29 Ocak, 2016

DOĞAYA DOYMAK YA DA DOYAMAMAK; İŞTE NORVEÇ FİYORTLARI...


Bin dokuz yüz seksenli yıllardı... Henüz yirmili yaşlarımdaydım... İlk okuduğum kişisel gelişim kitaplarındandı Leo Buscaglia’nın “Yaşamak, Sevmek, Öğrenmek” adlı eseri. Bir çeşit idolüm olmuştu o dönemlerde Buscaglia, hayata bakışı, öğrenme aşkı, insan sevgisi ile... Ve halen taşırım izlerini hayatımda...

İtalyan kökenli bir Amerikalıydı, Leo Buscaglia. Akşam yemeklerinin, aile bireylerinin bir araya gelmesi ve iletişim kurması için güzel bir fırsat olarak görüldüğü bir aileden geliyordu. Babası, özellikle hep birlikte oldukları hafta sonu yemeklerinde çocuklarına o gün ne öğrendiklerini sorardı. Çocuklar o gün birşey öğrenmeseler de babaları soracak diye hızla ansiklopedileri karıştırır, yeni bir konu mutlaka bulurlardı. Bu çok basit bir bilgi de olabilirdi, hiç önemli değildi, ama düzenli yapılırdı.

Yıllar geçip, evlenip, çocuk sahibi olunca, oğlum ilkokula başladığı yıllarda uygulamak istedim ben de. Evdeki boş bir defteri çıkarıp, “Haydi her gün yeni birşey öğrenelim ve bu deftere yazalım” dedim. Ve başlattım olayı. Aldım elime ansiklopediyi, karıştırırken çıktı karşıma “Fiyort” sözcüğü ve “Norveç Fiyortları”... Evet, şimdiki gibi yoğun bilgi akışının olmadığı o yıllarda, ben ilk defa duymuştum “Fiyort” sözcüğünü ve Norveç’in bunun en güzel örnekleri ile dolu olduğunu...

Ve... Yine yıllar geçip, artık üniversite öğrencisi olan oğlumla, ailemiz için planladığımız bir gezi oldu Norveç Fiyortları Gezisi. Paylaşmak istiyorum sizinle de...

Bir gemi seyahati idi bu Kopenhag’dan başlayan, sekiz gece yedi günlük. İki gündüz tamamen denizde, yani gemide olsak da, Norveç’te beş ayrı yerleşime uğrayacak ve diğer gemi turlarında olduğu gibi, sabahtan akşama kadar demirlediğimiz liman ve çevresini değerlendirecektik.

Çok çalıştım önceden, geziyi hem keyifli, hem de verimli kılabilmek için. Verimlilikten kastım, görülebilecek ne varsa görmek ve öğrenilebilecek ne varsa öğrenmekti benim için.

Gideceğimiz yerlerin çoğunu önceden duymamıştım. Sırasıyla adlarını öğrenmekle başladım işe: Stavanger, Bergen, Alesund, Geiranger ve Kristiansand. Sonra da buralarda yapılacak gezileri seçtik ailece; eşim, kızım, oğlum ve ben, uzun uğraşlar, okumalar ve araştırmalarım sonucunda.

22 Ağustos 2015 Cumartesi, öğleden sonra demir aldık Danimarka’nın başkenti Kopenhag’dan. O gece ve ertesi gün denizde geçti, geminin içinde, geminin içindeki aktiviteleri değerlendirerek.

Gemi yolculuğunun özelliğidir bu; yolculuk sırasında sıkılmamak. Her an çok değişik zevklere hitab eden aktiviteler mevcuttur çünkü. Her uğradığınız şehirde yeni bir otele yerleşme, valiz toplama derdi de yoktur ayrıca gemi yolculuğunda. Kamaranız ve yatağınız hep aynıdır. Dışarı çıkarken ve gezerken sadece  kimliğiniz ve cüzdanınız yeterlidir. En büyük dezavantajı ise, uğradığınız bir çok limanda  en fazla 12 saat kalmanızdır. İstemeye istemeye ayrılmaktır bazen bir çok yerden, tekrar gelme, doya doya gezme, hatta uzun uzun kalma umuduyla...


STAVANGER

24 Ağustos Pazartesi sabahı ilk demirlediğimiz limandı Stavanger. Norveç’in dördüncü büyük şehri ve petrol başkenti olarak tanıtılıyordu. Ben her gemi turunda adet edinmiştim. Demirlediğimiz her limanda, kahvaltı öncesi erkenden güverteye çıkar, açık havayı solur,  etrafı şöyle bir seyreder ve fotoğraf çekerim.

O sabah da öyle yaptım. Doğan güneşin kızıllığı henüz tam olarak kaybolmamış, mis gibi bir hava. Adalar, köprüler, arka fonda dağlar. Ve limanın hemen yakınında çok estetik duran bembeyaz ahşap evler. İşte Stavanger.


Gemiden Stavanger, Norveç
Gemiden Stavanger, Norveç


Stavanger’de iki tur almıştık. Sabah bir fiyort gezisi olacaktı, öğleden sonra ise şehir turu.

İlk göreceğimiz fiyorttu, Lysefjord. Gemiden inip, hemen yürüme mesafesinde olan bir tekneye bindik, aynı tura gelenlerle.

Daha girişte bir hoşlukla karşılaştım. Gezi boyunca göreceğimiz yerleri harita üzerinde gösteren ve özetleyen bir broşür verilmişti hepimize. Bu, tam benim tarzımdı. 

Teknenin üstü açık, etrafı görme imkanı vardı seyir sırasında, ama bu küçük alan çabucak dolmuş, biz ve bizim gibi bir çoğunluğa da alttaki kapalı alan kalmıştı. Bu başlangıçta biraz canımı sıksa da, ilerleyen dakikalarda yukarıdaki açık alanda zaten oturulamayacağını anladım. Çiselemeye başlayan yağmur ve feci ayaz, herkesin bizim gibi alttaki kapalı alanda toplanmasına yol açtı. Üstelik hepimize yetecek kadar cam kenarı da vardı burada.

Rehberimiz de alt katta bilgilendiriyordu bizleri. Kaptanımız özellikli bir yere geldiğimizde ya yavaşlıyor ya da duruyor, biz ise camdan bakmayı bırakarak çıkıyorduk güverteye. Ama öyle seyir halindeyken çıkıp dışarılarda durmak mümkün değildi, rüzgar her an sizi yere çakabilecek güçteydi, özellikle de gidiş yolunda.

Hem Norveç, hem de Stavanger hakkında fikrimiz oldu bu fiyort gezisinde. Norveç’in nüfusu idi ilk öğrendiğim. Tahmin edin bakalım? İlk duyduğumda biraz şaşırtıcı oldu benim için, ama sonradan oturdu taşlar yerine... Sadece 5 milyon.

Stavanger’in nüfusu ise 130 bin. Bir çok ülke için kasaba kıvamında olan Stavanger’in, Norveç’in dördüncü büyük şehri olduğunu ve petrol başkenti olarak anıldığını paylaşmıştım sizinle.

Balıkçılık yıllarca önemli bir geçim kaynağı olmuş Norveç’te. Denizlerde Ringa balığı kaybolunca, konservecilik, sardalya konserveciliği çıkmış ön plana. Ayrıca tekne yapımı gibi, denizle ilgili işler geçim kaynağı olmuş hep asırlar boyu. 1969’da ise petrol bulunmuş ve refah düzeyinin artmasına çok katkıda bulunmuş bu durum.

Teknemiz hareket eder etmez az ileride, kıyıdaki modern yapıyı işaret ediyordu rehberimiz. Petrol müzesi imiş. Petrol tarihi ve işleme aşamaları interaktif bir biçimde anlatılıyormuş. Dünyadaki iki petrol müzesinden birisi üstelik. Diğeri ise Texas-Houston’da bulunmaktaymış.

Petrol müzesi, Stavanger, Norveç

Yol boyu deniz kıyısındaki yazlık evleri, somon çiftliklerini, kışın teknelerin saklandığı evleri görerek ve bilgilenerek ilerledik.

Bu bölgedeki en ilgi çekici yerlerden birisi İngilizce adıyla “Pulpit Rock”, orijinal adıyla ise “Preikestolen”. Deniz seviyesinden 604 metre yükseklikte bir kayalık. Biz bu kayalığı denizden gördük. Ancak belli bir noktadan iki saatlik yürüyüşle çıkmak ve yine iki saatlik bir yürüyüşle inmek mümkün. Özelliği ne? Tepeye çıktığınızda 25x25 metrelik düz bir alan var, burada gezebiliyor ve fiyortların muhteşem manzarasını bu yükseklikten görebiliyorsunuz.

Stavanger’de “Pulpit Rock” turu da seçenekler arasındaydı, ancak bir kısmı tekne, bir kısmı otobüs, çok önemli bir kısmı da zorlu yürüyüş olan tur toplam sekiz saat sürecekti. Gün içinde başka bir yer görmeye fırsat kalmaması anlamındaydı bu. Tercihimizi bu kayalıktan fiyortları görmek yerine, fiyorttan bu kayalığı görmek ve başka seçenekleri de değerlendirmek yönünde olmuştu. Ama, inanın ilerleyen günlerde peşpeşe hep yükseklere çıkarak tanıklık ettiğim manzaralar, bu tepenin de boşuna ünlü olmadığı, bir dahaki sefere mutlaka çıkılması gerektiği fikrini aklıma yerleştirdi.
Denizden Pulpit Rock (orta bölüm), 
Lysefjord, Stavanger, Norveç.

Pulpit Rock’tan sonra fiyortta geri dönüş yoluna koyulduk. Rüzgar kesilmiş, güneş parlıyordu. “Fantahala” diye adlandırılan ayrı bir kayalığın yanından geçtik. Dimdik, ama mağaralar barındırıyordu bünyesinde. “Serseri mağarası” deniyor ve kanundan kaçanların saklanması ile ilgili hikayeler anlatılıyordu.

Az ilerde, kayalıklardaki keçileri gösterdi rehberimiz. Elimizdeki broşürde de tam burada keçi göreceğimiz yazılıydı. Sanki bu turun kadrolu elemanlarıydı bu sevimli keçiler.

Gezinin sonuna doğru ise, bir yaylanın eteğine yanaştık. Norveç “waffle”ı ikram edilecekti. Her evin olmazsa olmazı imiş “waffle” Norveç’te. Hem indiğimiz yer yemyeşil, mis gibi, hem de yediğimiz ortam ve waffle’ımız çok güzeldi. Biz gitmeden pişirilmiş, çilek reçeli ve oraya özgü akışkan krema ile servis ediliyordu. Gönlüm isterdi burada biraz daha kalıp, uzun uzun yürümeyi ve bu güzel havayı daha fazla solumayı. Ama ikramımızı hızlıca bitirip, ayrılmak zorunda kaldık; turumuzun sonuna yaklaştığımız için, istemeye istemeye...
Norveç waffle’ı, Çilek reçeli ve krema ile...
Waffle yedikten sonra, teknemize dönerkenki manzara, Stavanger, Norveç

Yağmur ve ayazla başladık, pırıl pırıl aydınlık bir hava ile  bitirdik toplam üç saatlik bu ilk fiyort gezimizi.

Yıllar önceki bilgilerimi tazeledim, yenilerini ilave ettim.

10-12 bin yıl önce oluşmuş fiyortlar. Aslında buzul vadileri imişler zamanında. Bu buzulların erimesi ve oluşturdukları derin yarıklara deniz suyunun dolması sonucu gelişmişler. İnce, uzun, çok derin ve kıyıları çoğu kez dik koylar olarak düşünebiliriz. Denizin derinliği, kıyıdaki dağın üçte biri kadar olurmuş genellikle, kaba bir hesapla...

Öğleden sonraki şehir turumuza bir saat zamanımız vardı. Biz de, liman ve çevresini gezerek değerlendirdik bu zamanı.

Balık marketine şöyle bir göz attık, bu kıyılardaki her yerleşimin olmazsa olmazı balık marketine... Metal parçalarından yapılmış bir heykel dikkatimizi çekti limana yakın. Öğleden sonraki gezimizde öğrendik bunun bir Karides heykeli olduğunu, yedi ayrı teknenin enkazından yapıldığını  ve Norveç’teki eski balıkçılık döneminde denizde hayatını kaybedenlere adandığını...

Karides heykeli, Stavanger, Norveç
Stavanger, limanın çevresinde gezerken

Şehir turumuz da üç saatlikti, ama bu sefer otobüsle. Stavanger’in önde gelen yerlerini gösteren bir tur olacaktı bu.

Viking anıtı’nın önünden geçtik, biraz Viking tarihi dinleyerek. Yere saplanmış üç kılıç idi bu Norveç’i birleştiren üç savaşı temsilen. Kılıcın yere saplanması savaşın bittiği anlamında ayrıca.

Vikingler hem çiftçi, hem balıkçı imişler. Gemileri de oluyormuş arazisi olanların. Zaten bizim de gemileri ve özel başlıkları gelmez mi aklımıza “Vikingler” deyince? Kristof Kolomb’dan önce Amerika kıt’asına, şimdi Kanada’da olan Halifax’a gittikleri bildiriliyor. İstanbul’un, Kudüs’ün adları da geçiyordu Vikinglerin gittikleri yerler arasında. Stavanger’de Arkeoloji Müzesi’nde yer alıyormuş Viking tarihi hakkında daha detaylı bilgiler, meraklısına...

Sonra bir çiftliğe vardık, bildiğimiz çiftliklerden farklı. Norveç’teki “Demir Dönemi”nden kalma, İngilizce adıyla “Iron Age Farm”. Demir dönemi, Viking döneminden önceymiş bu topraklarda. MS 300-550 yılları arasındaki dönem. Çok merak ettiğim ve özellikle tercih edeceğim bir yer olmasa da, bunu da içeriyordu tur programı.

Otobüsümüz park ederken iki genç ve güzel hanım vardı bizleri bekleyen, otantik giysiler içinde. Sonra sadece birisi kaldı bize rehberlik etmek üzere. O kadar sakin, o kadar tatlı anlattı ki Demir Dönemi’nden kalma bu çiftliği ve o dönemdeki çiftlik yaşamını... Kendisi de o dönemdeki evin hanımı gibi giyinmişti, belinde de kocaman bir anahtar. Çiftliğin en güçlü kişisiymiş evin hanımı ve sadece onda olurmuş bu anahtar.
Uzunca bir ev idi bu çiftlik evi, 48 metrelik. Önce dışarıdan gördük, sonra girdik içine. 1500 yıllık evin tabanı orijinal, ancak diğer kısımlar eskisinin üzerine yapılmış.

Bu uzun evin en başında hayvanlar olurmuş, rüzgar o yönden gelir, bu yerleşim sayesinde de evin ısınmasını katkı sağlarmış. Ayrıca yazın dahi evin içinde yanan ateş hiç eksik olmazmış, ısınma, çamaşır kurutma amaçlı... Yenilen, içilen, giyilen... Dedim ya, tatlı tatlı anlattı o günlere ait yaşamı, sakince...

Demir Dönemi Çiftliği, 
yöresel giysiler içindeki rehberimiz, 
Stavanger, Norveç

Hafifçe bir tepe üzerinde yer alan telekomünikasyon binasına gittik sonrasında ve birinci katından baktık uzaklara, uçsuz bucaksız uzaklara...

Sonra şehrin içine, Stavanger Katedraline geldik. İngiltere’deki Winchester katedralinin kopyası olarak yapılmış, 1125 yılında, Stavanger’in nüfusu henüz 200 iken. Norveç’in en eski Katedrali imiş, ama onarımda olduğu için içini göremedik. 1125 yılı,  Stavanger’in kuruluş yılı olarak da anılmakta ayrıca.

Ve sonunda geldik “Eski Stavanger"e. Taş düşeli sokaklar, beyaz ahşap evler ve evlerde rengarenk bakımlı çiçekler. Gemiden görüp ilk fotoğrafladığım bölge burası. Sıra geldi adım adım gezmeye, güzelliğin tadını çıkarmaya ve bilgilenmeye.

18. yüzyıldan kalma imiş bu bölge. 200-300 yıllık evler. 1970’lerde beton bina yapmak üzere yıkım başlamışken, bir mimar karşı çıkmış, “Bu bizim mirasımız, koruyalım” diye. Ve politikacıları ikna etmiş, yıkılanlar da yeniden  yapılmış.

Şu anda koruma altında 170 Beyaz Ahşap Ev, ve dediğim gibi rengarenk çiçeklerle bezeli. Kimse keyfine göre değişiklik yapamıyor. Bakım, tadilat gerektiği zaman da otoriteler bunu karşılıyor. İçinde araba kullanılmıyor. Fırını var, banka var, galerisi dahi var. Konservecilik döneminden kalan konserve fabrikası ise şimdi müze, o da bu bölgede.

Eski Stavanger bölgesi, Stavanger, Norveç
Eski Stavanger bölgesi, Stavanger, Norveç
Eski Stavanger bölgesi, Stavanger, Norveç

Şehir gezisini de bitirmiştik, ama ülke ve şehir hakkında bilgilendirmeler burada da devam etmişti. Kimisi sabahki turda öğrendiklerimiz, kimisi ise yeni bilgilerdi.

Hemen her ailenin yazlık evi varmış bu kıyılarda. Kıyılar uzun, malum. Ulaşımda tekne kullanılıyor. Toplam 750 bin tekne varmış Norveç’te. 5 milyon nüfus, 750 bin tekne. Hesabı siz yapın. Evet, neredeyse her ailenin bir teknesi var. “Tekne sahibi olmak zor mu derseniz?” diye ekledi rehberimiz ve yanıtladı: “Hayır”. 35-40 yaşlarına gelmiş kişilerin rahatlıkla teknesi olabiliyormuş.

Sık sık refah düzeyi, demokrasi, insan hakları, eşitlik oldu konu. Çok yineledikleri ve gurur duydukları kavramlardı bunlar.

Evet. Refah düzeyi yüksek, gelir dağılımında uçurum yokmuş. İnsanların gelirleri birbirine yakın. 12 yıl temel eğitim almış lise mezunu, süpermarkette çalışan 18-19 yaşındaki bir genç yılda ortalama 22-25 bin İngiliz sterlini (yaklaşık 100- 115 bin TL) kazanırmış. Eğitim düzeyi artınca gelir de artarmış. Üniversite mezununun ortalama yıllık geliri 40 bin sterlin  (184 bin TL) iken, toplum genelindeki ortalamanın 35 bin sterlin (160 bin TL) olduğunu öğrendik. Bunlar rehberimizden aldığım kaba bilgilerdi, başka bir kaynaklardan bu rakamları araştırmadım, ama her karşılaştığımız Norveçli hayatından pek memnun görünüyordu. % 30 vergi veriyorlar, ama eğitim ve sağlığın ücretsiz olmasından memnuniyetlerini dile getiriyorlardı.

Norveç’e ait ilk bilgilendiğim yer oldu Stavanger. Olur da yolunuz düşerse bir fiyort gezisi yapın, tepelerde, yaylalarda dolanın, waffle yiyin. Eski Stavanger’de dolanın. Benim fırsatım olmadı ama ilginizi çekiyorsa Vikinglerle ilgili Arkeoloji müzesini, dünyada iki taneden birisi olan petrol müzesini gezin.  Demir çağı çiftliği konusunda bir iddiam yok, ister görün, ister görmeyin. Ama olur da Stavanger’e bir daha yolum düşerse ve sağlığım yerinde olursa, Pulpit Rock’a çıkacağım... Ya da en iyisi siz çıkın, bana anlatın.


BERGEN

Ertesi gün, 25 Ağustos 2015 Salı, Bergen’deydik. Daha önce adını duyduğum ve birkaç fotoğrafını gördüğüm bir şehriydi Norveç’in.

Norveç’in ikinci büyük şehri ve fiyortların merkezi olarak tanıtılıyor Bergen. 1070 yılında eski Viking yerleşimi üzerine kurulmuş. Nüfusu 270 bin şu anda. Küçük kasaba cazibesindeki büyük şehir olarak da anılıyor.

Endüstriyel limana demirlemiştik. Liman şehir merkezine çok yakındı. 10 dakikada bir hareket eden servislerle şehir merkezine gitmek ve dönmek mümkündü. Biz de kahvaltı sonrası çocuklarla atladık servise, kabaca 5 dakika içinde vardık şehir merkezine. Etrafı çiçeklerle bezenmiş yapay bir göl, ortasında fıskiye, kimi kenarlarda ördekler, kimi kenarlarda martılar, kimi kenarlarda güvercinler. Fonda ise yeşil tepeler, ve bu tepelerde seyrek yerleşmiş maket görünümünde ahşap evler.

Bergen, Norveç
Bergen, Norveç

Sabahın erkence saatleriydi. Bir aşağı, bir yukarı dolandık tenha caddelerde. Tanımaya, algılamaya çalıştık buradaki yaşamı. Sonra da oturduk birer kahve içtik çarşıda.

Yılın 367 günü yağışlı olurmuş Bergen, öyle söylenmişti bize. Eh, az da olsa nasibimizi aldık bu durumda yağmurdan biz de...  

Bu serbest dolanım sonrası, öğle saatlerine doğru döndük limana. Sıra buradan başlayan turumuza geliyordu çünkü. Bu, Floein dağında yürüyüş olacaktı. Oğlumun bir arkadaşı önermiş, kızım ve benim de aklımıza yatmıştı.

Öğle saatlerinde buluştuk grubumuz ve rehberimiz ile limanda. Tekrar servisle geldik şehir merkezine, yapay gölün oraya ve buradan başladık tura bir ön yürüyüşle. Hemen gölün yanındaki boş alan, parti meydanı imiş. Milli gün dahil çeşitli kutlamalar burada yapılırmış.

Christian Michelson’ın heykeline işaret etti rehberimiz. Ve ülke için önemini anlattı. Bağımsız Norveç’in ilk başbakanı. Evet, 1905’te Norveç’in İsveç’ten ayrılmasında önemli rol oynamış, Bergen doğumlu. İsveç’ten ayrılma halk oylaması ile yapılmış, % 97 kabul oyu ile. Tekrar demokrasiye verdikleri önemi vurguladı rehberimiz. Tekrar insan hakları, tekrar eşitlik...

Ben bilmiyordum, ama Kuzeyin Chopin’i olarak da nitelendirilen bestekar ve piyanist Edvard Grieg de Bergen’li imiş. 1885’ten ölümü olan 1907’ye kadar yaşadığı ev müzeye dönüştürülmüş, Bergen’de.

Yedi tepeli bir şehir Bergen, en yükseği 642 metre olan. Biz 320 metre yüksekliğindeki Floein dağına çıkacak ve orada gerçekleştirecektik yürüyüşümüzü.

İtfaiye müzesi, geçmişte cam pahalı olduğu için bir penceresi cam gibi boyanmış Eski Belediye binasının önü ve Ayakkabı caddesinden geçerek geldik fünikülere bineceğimiz noktaya. Evet, önce füniküler ile çıkacaktık Floein dağına, sonra başlayacaktı gerçek yürüyüş.

İçi tıklım tıklım da olsa, çok keyifliydi kısa füniküler yolculuğu. İlerledikçe şehrin küçülen halini görüyorsunuz. Tepeye çıkınca da neredeyse tüm şehir ayağınızın altında. Yapay göl ve limana demirlemiş devasa gemimiz dikkati çekiyordu hemen.

Floein dağından Bergen’in görünüşü, Bergen, Norveç

Trol oyuncakları, daha doğrusu bebekleri biliyorsunuz değil mi? Hani şu renkli dik saçlı, geniş burunlu, çirkin ama sevimli oyuncaklar. Saçlarını okşamak moda olmuştu bir zamanlar. Burada öğrendim, trollerin aslında İskandinav kültürüne ait doğaüstü canlılar olduğunu. Dağa çıkar çıkmaz, yürüyüşe başlamadan önce bir heykeli vardı bu kısa boylu, uzun burunlu, kepçe kulaklı, dört parmaklı ve kısa kuyruklu hayali yaratığın. Daha sonra da bir çok yerde gördüm benzer heykelleri, kimisi kel, kimisi saçlı. Eskiden şeytani canlılar olarak düşünülen, ama günümüzde sevimli hale getirilmiş troller hakkında çeşit çeşit hikayeler dinleyecektik bundan sonra da, doğayla iç içe olan hemen her ortamda.

Trol heykeli, Floein dağı, Bergen, Norveç

Muhteşem bir doğanın içinde başladı yürüyüş. Önde bir rehber, en arkadamızdakinin arkasında da bir rehber koyulduk yola. Kaybolmamamız için her türlü tedbir alınmıştı yani. Yürüyüş için çok güzel, özel olarak yapılmış bir yoldu. Araç geçebilecek genişlikte idi, ama araç yoktu. Yürüyenler, köpeklerini gezdirenler, bisiklet kullananlar... Şehre yakın, ama şehir hayatından kopuk. Muhteşem bir orman, muhteşem bir hava, yürüdükçe karşılaştığınız göller ve ne kadar uzun yürürseniz o kadar çok ödül. Ne mi ödülünüz? Muhteşem manzaralar. Her noktada, her durakta farklı güzel bir manzara. Var bir kaç tane ama, fotoğraflara da sığdıramadım.

Floein dağı yürüyüşünde, Bergen, Norveç
Floein dağı yürüyüşünde, Bergen, Norveç
Floein dağı yürüyüşünde, Bergen, Norveç

Belli aralıklarla dursak da çok uzun bir yürüyüştü. Zorlandım mı? Evet. Ama çok keyifliydi. Temiz hava içinde yürümek, tam pilim bitti derken gelen mola ve akıl almaz güzellikteki manzaralarla ödüllendirilmek... Hayatımın en güzel deneyimleri arasında yerini aldı bu Bergen’de Floein dağındaki yürüyüş...

Floein dağında evlatlarla, Bergen, Norveç

Turumuz sırasında şehirde göreceğimiz bir yer daha olması gerekiyordu: Bryggen. UNESCO Dünya mirasları listesine alınmış bir yerdi ve görmek için sabırsızlanıyordum. Oraya uğramadığımızı fark ettim. Rehberimize sordum, gitmemiz gerekmiyor muydu diye, “geminiz uzağındaki limana demirli, görme vaktimiz yok” dedi. Normalde kızardım, programda yazdığı halde burayı görmemeye. Ama kızamadım. Gördüğüm manzaralar, soluduğum hava ile bu yürüyüş herşeye değmişti. Diğer yürümeleri de ekleyince akşam telefonumdaki adımsayar beni tebrik etti. Gün boyu yirmibeş bin adım atmışım ve bu benim rekorummuş, en azından son iki yıl içinde. Bir de büyük bir kısmının yokuş olduğunu bilse...

Evet. Bergen’e yolunuz düşerse, ki Norveç’in en ünlü şehirlerinden birisi, yapay gölden başlayarak dolanın şehri, soluyun havasını. İsterseniz Edvarg Grieg’in şu anda müze olan evini ziyaret edin. Fünikülere binin, Floein dağına çıkın. Mutlaka çıkın dağa ve orada yürüyün. Çeşit çeşit zorluklarda ve uzunluklarda seçenekler var. Ayrıca UNESCO kültür mirasları listesinde yer alan ve göremediğim Bryggen’i benim yerime de görün.


ALESUND

26 Ağustos 2015 Çarşamba, Alesund’da demirledik.

Alesund, başta “Geirangerfjord” olmak üzere Norveç’te öncelikli olarak görmeye değer bir çok güzel yer için başlangıç noktası özelliğinde. Birbirine köprü veya tünellerle bağlı adalar topluluğu barındırıyor bünyesinde. 47 bin nüfuslu. “Art nouveau” tarzı evleriyle ünlü.

Dünkü yürüyüşü ballandıra ballandıra anlattığımız eşim, önceden hiç niyeti olmadığı halde bugünkü yürüyüş turuna katılmaya karar verdi. “Sugarlump Mountain Hike Adventure” idi turumuzun adı, “Sugarlump Dağında Yürüyüş Macerası” yani. Yanılmıyorsam 2 km çıkış, 2 km de dönüş. Buna neden “Adventure”, yani “Macera”  dendiğini sonradan anlayacaktım.

Sabah saatlerindeydi bu tur. Gemiden indik, limandaki tur otobüsümüze bindik. Ben diyeyim 85, siz deyin 90 yaşındaki bir bey, elindeki listeden eksik var mı diye yolcu kontrollerini yaptı. Epey endişelendik, “Eyvah, şoförümüz bu mu? Otobüsü nasıl kullanacak? Bizi nasıl salimen götürecek?” diye... Az sonra anladık ki şoförümüz değil, rehberimizmiş.

Kısa bir yolculuk sonrası geldik yürüyüş başlangıç noktasına. Dünkü yürüyüşün benzerini  hayal ederek, keyifle bir kaç fotoğraf çektim, “Ay ne güzel yine” diye diye...

Sugarlump Dağı’na çıkmadan önce, Alesund, Norveç

Birkaç yüz metresinin zorlu olabileceği yazıyordu, tur tanıtım programında. “Amerikan şirketi tabii, herşeyi abartır tedbir olarak” diye ciddiye almamışım. Ancak... Bir önceki günkü gibi efendi bir yürüme yolu değildi bu. Bir kere, yol yoktu. Ağaç kökleri, kaya, toprak... Allah ne verdiyse, her şey doğal, olduğu gibiydi. Bir kaç yüz metre ilerledik, “zorlu olan kısmı herhalde bu, az sonra biter” diyorduk. Ama bitmedi, inadına zorlaştı. Rehberimiz ise delikanlı edasıyla ilerliyordu.

Sugarlump Dağı’na çıkılan yolun bir kısmı,
Alesund, Norveç

  Daha yolun ne kadarını bitirdiğimizi bile bilmeden canımız çıkmıştı. Yürüyüşten güle-oynaya dönen ilkokul öğrencilerini gördük. O zaman anladık, başlamak için gecikmişiz. Dayanamayıp sorduğumuz ve aslında 81 yaşında olduğunu öğrendiğimiz rehberimiz de muhtemelen o yaşlarda başlamıştı. Bizim dilimiz iki karış sarkmış, acaba ne zaman biter hesapları yapıyorduk. Ama delikanlı rehberimiz, önden önden ilerliyor, sonra bizim ona yetişmemizi bekliyor, durduğumuz zaman da bizi hem Alesund, hem de Norveç hakkında bilgilendiriyordu.

Rehberimizin yaşını öğrenmiştik, ama aklımda başka sorular da vardı:

Manzara göstermek için bizi bu zorlu yolda neden bu kadar yürütüyorlardı? Bu memleketin teleferiğin icadından haberi yok muydu? Yoksa teleferik yapacak paraları mı yoktu? Bu yaştaki amcamı neden çalıştırıyorlardı? Hani ekonomileri iyiydi? Emeklilik kavramları da mı yoktu? Acaba amcam, spor olsun diye mi çalışıyordu? Bu yol ne zaman bitecekti? ...

Evet. Yol bitti. Yeşilliklerin ve yeşillikler arasındaki sarı- mor çiçeklerin yanlarında molalar vererek, her molada güzel manzaralarla ödüllendirilerek bitti.

Kafamdaki diğer soruların yanıtını ise ancak zaman içinde bulabildim.

Bu güzelliklerin tadına tam varabilmek için yapılması gereken tek şey yü-rü-mek. Şu anki kafamla, yürümeye alternatif bir yol olsa, herhalde kullanmam.

Sonra bir de ne öğrendim? Norveç’te insan gücü eksikliğinin önemli bir sorun olduğunu... Bu da kafamdaki başka soruların yanıtı olmuştu benim için.

Sugarlump Dağı’ndan manzara, Alesund, Norveç
Sugarlump Dağı’ndan manzara, Alesund, Norveç
Sugarlump Dağı’ndan manzara, Alesund, Norveç

Alesund’da, öğleden sonra da şehir gezisi yapacaktık, yine bir yürüyüş idi bu, iki saatlik. Ailenin %50’si havlu attı, oğlumla beraber katıldık bu tura. Onda da ufak bir vazgeçme eğilimi görse idim, ben de her an havlu atabilirdim. Ama madem geldik, görülebilecek ne varsa görecek, öğrenilecek ne varsa öğrenecektik.

Şehir turunda rehberimiz bu sefer 50-60 yaşlarında bir beydi. Hem yürüdük, hem anlattı. Merak edenlere söyleyeyim, gayet düz ayak bir yürüyüştü bu şehir içindeki tur. Rehberimizin kendi planlı tanıtımı yanı sıra karşılıklı soru-cevaplarla, dolu dolu ve keyifli geçti.

Art nouveau” tarzı evleriye ünlü demiştim Alesund için. 1904 yılında önemli bir yangın geçirmiş şehir, malum evler ahşap, 800 kadar ev yanmış, on bin kişi evsiz kalmış. Bunun üzerine yeniden yapılan evler ise “Art nouveau” tarzında yapılmış.

Fransızca “yeni sanat” demek “Art nouveau”. 1890-1920 yılları arasında önem kazanmış bir tarz. Dünyada çeşitli örnekleri olsa da, bu örnekler dağınık dağınık bulunmaktaymış. Alesund’un özelliği ise, bunların bir arada olmasıymış, belli bir bölge tamamen yeniden inşa edildiği için. Evet, yangın sonrası bu tarzda 450 ev yapılmış, 350’si aynı bölgede.

“Art nouveau” tarzı evler 3-4 katlı, alt kat penceresi geniş, pencerenin üst kenarı oval, ara katlardaki pencereler dikdörtgen, üst kat pencereler alttaki gibi geniş değil ama yine üstü oval, ve balkonlu. Belli başlı özellikleri buymuş. Taş veya boyalı olması ise fark etmezmiş.

“Art nouveau” tarzındaki binalardan bir tanesi, Alesund, Norveç

“Art nouveau” tarzındaki binalardan bir tanesi, Alesund, Norveç

Biz Sugarlump dağında yürürken mahvolmuştuk ya, başka bir seçenek daha varmış, yükseklerden görmek için şehri ve fiyortları. Şehrin içindeki Aksla tepesi. Hemen eteğindeki şehir parkına gittik, 1885 ‘te yapılmış park ve halen orada. Bu parkın bir köşesinden başlayan basamaklar ile Aksla tepesine çıkabilir, hem şehri, hem fiyortları, hem de adaları görebilirsiniz. Kaç basamak mı? Sadece 418!

Aksla tepesi, Alesund, Norveç

Yürürken martı heykeli gördük. Martılara bayıldıklarından değilmiş! O bölgede o kadar çok martı varmış ki bir dönem, şemsiyesiz geçmek mümkün olmazmış! Sonrasında göç etmişler ve artık gelmedikleri yere heykeli yapılmış martıların, yokluklarına şükredilerek.

Martı heykeli, Alesund, Norveç
Ama az ileride martılardan nasibini almış ve almakta olan heykel de dikkatlerden kaçacak gibi değildi doğrusu.

Martılardan nasibini almış bir heykel, 
Alesund, Norveç
Alesund, Norveç


Yürüyüşün sonuna doğru en hoşuma giden ise ısıtmalı bank oldu. Evet, hava o mevsimde soğuk değildi o kadar, ama böyle bir bankın varlığı pek hoştu doğrusu. Bir de çarşı içinde gezerken ne gördük dersiniz? Caddenin yerden ısıtmalı olduğunu. Bu da pek hoştu. İçinden sıcak su geçen borular döşenmişti, yürüyüş yolunun altına.

Isıtmalı bank, Alesund, Norveç

   Bir kaç şey daha öğrendim bu turda, paylaşmadan edemeyeceğim.

Norveç’in somon ihracatını biliyoruz. Tahmin edin bakalım bu miktarı. Asla bilemezsiniz! Her gün 31 milyon porsiyon. Bence çok büyük bir rakam bu. Bu balıklar, Norveç’ten Hamburg, Amsterdam gibi Avrupa şehirlerine gidiyor, oradan dünyaya dağılıyormuş. Rehberimiz vurguladı, ne amaçla bilmiyorum, belki ona ilginç geldiği için; Japonya’ya gidecek balıkların başında her zaman bir Japon olur, balıkları tek tek kontrol edermiş ve bu balıklar da 48 saat içinde Japonya’daki yerlerini bulurmuş...

Rehberimiz, balık endüstrisinin büyüklüğünden bahsettikten sonra, çok iyi ve gelişmiş tersanelerinin olduğunu, gemi inşaatında robotların kullanıldığını vurguladı. Görmedim, rehberimizin yalancısıyım. Bence de robot kullansınlar. Kullansınlar. Amcalarım da biraz dinlensin.

Biliyorsunuzdur zaten, kuzey ülkelerindeki aydınlık yaz gecelerini... Burada da Temmuz ayında 22 saat gün ışığı mevcutmuş. Tabii ki doğduğu yerin tam karşısından batmıyor bu durumda. Geliyor, geliyor, doğduğu yere yakın bir yerden batıyormuş. Rehberimiz bunu eliyle havada daire çizerek çok güzel gösterdi. Düşündüm de buradan ev alacaksınız, öyle bir yön olacak ki, güneşin doğuşu ve batışını aynı yönde göreceksiniz, tabii temmuzda... Kışın ne olur bilmiyorum, kafamı da karıştırmak istemiyorum...

Alesund, Norveç

Alesund, başta “Geirangerfjord” olmak üzere Norveç’te öncelikli olarak görmeye değer bir çok güzel yer için başlangıç noktası özelliğinde demiştim. Bu açıdan, bir şekilde yolunuz düşebilir.

Şimdi öneriler: Diyelim, Alesund’a gittiniz. Sakın Sugarlump dağına çıkmayın. Şaka, şaka ! Çıkın tabii ki, ama ne ile karşılaşacağınızı önceden bilin. Zaten fiyortları kuşbakışı görmek için, ya 2 kilometrelik Sugarlump dağı yürüyüşü ya da 418 basamaklı Aksla tepesi. Yani, kırk katır mı, kırk satır mı? Tercih size kalmış! “Art nouveau” tarzı evleri zaten göreceksiniz. Alttan ısıtmalı caddede yürüyün, ısıtmalı bankta dinlenin. Mini trenle şehir turu yapma imkanı var ayrıca, bilginize... Sonuçta, önünüzde ne fırsat varsa değerlendirin, gezilecek, öğrenilecek, eğlenilecek. Tatildesiniz sonuçta.


GEIRANGER

27 Ağustos 2015 Perşembe Geiranger’deydik. 250 kişilik bir köy aslında burası, ama kışları. Yazları ise önemli bir turistik belde. Mayıs ayından Eylüle kadar yaklaşık 300 “cruise” gemisinin ziyaret ettiği bir bölge. 15 km.lik müthiş bir fiyort. Dağlar, yaylalar, çiftlikler... Müthiş olduğunu tek düşünen ben değilim. UNESCO, doğal güzellikler açısından miras listesine almış. Hepimiz biliyoruz Norveç’in fiyortlarının ve doğasının çok güzel olduğunu... Ama... Ama, burası bir farklı....

Demirleyeceğimiz limanlardaki turları incelerken, bazı yerlerdeki turları kolayca seçebiliyor, bazısında pek cazip görünen bir tur bulamıyorken, birinde her şeyi yapasım gelmişti. İşte orası Geiranger idi, gitmeden önce güzelliğini bana hissettiren... Gidince gördüm ki haklıymışım. Burası bir doğa harikası. Ama ne yazık ki bir gündüz kalabilecektik.

Geiranger, Norveç

Sabah kızım ve oğlumla yine bir yürüyüş turumuz oldu: Storseter Şelalesi’ne tırmanış. Yaklaşık 2 km.lik bir tırmanıştı yine. İri iri taşlarla tırmanış yolu belirlenmişti, bazen meyil, bazen basamak şeklinde. Bunların üzerine basarak gitmek işi kısmen kolaylaştırıyordu. Tamamen kolay diyemem, ama keyifli bir yürüyüş oldu sonuçta.  Şelale bahane, yürüyüş şahane. Ödül hep güzel manzara ve mis gibi hava oldu yine...

Storseter şelalesine çıkan yol, Geiranger, Norveç
Storseter şelalesine yürüyüş yolunda, Geiranger, Norveç
Storseter şelalesi, Geiranger, Norveç
Storseter şelalesinden dönerken (Yok canım, yorulmadık!), 
Geiranger, Norveç

Bitişinde Westeras çifliğine gittik, çay-kahve ve yine waffle’larımız bizi bekliyordu, orman meyveleri reçeli ve kremasıyla beraber... Ve koyunlar... Sanki tembihlenmiş gibi fotoğraflarımıza poz vermeleri ve yüzümüze baka baka “mee”lemeleri çok hoştu bu çiftlikte...

Westeras Çiftliği, Geiranger, Norveç

Westeras Çiftliği, Geiranger, Norveç

Üç gün üst üste, üç farklı yerde yürüyüş yapmıştık. Hepsinin sundukları farklıydı; yol, bitki örtüsü, manzaralar açısından... Hep farklı, ama hep güzeldi. Hep farklı güzeldi yani.

Geiranger (“Norveç fiyortları” veya “Geiranger” deyince, başka kaynaklarda da en sık karşılaşacağınız manzara), Norveç

Şelale tırmanışı ve waffle dönüşü biraz vaktim vardı, kendi kendime dolaştım köyde. Karavan turizminin de  oldukça yaygın olduğunu fark ettim. Köyün fırınına ve çikolata fabrikasının satış mağazasına, hediyelik eşya dükkanlarına girip çıktım.

Öğleden sonra bir turumuz daha vardı. Dallsnibba Dağı ziyareti. Şükür otobüsle çıkacağız diye seviniyordu bir yanım. Bu sevinç, kendimden çok aile bireyleri içindi, turları planlayan kişi olarak sorumluluk hissediyor, kimse zorda kalsın istemiyordum. Kendi açımdan ise o kadar alışmışım ki yürümeye- zorlanmaya, bu otobüs işi, ki bu dağa çıkmanın tek yolu bu,  çok basit ve pasif geldi, gerçekten çok pasif geldi. Tırmanan yol çok güzeldi, hem yolun kendisi, hem de sunduğu manzara. Bayağı dik yokuşlar çıkıyorduk. Bir an buradan kaysak, düşsek gibi fikirler aklımdan geçmedi değil, ama bu fikir endişe vermedi nedense, çünkü öteki yanım “ Olsun... Buraları da gördük ya, ...” diyordu bilinçsizce.

Dalsnibba dağına çıkarken, Geiranger, Norveç

Dalsnibba dağı, Avrupa’da fiyortları en yüksekten gören dağ diye tanıtılıyordu. 1500 metre yüksekliğinde, biraz da soğuktu. Neredeyse dağın simgesi haline gelmiş bir görüntü vardı her yerde: Büyükten küçüğe üst üste sıralanmış taşlar. Öbek öbek bir çok yerde, pek sanatsal, pek hoştu. Ne anlama geliyor acaba diye düşündüm durdum. Ancak turun bitiminde sorup öğrenme fırsatım oldu rehberimizden. Ziyaretçilerin kendilerinden birer iz bırakmak istemeleri sonucu oluşmuş meğer. Birkaç tanesini gören herkes yapmış, anladığım kadarı ile sonradan. Ve zaman içinde çoğalarak, ki yıkılmamış olmaları da ilginç, bu dağın simgesi haline gelmişler. 

Dalsnibba dağı ve dağın simgesi haline gelmiş taşlar, Geiranger, Norveç

Gün bitiyordu, sadece bir gündüzümüz vardı burada. Bu da şalaleye yürüyüş, köyün içinde gezinme ve Dallsnibba dağı ziyareti ile tamamlandı.

Aklımda kalan turlardan bir tanesi Briksdal buzulu ziyareti idi. Ama bu, tam günü kapsayan bir tur idi, ve bu buzula gitmek, Geiranger’in kendisini hiç tanımamak olacakmış. Bir de çifliklerden birinde daha uzun kalabilmeyi çok isterdim. Sekizgen şeklindeki kilisesinde her öğlen olan konseri de kaçırmıştım. Diğer seçenekler ise elektrikli mini araçla gezinme, fiyortta hızlı botla ya da kano ile seyir, “Geiranger fijort merkezi”nde bölge hakkında daha fazla bilgilenme şeklinde sıralanabilinir.

Evet. Gönlüm gerçekten daha uzun kalabilmeyi isterdi. Geiranger’de kalabilecekler için, dört otel var burada. Bunlardan sadece Hotel Union tüm yıl açık. Ama ben gözüme Hotel Utsikteni kestirdim, fiyordu tepeden gören. Konaklayacaksam tercihim bu yönde olur muhtemelen.

Sıra en hüzünlü ana gelmişti: Geiranger’den ayrılış. Gerçekten hüzünlü oldu ayrılışımız. Doyamamıştık çünkü. Kaptanımız tembihledi, eğer geminin sağ tarafında olursak, hareket ettikten 20 dakika sonra, buranın ünlü “Seven sisters” (yedi kızkardeş) şelalelerini görecektik. Çoğumuzun elinde fotoğraf makinaları, güvertede çiseleyen yağmur altında hüzünlü hüzünlü veda ettik şelalelere, Geiranger’e ve Geiranger fiyortuna. Yedi değil dört kız kardeşti Ağustos ayında. Hepsini bir arada görmek için karların erimeye başladığı Mayıs-Haziran’da gelmek gerekiyordu. Sadece üç kızkardeş değil, bir çok şelalenin akması durmuş, sadece izleri vardı kayalıklarda. Bir başka sene, biraz daha erken gelirsek bekliyor olacaklardı bizi...

“Seven sisters” (Yedi kızkardeş) Şelaleleri ve Geiranger'den ayrılış, Geiranger, Norveç

Geiranger mi? Gidin. Hatta bir kaç gün kalın. Benim yaptıklarımı yapın, üstüne de yapamadıklarımı... Güzel havayı soluyun, güzel doğayı seyredin. Yürüyün yürüyebildiğiniz kadar. Buzul ziyaretini, kilisede konser dinlemeyi, çiftliklerden birinde daha uzun kalmayı,  Dallsniba dağına çıkmayı, fiyortta tekne ile gezmeyi ve önünüze çıkan her fırsatı değerlendirmeyi ve ayrıca beni de anmayı ihmal etmeyin.


KRISTIANSAND

Denizde geçen bir günden sonra, bir sonraki gün, 29 Ağustos Cumartesi ise Kristiansand idi demirlediğimiz liman. Ama lütfen kusura bakmasın, hiç de merak etmiyordum burayı. Geiranger’i görmüş ve vurulmuştum bir kere. Başka aşklara kapalıydı gönlüm. Madem geldik, ayıp olmasın diye gezecektim.

Aile bireyleri yorgun, ayıp falan dinlemediler, biraz daha geç kalkmayı planladılar o sabah. Ben de kendi kendime gezmek üzere ayrıldım gemiden. Hemen çıkışta kurulmuş turist ofisleri, yürüyerek gezmeniz için hazırlanmış broşürler ile çok kolaydı herşey. Bir de 20 dakikada bir hareket eden mini tren vardı limanda, size mini bir şehir turu yaptırıyordu. Ona bindim, şehrin göbeğinde indim. Oldukça erken saatlerdi, hafta sonu hayat yeni başlıyordu.

Mini tren, Kristiansand, Norveç

Meydanda  kilise ve ona giden yolda kurulmuş tezgahlar üzerinde pişen dünya mutfağına ait yemekler, satılan taze sebze-meyveler, çiçekler, et ve süt ürünleri... Aklımda kalan bunlar.

Kilisenin önündeki meydan,
Kristiansand, Norveç
Kristiansand, Norveç


20 dakika dolandım, bir sonraki mini trenle döndüm limana. Mini trenle şehre gidiş yolunda görüp, gözüme kestirdiğim limana yakın yerleri dolaştım biraz da, kendi kendime...

Kristiansand, Norveç

Kristiansand, Norveç

Kristiansand, Norveç

Öğleden sonrası için ailece bir tur almıştık. Buranın yakınlarındaki Lillesand’i karadan ve denizden görebileceğimiz bir turdu bu. Önce otobüsle gittik Lillesand’e. 10 bin nüfuslu bir sayfiye kasabası. Yine bembeyaz ahşap evler. Beyaz boya, zenginlik göstergesi imiş, çok sık duymuştuk bunu rehberlerimizden. Bir kafede oturup birşeyler içmek, ya da bir restoranda birşeyler yemek için ideal bir ortamdı diyebilirim. Ancak çok kısa kaldık, yazık oldu.

Tekneyle gezi başladı sonrasında. Bir ayaz, bir ayaz! Yolun yarısı kendimizi soğuktan korumaya çalışarak geçti.  Güneş parlamaya, ayaz da durulmaya başlayınca keyiflendi gezimiz. Norveçlilerin yazlıklarıydı gördüklerimiz; bol bol yazlık ev...

Deniz üzerine yapılmış ev, Lillesand, Norveç

Fıçı şeklinde ev (oda), Lillesand, Norveç

Birbuçuk saatlik bu tekne turu sonrası dönmüştük geminizin olduğu limana.

Hemen limanın yanında yeni ve modern bir bina dikkati çekip duruyordu, ön cephesi dalga şeklinde, özenle yapılmış. Performans Sanatları Merkezi imiş ve 2012 yılında açılmış. Bahçesinde kahvelerini yudumlayan şık insanlar, performansın başlamasını bekliyorlardı muhtemelen. Ne medeni, ne hoş manzara idi o öyle...

Performans Sanatları Merkezi (Opera binası), Kristiansand, Norveç

Evet. Kristiansand’i Norveç’in en güney, en çok güneş gören şehri olarak özetleyebiliriz. Size bana ayrıca ne ifade eder bilmiyorum ama, bir Norveçli için sayfiye yeri, deniz ve kum demek.

Kristiansand’de demirlemiş gemimiz “Serenade of the Seas”, Norveç

İşte böyle... 30 Ağustos 2015 Pazar, eve dönüş günüydü. Kopenhag’a döndük tekrar gemimiz ile, Kopenhag’dan ise uçtuk İstanbul’a, evimize...

Bir haftayı aşan bir sürede gezmiştik Norveç’te, Norveç fiyortlarını. “Doğaya doydum” demeliyim, ama diyemiyorum, çünkü doymadım. Bir daha, bir daha istiyorsunuz. Ve biz birbirimizden habersiz “bir daha ne zaman, nasıl gidelim” planları yaparak dönmüşüz eşimle. Ve hala aynı plan içindeyiz. Doğaya doy-mak ya da do-ya-ma-mak-mış Norveç Fiyortları...

Evet. Kendinizi bir gün bir gezi ile ödüllendirmek isterseniz, bu ödül Norveç Fiyortları olsun.

Leo Buscaglia mı? Benim 1980’li yıllarda tanıştığım, 1924 doğumlu “Büyük Hoca”, “Sevgi doktoru”, 1998 yılında 74 yaşında iken gelen bir kalp krizi ile veda etmiş hayata. Kimbilir kaç insanın daha hayatına dokundu ve dokunmakta...

Ben ise, halen her gece başımı yastığıma koyduğumda “bugün ben ne öğrendim?” diye sormaya devam etmekteyim...

Söyleyin bakalım... Bugün siz ne öğrendiniz?

    DİLER COŞKUN

                                                                  ***
  Kuzey Avrupa ile ilgili diğer yazılarım;

   Keyifli Okumalar :)