir ada
olduğunu vurguluyor rehberimiz; değirmeni var, suyu var, elektriğini
üretebiliyor. Hatta suyu çok güzel, klora gerek olmadan filtre edilip içiliyor.
İki kilise
var köyde; köydeki en eski bina olan Rus ortodoks kilisesi ve Presbiteryen
katolik kilisesi. Bütün köy bu ikisi arasında yer almakta. Aslında 1944’de büyük
bir yangın olmuş ve bütün köy yanmış. Köyün yeniden inşası sırasında tercih
edilmiş bu iki sağlam bina arası.
Köyde
hastane yok, bir buçuk yıldır hemşire var. Yazın haftada iki tekne geliyor,
başkent Juneau’ya gidiyor. Altı kişilik küçük uçakları da var; öyle binişte ne
kontrol, ne prosedür istemeyen…
İlkokulu da
var, bu yıl yedi mezun veren…
Nüfus yedi
yüz civarında olsa da, yazları geçici işçiler geliyorlarmış tabii ki. Ve tabii
yine yazları gelen, giden, buralara doyamadan
ayrılan turistler var, bizim gibi…
Ne içimde kaldı biliyor musunuz? Köyü ziyaret edememek. Aslında böyle bir tur da vardı; köyü ziyaret ederek yerlileri tanıma; onların kültürlerine, müzik ve danslarına şahitlik etme fırsatı, ama fotoğraf çekmek yasaktı! Yanımda anı olarak götürebileceğim fotoğraf olmaması kalbimi kırmıştı; her şeyi birden yapamayacağıma göre, yine ilgi alanımda kalan doğaya yönlenmiştim ben de.
Ve bu doğa
turlarının sonunda, başında da olduğu gibi limanda oyalanacak zaman kalmıştı
biraz. Bir milden uzun bir “zipline”ın varlığı, su
sporları yapma fırsatının olduğu ve bir kaç da
restoran dikkatimi çekti yürürken.
“Daha önce denk gelmediğim şekilde uzun ve deniz
seviyesinden epey yüksekte kurulu bir düzenekten inerek adım atıyoruz karaya”
demiştim ya, onu algılama fırsatı da oldu; gelgit. İskeleye uzanan kütük ayaklardaki
nem ve üzerindeki yeşillikler de ayrı ipucu veriyorladı bu doğa olayı hakkında.
Gemiden çıkış düzeneği; “Icy Strait Point”, Alaska |
Nemli, yeşermiş kütükler; “Icy Strait Point”, Alaska |
Liman; “Icy Strait Point”, Alaska |
Huzurlu, sakin sahilde dolandım biraz da; doğa ile uyumlu birkaç yapı, banklar, kütükten oturma yerleri… Bıraksalar bir kaç gün kalabilirim diye geçirdim içimden. Ama dediğim gibi, her zamankinden daha az kalıyorduk bu limanda, bu “Buzlu Boğaz Noktası”nda…
Doğal ortamlarında kambur balinaları görmüş, eğer
bir şov değilse, yaşam alanlarına gösterilen saygıya
şahitlik etmiştim. Dünyada ayı yoğunluğunun en fazla olduğu
adayı da kaplayan, ve ayrıca dünyanın en büyük ılımlı yağmur ormanı olan Tongass milli parkında oksijen solumuş, yürüyüş yapmış, orman meyvelerini tatmış ve yeni bilgilerle donanmıştım. Nehirde somon yakalayıp yiyen
ayıları görme, yerlilerin kültürlerine şahitlik etme fırsatını ise geride
bırakmıştım. Dediğim gibi, hepsini birden yapabilecek zaman yoktu
ve ben bir şeyleri tercih etmenin, başka bir
şeylerden vazgeçmek olduğunu zaten çoktan öğrenmiştim. Yapabildiklerimi içime
sindirerek, yapamadıklarımı kalbime gömerek gelmişti ayrılma
vakti…
Bir sonraki
limanımız Ketchikan. “Alaska’nın ilk şehri” demişler,
“somon başkenti” demişler;
bakalım neler görüp, neler yaşayacağız, neler hissedeceğiz... Ketchikan’da
buluşmak, oradan da Alaska’ya veda etmek üzere, şimdilik hoşçakalın. Ve hep sevgiyle
kalın…
*
Bundan önceki Alaska yazılarım sırasıyla;
1- ALASKA YOLCUSU KALMASIN; İLK
DURAĞIMIZ ANCHORAGE için, lütfen tıklayın
2- ALASKA; ANCHORAGE’DAN SEWARD’A için
lütfen tıklayın
3- ALASKA GEMİ TURUNA BAŞLARKEN…
HUBBARD BUZULU VE BAŞKENT JUNEAU için lütfen tıklayın
4- ALASKA’DA ALTINA HÜCUM; SKAGWAY’DEN YUKON TOPRAKLARINA için lütfen tıklayın