"Alaska yolcusu kalmasın!". Bu
turun detaylarını şekillendirirken, aile içi yazışmalarda kullandığım başlıktı
bu. Zira, yaptığım ön çalışmaları, o dönemde her
biri ayrı bir yerde olan aile bireyleri ile paylaşmanın yolu idi, bir “aile
e-posta grubu” oluşturmak ve dikkat çekici bir başlık bulmak.
“Alaska da nereden çıktı?” diye merak
edenlerle de paylaşayım; altı yıl önce ailece bir gemi seyahati yapmış, bu
seyahat türünü hepimiz pek sevmiştik. İki yıl arayla iki tur daha yaptık peşine.
Baktık sonuncusunun üzerinden iki yıl geçiyor, “Haydi bir daha” dedik. Ama
nereye? Yazın aile bireylerinin çoğu Kuzey Amerika’da, daha doğrusu Kanada’da
olacağı için nispeten oraya yakın, gemi seyahati de olan ve ayrıca en merak ettiğimiz yerlerden birisi
olan Alaska’da karar kırdık.
“Alaska” deyince neler canlanıyor
gözlerinizin önünde bilmiyorum ama, benim aklımdan karla kaplı geniş alanlar,
vahşi doğa ve kızak çeken köpekler geçiyordu. Bir de Amerika’nın sonradan sahip
olduğu uzak iki eyaletinden birisi olduğu bilgisi. Öyle çok belgesel seyredip, etkilenmişliğim de yoktu önceden, ama yine
de ilgimi çekiyordu bu uzak köşe…
Alaska’ya giden “cruise” gemileri ya
ABD’nin Seattle kentinden, ya da Kanada Vancouver’dan hareket ediyor. Birçok
“cruise” gemisi sizi aldığı noktaya geri getirse de, Alaska’da durum öyle değil!
Alaska Seward’da bitiyor yolculuk, başladığınız noktaya dönüş ise size kalıyor.
Ya da, Seward’a gidiyorsunuz kendi imkanlarınızla, oradan güneye doğru başlıyor
gemi yolculuğunuz, Seattle ya da Vancouver’da sonlanan.
Biz de Seward’dan başlayıp,
Vancouver’da sonlananı tercih ettik. Seyahatiniz ister Seward’dan başlasın,
ister Seward’da sonlansın; Alaska’da tek
uluslararası havaalimanı Anchorage’da. Bu
bizim için önce Anchorage’a uçmak, oradan da Seward’a gelmek, bu arada bu iki
yerleşim ve çevresini de değerlendirmek anlamına geliyordu. Haydi, hep beraber:
Alaska Yolcusu Kalmasın!
ANCHORAGE
“Alaska’nın tek uluslararası
havalimanı olan şehri” demiştim, Anchorage için. En
kalabalık şehri olduğunu da söylemeliyim. Nüfusu 300 bin; tüm Alaska nüfusunun % 40‘ı burada yaşıyor. Bu
bilgilerle, Alaska’nın toplam nüfusu,
evet; sadece 750 bin.
Vancover’dan yaklaşık 3,5 saatlik
uçuşla geldik Anchorage’a. Otelimiz “Clarion Suites”. Tam kapısında “Lütfen tesisimize
sıklıkla geyik gelebileceğini unutmayın. Yaklaşmayın. Tehlikeli olabileceğinden
dikkatli olun” diye bir tabela asılıydı. “Esprili bir karşılama” diye düşündüm, taa ki ertesi gün şehre, hem
de bu noktaya geyiklerin, ayıların inmiş olduğunu öğrenene kadar.
Clarion Suites, Anchorage, Alaska |
Clarion Suites
girişindeki tabela,
Anchorage, Alaska
|
*
Vardığımızda
akşam olmak üzere idi. Oğlumla attık kendimizi dışarı; kapanmadan önce Anchorage müzesini görmekti amacımız,
başka fırsat olmayacağını bildiğimiz için sonradan.
Birçok
bölümü henüz yapım aşamasında idi Anchorage müzesinin. Mevcut birkaç yeri hızla
geçtikten sonra, benim en çok vakit geçirdiğim yer oldu, Rusya’ya ayrılan bölüm.
Biliyordum Alaska’nın Amerika Birleşik devletlerine sonradan katılan iki eyaletten
birisi olduğunu, ama burada öğrendim 1867’de,
tam 150 yıl önce, Ruslardan satın alındığını. Daha doğrusu ekonomik
sıkıntıya düşen Rusya, bir dönemdir bu toprakları satacak yer ararken, Amerika
talip olmuş bu işe, ve 7.2 milyon dolara alınmış bu topraklar. ABD’nin 49. Eyaleti olmuş Alaska,
1955’de katılan 50. eyalet Hawaii’den çok daha önce.
Ve inanır mısınız, Rusların satışından kısa bir süre sonra altın bulunmuş bu topraklarda...?!
Ve inanır mısınız, Rusların satışından kısa bir süre sonra altın bulunmuş bu topraklarda...?!
Anchorage müzesi, Alaska |
Aslında Ruslar da ezeli sahipleri değilmiş Alaska’nın; 1770’lerden itibaren istila etmeye başlamışlar buraları, “kürk” için. Doğa ile kendi aralarında bir denge tutturmuş yaşayan yerliler direnmeye çalışsalar da, Ruslardan kaptıkları ve bağışık olmadıkları enfeksiyonla kaybetmiş hayatlarını büyük çoğunluğu...
Anchorage Müzesinde etkilendiğim bölümlerden birisi de, “I am Inuit” (Ben Inuit’im) başlıklı sergi oldu. “Inuit”ler, Kuzey Kutup çizgisinin kuzeyinde yaşayan yerliler. 2015 yılında fotoğraf sanatçısı Adam Brians, Alaska’nın kuzey kutup bölgesindeki köylerini dolaşmış, muhteşem fotoğraflar çekmiş. Bu portre ve manzara fotoğrafları, insanların hikayeleri ile birlikte yer almaktaydı müzede; her biri uzun uzun bakmayı, tek tek okumayı ve üzerlerinde düşünmeyi hak eden. Zira o çok merak ettiğimiz, “el değmemiş vahşi doğa” dediğimiz yerler, birçok insan için aslında “ev” demekti. O anda ayıramadım yeterince zaman, ama yer almakta hepsi https://www.iaminuit.org sitesinde. İlgilenenlere…
“Ben Inuit’im” Fotoğraf sergisinden, Anchorage Müzesi, Alaska |
Pek çok otantik ürün ile, hediyelik
eşya bölümü de güzeldi müzenin. Daha fazla oyalanmadan döndük otelimize. Gidiş
de, dönüş de yürüyerek oldu, şehrin havasını anlamaya yönelik. Ve diğer aile bireylerimizle buluşarak, çıktık
akşam yemeğine.
Anchorage müzesinden şehrin görünümü, Alaska |
*
Alaska’da ilk akşam yemeğini
yediğimiz, aynı zamanda bira fabrikası olan restoranın adı da “49. Eyalet” (“49th State”) idi. Ben yemek olarak Somon Burger’den yana kullandım
tercihimi, yanında ezilmiş patatesle…
Yerel bira, “49. Eyalet”, Anchorage, Alaska |
Somon Burger ve ezilmiş patates, “49. Eyalet”, Anchorage, Alaska |
*
Bir Alaska şehrine ait ilk izlenimlerimin oluştuğu yerdi Anchorage. “Güzel” desem güzel değil, “çirkin” desem çirkin değil. Hiçbir özelliği yok bir şehir olarak. Geniş bir alana kurulmuş şehir, sıradan binalar, boş bulvarlar, arka fonda dağlar… Caddeler rakamlar ve harflerle adlandırılmıştı. Örneğin otelimiz 8. Bulvar ile C sokağı’nın kesişiminde idi. Kısa bir süre içinde anladım ki, Alaska’da hayat şehirlerde değil, doğada.
*
Alaska’daki ilk doğa aktivitem de Anchorage’da gerçekleşti, gidişimizin ertesi günü. Bu,
bir buzul yürüyüşü idi. Matanuska Buzulu idi gideceğimiz. Karadan
ulaşımın mümkün olduğu nadir buzullardan bir tanesi. Otelimizden bir minibüs ile
alındık. Bizden başka iki küçük grup daha vardı o gün bu tura katılan; onları
da otellerinden alıp, koyulduk yola. Rehberimiz, aynı zamanda şoförümüz idi. Eğitimli,
konusunda bilgili, deneyimli... Güzel bir doğada bilgilenerek ilerlediğimiz iki
saatlik bir otoban yolculuğu oldu bu. Bol
bol orman, dağlar ve akarsular idi gördüklerimiz. Bir kez mola verdik, Matanuska vadisinde, o da fotoğraf molası. Rehberimiz ve
şoförümüz, bu kez de fotoğrafçımız olmuştu.
Matanuska vadisi, Alaska |
Matanuska vadisi, Alaska |
Buzula yaklaşırken, son bir kaç dakikada ayrıldık otobandan. Matanuska Buzulunu uzaktan gören bir kulübe ve seyyar tuvaletlerin orada durdu aracımız. Ve, inmeden önce kısa, ama ciddi bir brifing verdi rehberimiz: “İnince hepinize kask, baton ve krampon vereceğim. Hepimiz bunları kullanacağız. Bu turun emniyetle tamamlanması için, tek bir sıra halinde sadece beni takip edin, benim geçtiğim yerlerden geçin, gruptan ayrılmayın. Buzullarda yarıklar olur, derinliğinin ne kadar olduğunu bilemeyiz. Kesinlikle yarıkların dibine gitmeyin, çok tehlikeli olabilir. Keyfi fotoğraf molası vermek de yok, uygun yerleri ben size söyleyeceğim…”. Aklımda kalanlar bunlar, ama kendi kendime, “Hayatım tehlikede mi? Ben burada ne arıyorum? Doğru bir iş mi yapıyorum?” cinsinden soru sorduran cinsten bir brifingdi, an azından bir an ve benim için…
Matanuska buzulu, Alaska |
Hepimiz başlarımıza kasklarımızı
takıp, batonlarımızı ve buzula yaklaştığımızda giymek üzere kramponlarımızı
aldık. Krampon giyeceğimizi önceden
biliyordum, ama nasıl bir şey olacağını gözümde canlandıramıyordum. Kışın araba
lastiklerine geçirilen zincirler gibi; üstü lastikli- etrafı zincir, ayağınıza
geçiriyorsunuz, ancak altta sivri çıkıntılar var. Oldukça iyi kavrıyor, alttaki
zemini.
Buzulda yürüyüşe gelen var mı? Matanuska buzulu, Alaska |
Kramponlar ile yavaş yavaş buzula yönlenme, Matanuska buzulu, Alaska |
Kramponlar, Matanuska buzulu, Alaska |
Rehberimizin sözünü dinleye dinleye
koyulduk yola. Önce toprak zeminden başladık. Sonra balçık gibi yerlerden
geçtik; erimiş buzul ve kum haline gelmiş kaya karışımı idi bu. İçine batmamız
için küçük seyyar köprüler yerleştirilmişti gereken yerlere.
Matanuska buzul yürüyüşünün başlangıcı, Alaska |
Bir
de “moulin” denilen çukurlar vardı, içi su dolu, ki bir tehlike kaynağı da
bunlardı. Basit bir su birikintisi gibi görünse de, çok çok derin olurlarmış.
Rehberimiz bir tanesinin yanına gelip, batonunu içine daldırdı, ve dibine
ulaşamadığını göstererek işin ciddiyeti konusunda hepimizi ikna etti.
Ne kadar derin olduğu bilinmeyen “moulin”, Matanuska Buzulu, Alaska |
Balçıkları aşıp, buz tutmuş kayaların
üzerine geldiğimizde ise kramponlarımızı giyerek asıl yürüyüşümüze başladık. Yürüyüş
zorlu değildi, ama çok ince görünse de yarıklara gelince, rehberimiz tarafından
tek tek dikkatlice geçiriliyorduk. Geçemeyecek kadar geniş yarık varsa rehberimiz
başka yol arıyor, ya da mümkünse orayı sırt çantasındaki malzemelerle geçilecek
hale getiriyordu. Keyifle yürüdük, uygun yerlerde fotoğraf çektik. Soğuk olma
ihtimali karşısında tedbirli giyinmiştik, ama gayet ılık ve mis gibi bir havaydı.
Şehirde de havanın zaten 22°C olduğunu biliyorduk.
Matanuska buzulu, Alaska |
Matanuska buzulu, Alaska |
*
Neler öğrendim? Buzul deyince, aklıma
buzul çağından kalma yapılar geliyordu, nedense. Yok öyle bir şey. En fazla yüz
yıllıkmış Alaska’daki buzullar. Yağan
kar, eriyen kardan fazla olduğunda üst üste binen karın alttakini sıkıştırması
ile oluşuyorlarmış. Ortalama üç
yılda kar sıkışıyor, “buzul” oluşması ise on yılı buluyormuş.
Yüz bin kadar buzul varmış Alaska’da,
kimi adlandırılmamış. Matanuska buzulu ise,
dediğim gibi, karadan ulaşım mümkün olduğu için tercih ediliyordu turistik
yürüyüş için. Biz ön cephesini görmüştük ama, 27 mil uzunluğunda imiş tamamı.
Tepeden biraz hacım kaybetmekle birlikte, otuz yıldır yaklaşık aynı boyutta kalmış
burası. Eridiği bölge de vardı, o da bir nehir oluşturuyordu, Matanuska
nehrini…
Çok keyifli bir deneyim oldu bu. İyi ki yapmışım. Ancak rehbersiz
gezilmesi mümkün değil. En uygun mevsim de yaz herhalde. Kışın yağan kar,
zemini örteceği ve altında ne olduğunu göremeyeceğiniz için mümkün değil;
muhtemelen aşırı soğuk da izin vermez bu işe.
*
Programda öyle yemeği de vardı. “Long Rifle Lodge” adlı restorana
geldik, pek de uzak olmayan. İçi, dışı ahşap, dekorasyonda bol bol o yöreye ait
hayvanların doldurulmuş halleri, ve “Tablo
gibi” terimine hakkını veren cinsten muhteşem bir manzara; uzaktaki buzul ve yemyeşil alanı içine
alan. Vallahi
yemekler mi lezzetliydi, ben mi yorulup-acıkmıştım bilmiyorum, sanki orada
yediğim hamburger gibisini daha önce yememiş gibi hissettim kendimi. Hem
lezzetli yemek, hem de rehberimiz rehberliğindeki tur arkadaşları ile masa başı
sohbeti pek iyi geldi.
“Long Rifle Lodge” ve sunduğu manzara, Alaska |
“Long Rifle Lodge”dan manzara, Alaska |
“Long Rifle Lodge”dan manzara, Alaska |
Buzul yürüyüşü sonrası öğle yemeği, “Long Rifle Lodge”, Alaska |
*
Yemekten sonra, kabaca yine iki saatlik
bir yolculukla döndük otelimize. “Yol
boyunca bilgilendirildik” demiştim, hem giderken, hem dönerken. Bunların büyük
kısmı geçtiğimiz yer adları ve varsa özelliklerini içeriyordu; paylaşmanın
sizlere bir şey ifade etmeyeceği ve yakında benim de unutacağım yerler ve
özellikler belki de.
Ancak otobanda sık sık gördüğümüz “geyik
çıkabilir” tabelalarını ve bir geyiğe çarpmadan son anda kurtardığımızı hiç unutmayacağım.
“Geyik” dediğim, bu yöreye, daha doğrusu Kuzey Amerika’nın kuzeyine özgü geyikler, “Kanada geyiği” de deniyor, ingilizce adı ise “moose”. Boynuzları
bildiğimizden daha farklı, çenesinin altında sarkan derisi ise benim için en
ayırt edici özelliği.
Bir yıl içinde 300 kadar geyik
ölürmüş yollarda, çoğu yavru. Bir de liste varmış, kazaya uğramış geyiği et
kaynağı olarak tüketmek isteyenlerden oluşan. Kaza olduğunda, bu listedeki
kişilerden birisi aranır, yarım saat içinde geyiği alması istenirmiş.
Doldurulmuş “moose” (geyik) başı, Long Rifle Lodge”, Alaska |
*
Yaz olduğu için, gün oldukça uzundu, neredeyse 19 saate yakın. Kışın ise tam tersi tabii ki; gün ışığı sadece 5-6 saat. Kışın bu gezdiğimiz
yerlere güneşin doğuşunu izlemeye gelip, batışını da izleyip dönerlermiş. Ve
her yer bembeyaz olurmuş, benim hayalimdeki gibi. Donan sular üzerinde paten
yapmak, en büyük eğlencelerden biriymiş. Ayrıca balıkçılar da donan nehirlerde,
delik açarak somon avlarlarmış.
*
Gelelim somona.
Bu bölgede endemik hayvanlardan birisi de o. Beş çeşit somon varmış Alaska’da, her biri çift isimle
adlandırılan. Birisi hariç diğerleri lezzetliymiş; köpeklere verdikleri için bu
lezzetsiz türünü “Köpek somonu” (“Dog salmon”) olarak adlandırmışlar. En büyüğü ise Kral somonmuş, ağırlığı 97
pounda, yani 40 kg.ın üzerine ulaşabilen.
*
Bir gün önce kararsız kaldığımız, ama
gün içinde yol arkadaşlarımızın da önerdiği restorana yönlendik, akşam için:
“Bridge Seafood”. Orijinal adı “Ship
Creek” olan derenin üzerine kurulmuş bir
köprüde yer alıyordu restoran. Hem
yemeği beklerken, hem de yerken bu sığ derede somon avlayanları izlemek pek
hoştu doğrusu... Ama o ne? Çoğu tuttuğu balığı kaçırıyordu elinden, hay
aksi...! Yoksa..? Yoksa, bırakıyor muydu..? Evet, öyle canınızın istediği gibi,
istediğin kadar soman avla, al evine götür yoktu! O an tam kavrayamamıştık, ama
bu işin kuralları olduğunu öğrenecektik bir müddet sonra. Avlanabilirsiniz; “Avlanmayın”
demiyorlar, “Avlanın… Ama spor olarak!”.
Belli bir boyutun altında ise balığınız bırakmak zorundasınız. Evinize
götüreceğiniz balık sayısında da sınırlama var. Ve benim bilmediğim kimbilir
başka ne kurallar. O yüzden yakalananların çoğu, salıveriliyor. İngilizcede “sports fishing” terimini bilirdim,
hobiler arasında geçer; ama bunu balık avlama ile eşdeğer tutardım; sınırsız,
sorumsuz balık avlama ile eşdeğer. Burada kavradım, “sportif amaçla balık tutma” olduğunu…
Derede somon avlayanlar, Anchorage, Alaska |
Evet.
Buralarda somon pek bol dediğim gibi,
yemek olarak da pek bir ünlü. Onun kadar bir ünlü daha var; o da yengeç.
Madem Alaska’dayız, madem yöresel bir
restorana geldik, yöresel birşeyler yemeli. Ailede kızlar somon, erkekler
yengeç bacağı tercih etti. Bizim yediğimiz Kral somon’du (“King salmon”). O zaman anladım; Somonun kralı, ‘Kral somon’. Yengeç bacakları ise kral yengecin (“King crab”) bacakları idi. Sadece boyutları değil, lezzetleri ile hak
etmişlerdi bu ünvanları…
Yöresel yemekler hakkında bir fikir
versin diye paylaşıyorum aşağıda sizinle bu restoranın menüsünü ve yemek
örneklerini… Başka bir niyetim yok, inanın!
“Bridge Seafood” restoranının menüsü, Anchorage, Alaska |
Yengeç bacağı, "Bridge Seafood" Restoranı, Anchorage, Alaska |
“Bridge Seafood” Restoranında Kral somon, Anchorage, Alaska |
*
Evet. Alaska hakkında ilk izlenimlere sahip olduğum yer oldu Anchorage.
İki günüme Anchorage müzesinini gezmek,
“iyi ki yapmışım” dediğim buzul yürüyüşü, ve Alaska yemekleri ile tanışmayı sığdırabildim.
Bir bakıma “Alaska tarihi, coğrafyası ve
kültürüne giriş” oldu bu benim için.
Zamanım olsa yapılabilecek bir iş
daha vardı burada. O da Alaska Miras
Merkezi (“Alaska Heritage Center”) ziyareti...
Onbir farklı kültür yaşamış Alaska’da.
Bu farklı kültürleri anlatan, canlı sunumları ile size de yaşatan, geniş bir
alana yayılmış bir müze anladığım kadarıyla…
Kızak köpekleriyle tanışmak ve onların çektikleri kızakla mini bir yolculuk
için de
“aklım kalmadı” desem yalan olur. Bu yolculuk ile ilgili en büyük sıkıntı,
bu mevsim kızak çekilen yere helikopterle götürülmeniz gerektiği ve bunun
oluşturduğu ek maliyet ve uğraş!
Bizim ziyaretimiz Ağustos ayında gerçekleşmişti,
Alaska’ya. Kışın turistik ziyaret pek mümkün olamaz gibi geliyor bana. Ancak rehberimizden duyduğum, Mart başı pek güzel
olurmuş buralar, kışın ziyaret için en uygun zamanmış. Hem Şubat ayı sonunda
yapılmaya başlanılan buzdan heykelleri görme fırsatı, hem kızak köpeklerinin
yarışları, hem de kuzey ışıklarını görme imkanı. Hepsi bir arada. Neden
olmasın?
Neyse… Bu planları bir kenara
bırakıp, iyice dinlenmeli. Zira, sabah erkenden kalkıp, Seward’a doğru yola çıkacağız. Bu sefer trenle… İki günü değerlendirip, gemi yolculuğuna başlayacağımız yer
Seward. Bakalım bizi neler bekliyor? Eşlik edersiniz değil mi? Seward’da buluşmak,
Alaska’yı biraz daha tanımak, sonra da gemi ile Güneydoğu Alaska’ya yönlenmek üzere…
Şimdilik hoşçakalın 😊
*
Bundan sonraki Alaska yazılarım sırasıyla;
2- ALASKA; ANCHORAGE’DAN SEWARD’A için
lütfen tıklayın
3- ALASKA GEMİ TURUNA BAŞLARKEN…
HUBBARD BUZULU VE BAŞKENT JUNEAU için lütfen tıklayın
4- ALASKA’DA ALTINA HÜCUM; SKAGWAY’DEN YUKON TOPRAKLARINA için lütfen tıklayın
5- “ICY STRAIT POINT”; ALASKA’DA DOĞANIN PEŞİNDE için
lütfen tıklayın
6- KETCHIKAN, ve ALASKA’YA VEDA EDERKEN… için lütfen tıklayın
Buzul üstünde yürümek... Ne kadar heyecanlı olmuştur eminim... Okurken bile çok heyecanlandım, iyi ki gitmişsiniz :)
YanıtlaSilEvet, "iyi ki yapmışım" dediklerimden biri, buzul üzerinde yürümek. Okuduğun ve yorumun için çok teşekkür ediyorum, Gaye'cim. En iyi dileklerimle :))
Silsayenizde çok güzel yerler gördük alaskayı merak ederdim çok güzel ve ilginç kaleminize yüreğinize sağlık en iyi dileklerimle
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim; okuduğunuz ve yorumunuz için. Beğenmiş olmanıza çok sevindim. Ben de en iyi dileklerimi gönderiyorum. Selam ve sevgilerimle :)
Sil