Bin dokuz yüz seksenli yıllardı... Henüz
yirmili yaşlarımdaydım... İlk okuduğum kişisel gelişim kitaplarındandı Leo
Buscaglia’nın “Yaşamak, Sevmek, Öğrenmek” adlı eseri. Bir çeşit idolüm olmuştu
o dönemlerde Buscaglia, hayata bakışı, öğrenme aşkı, insan sevgisi ile... Ve
halen taşırım izlerini hayatımda...
İtalyan kökenli bir Amerikalıydı, Leo
Buscaglia. Akşam yemeklerinin, aile bireylerinin bir araya gelmesi ve iletişim
kurması için güzel bir fırsat olarak görüldüğü bir aileden geliyordu. Babası,
özellikle hep birlikte oldukları hafta sonu yemeklerinde çocuklarına o gün ne
öğrendiklerini sorardı. Çocuklar o gün birşey öğrenmeseler de babaları soracak
diye hızla ansiklopedileri karıştırır, yeni bir konu mutlaka bulurlardı. Bu çok
basit bir bilgi de olabilirdi, hiç önemli değildi, ama düzenli yapılırdı.
Yıllar geçip, evlenip, çocuk sahibi olunca,
oğlum ilkokula başladığı yıllarda uygulamak istedim ben de. Evdeki boş bir
defteri çıkarıp, “Haydi her gün yeni birşey öğrenelim ve bu deftere yazalım” dedim.
Ve başlattım olayı. Aldım elime ansiklopediyi, karıştırırken çıktı karşıma
“Fiyort” sözcüğü ve “Norveç Fiyortları”... Evet, şimdiki gibi yoğun bilgi
akışının olmadığı o yıllarda, ben ilk defa duymuştum “Fiyort” sözcüğünü ve
Norveç’in bunun en güzel örnekleri ile dolu olduğunu...
Ve... Yine yıllar geçip, artık
üniversite öğrencisi olan oğlumla, ailemiz için planladığımız bir gezi oldu
Norveç Fiyortları Gezisi. Paylaşmak istiyorum sizinle de...
Bir gemi seyahati idi bu Kopenhag’dan başlayan,
sekiz gece yedi günlük. İki gündüz tamamen denizde, yani gemide olsak da, Norveç’te
beş ayrı yerleşime uğrayacak ve diğer gemi turlarında olduğu gibi, sabahtan
akşama kadar demirlediğimiz liman ve çevresini değerlendirecektik.
Çok çalıştım önceden, geziyi hem keyifli,
hem de verimli kılabilmek için. Verimlilikten kastım, görülebilecek ne varsa
görmek ve öğrenilebilecek ne varsa öğrenmekti benim için.
Gideceğimiz
yerlerin çoğunu önceden duymamıştım. Sırasıyla adlarını öğrenmekle başladım
işe: Stavanger, Bergen, Alesund, Geiranger ve Kristiansand. Sonra da buralarda yapılacak gezileri seçtik ailece; eşim,
kızım, oğlum ve ben, uzun uğraşlar, okumalar ve araştırmalarım sonucunda.
22 Ağustos 2015 Cumartesi, öğleden sonra
demir aldık Danimarka’nın başkenti Kopenhag’dan. O gece ve ertesi gün denizde geçti,
geminin içinde, geminin içindeki aktiviteleri değerlendirerek.
Gemi yolculuğunun özelliğidir bu;
yolculuk sırasında sıkılmamak. Her an çok değişik zevklere hitab eden
aktiviteler mevcuttur çünkü. Her uğradığınız şehirde yeni bir otele yerleşme,
valiz toplama derdi de yoktur ayrıca gemi yolculuğunda. Kamaranız ve yatağınız
hep aynıdır. Dışarı çıkarken ve gezerken sadece kimliğiniz ve cüzdanınız yeterlidir. En büyük
dezavantajı ise, uğradığınız bir çok limanda en fazla 12 saat kalmanızdır. İstemeye
istemeye ayrılmaktır bazen bir çok yerden, tekrar gelme, doya doya gezme, hatta
uzun uzun kalma umuduyla...
STAVANGER
24 Ağustos Pazartesi sabahı ilk demirlediğimiz
limandı Stavanger. Norveç’in dördüncü büyük şehri ve petrol
başkenti olarak tanıtılıyordu. Ben her gemi turunda adet edinmiştim. Demirlediğimiz
her limanda, kahvaltı öncesi erkenden güverteye çıkar, açık havayı solur, etrafı şöyle bir seyreder ve fotoğraf çekerim.
O sabah da öyle yaptım. Doğan güneşin kızıllığı henüz tam olarak kaybolmamış,
mis gibi bir hava. Adalar, köprüler, arka fonda dağlar. Ve limanın hemen yakınında çok estetik duran bembeyaz ahşap evler. İşte Stavanger.
Gemiden Stavanger, Norveç |
Gemiden Stavanger, Norveç |
Stavanger’de iki tur almıştık. Sabah bir
fiyort gezisi olacaktı, öğleden sonra ise şehir turu.
İlk göreceğimiz fiyorttu,
Lysefjord. Gemiden inip, hemen
yürüme mesafesinde olan bir tekneye bindik, aynı tura gelenlerle.
Daha girişte bir hoşlukla karşılaştım.
Gezi boyunca göreceğimiz yerleri harita üzerinde gösteren ve özetleyen bir
broşür verilmişti hepimize. Bu, tam benim tarzımdı.
Teknenin üstü açık, etrafı görme imkanı
vardı seyir sırasında, ama bu küçük alan çabucak dolmuş, biz ve bizim gibi bir
çoğunluğa da alttaki kapalı alan kalmıştı. Bu başlangıçta biraz canımı sıksa
da, ilerleyen dakikalarda yukarıdaki açık alanda zaten oturulamayacağını
anladım. Çiselemeye başlayan yağmur ve feci ayaz, herkesin bizim gibi alttaki
kapalı alanda toplanmasına yol açtı. Üstelik hepimize yetecek kadar cam kenarı da
vardı burada.
Rehberimiz de alt katta bilgilendiriyordu
bizleri. Kaptanımız özellikli bir yere geldiğimizde ya yavaşlıyor ya da duruyor,
biz ise camdan bakmayı bırakarak çıkıyorduk güverteye. Ama öyle seyir
halindeyken çıkıp dışarılarda durmak mümkün değildi, rüzgar her an sizi yere
çakabilecek güçteydi, özellikle de gidiş yolunda.
Hem Norveç, hem de Stavanger hakkında
fikrimiz oldu bu fiyort gezisinde. Norveç’in nüfusu idi ilk öğrendiğim. Tahmin
edin bakalım? İlk duyduğumda biraz şaşırtıcı oldu benim için, ama sonradan
oturdu taşlar yerine... Sadece 5 milyon.
Stavanger’in
nüfusu ise 130 bin. Bir çok ülke için kasaba
kıvamında olan Stavanger’in, Norveç’in dördüncü büyük şehri olduğunu ve petrol
başkenti olarak anıldığını paylaşmıştım sizinle.
Balıkçılık yıllarca önemli bir geçim
kaynağı olmuş Norveç’te. Denizlerde Ringa balığı kaybolunca, konservecilik, sardalya konserveciliği çıkmış ön plana. Ayrıca tekne yapımı gibi, denizle ilgili işler geçim kaynağı olmuş hep asırlar boyu. 1969’da ise petrol bulunmuş ve refah
düzeyinin artmasına çok katkıda bulunmuş bu durum.
Teknemiz hareket eder etmez az ileride,
kıyıdaki modern yapıyı işaret ediyordu rehberimiz. Petrol müzesi imiş. Petrol tarihi ve işleme aşamaları interaktif
bir biçimde anlatılıyormuş. Dünyadaki iki petrol müzesinden birisi üstelik. Diğeri
ise Texas-Houston’da bulunmaktaymış.
Petrol müzesi, Stavanger, Norveç |
Yol boyu deniz kıyısındaki yazlık evleri, somon çiftliklerini, kışın
teknelerin saklandığı evleri görerek ve bilgilenerek ilerledik.
Bu bölgedeki en ilgi çekici yerlerden
birisi İngilizce adıyla “Pulpit Rock”,
orijinal adıyla ise “Preikestolen”. Deniz
seviyesinden 604 metre yükseklikte bir kayalık. Biz bu kayalığı denizden
gördük. Ancak belli bir noktadan iki saatlik yürüyüşle çıkmak ve yine iki
saatlik bir yürüyüşle inmek mümkün. Özelliği ne? Tepeye çıktığınızda 25x25 metrelik
düz bir alan var, burada gezebiliyor ve fiyortların muhteşem manzarasını bu
yükseklikten görebiliyorsunuz.
Stavanger’de “Pulpit Rock” turu da
seçenekler arasındaydı, ancak bir kısmı tekne, bir kısmı otobüs, çok önemli bir
kısmı da zorlu yürüyüş olan tur toplam sekiz saat sürecekti. Gün içinde başka
bir yer görmeye fırsat kalmaması anlamındaydı bu. Tercihimizi bu kayalıktan
fiyortları görmek yerine, fiyorttan bu kayalığı görmek ve başka seçenekleri de
değerlendirmek yönünde olmuştu. Ama, inanın ilerleyen günlerde peşpeşe hep yükseklere çıkarak tanıklık ettiğim
manzaralar, bu tepenin de boşuna
ünlü olmadığı, bir dahaki sefere mutlaka çıkılması gerektiği fikrini aklıma
yerleştirdi.
Denizden Pulpit Rock (orta bölüm), Lysefjord, Stavanger, Norveç. |
Pulpit Rock’tan sonra fiyortta geri dönüş
yoluna koyulduk. Rüzgar kesilmiş, güneş parlıyordu. “Fantahala” diye adlandırılan ayrı bir kayalığın yanından geçtik. Dimdik,
ama mağaralar barındırıyordu bünyesinde. “Serseri mağarası” deniyor ve kanundan
kaçanların saklanması ile ilgili hikayeler anlatılıyordu.
Az ilerde, kayalıklardaki keçileri
gösterdi rehberimiz. Elimizdeki broşürde de tam burada keçi göreceğimiz
yazılıydı. Sanki bu turun kadrolu elemanlarıydı bu sevimli keçiler.
Gezinin sonuna doğru ise, bir yaylanın
eteğine yanaştık. Norveç “waffle”ı
ikram edilecekti. Her evin olmazsa olmazı imiş “waffle” Norveç’te. Hem
indiğimiz yer yemyeşil, mis gibi, hem de yediğimiz ortam ve waffle’ımız çok
güzeldi. Biz gitmeden pişirilmiş, çilek
reçeli ve oraya özgü akışkan krema ile
servis ediliyordu. Gönlüm isterdi burada
biraz daha kalıp, uzun uzun yürümeyi ve bu güzel havayı daha fazla solumayı.
Ama ikramımızı hızlıca bitirip, ayrılmak zorunda kaldık; turumuzun sonuna
yaklaştığımız için, istemeye istemeye...
Norveç waffle’ı, Çilek reçeli ve krema ile... |
Waffle yedikten sonra, teknemize dönerkenki manzara, Stavanger, Norveç |
Yağmur ve ayazla başladık, pırıl pırıl
aydınlık bir hava ile bitirdik toplam üç
saatlik bu ilk fiyort gezimizi.
Yıllar önceki bilgilerimi tazeledim,
yenilerini ilave ettim.
10-12
bin yıl önce oluşmuş fiyortlar. Aslında
buzul vadileri imişler zamanında. Bu
buzulların erimesi ve oluşturdukları derin yarıklara deniz suyunun dolması
sonucu gelişmişler. İnce, uzun, çok derin ve kıyıları çoğu kez dik koylar
olarak düşünebiliriz. Denizin derinliği, kıyıdaki dağın üçte biri kadar olurmuş
genellikle, kaba bir hesapla...
Öğleden sonraki şehir turumuza bir saat
zamanımız vardı. Biz de, liman ve çevresini gezerek değerlendirdik bu zamanı.
Balık marketine şöyle bir göz attık, bu
kıyılardaki her yerleşimin olmazsa olmazı balık marketine... Metal
parçalarından yapılmış bir heykel dikkatimizi çekti limana yakın. Öğleden
sonraki gezimizde öğrendik bunun bir Karides
heykeli olduğunu, yedi ayrı teknenin enkazından yapıldığını ve Norveç’teki eski balıkçılık döneminde
denizde hayatını kaybedenlere adandığını...
Karides heykeli, Stavanger, Norveç |
Stavanger, limanın çevresinde gezerken |
Şehir turumuz da üç saatlikti, ama bu
sefer otobüsle. Stavanger’in önde gelen yerlerini gösteren bir tur olacaktı bu.
Viking
anıtı’nın önünden geçtik, biraz
Viking tarihi dinleyerek. Yere saplanmış
üç kılıç idi bu Norveç’i birleştiren üç savaşı temsilen. Kılıcın yere
saplanması savaşın bittiği anlamında ayrıca.
Vikingler hem çiftçi, hem balıkçı
imişler. Gemileri de oluyormuş arazisi olanların. Zaten bizim de gemileri ve
özel başlıkları gelmez mi aklımıza “Vikingler” deyince? Kristof Kolomb’dan önce
Amerika kıt’asına, şimdi Kanada’da olan Halifax’a gittikleri bildiriliyor.
İstanbul’un, Kudüs’ün adları da geçiyordu Vikinglerin gittikleri yerler
arasında. Stavanger’de Arkeoloji Müzesi’nde
yer alıyormuş Viking tarihi hakkında daha detaylı bilgiler, meraklısına...
Sonra bir çiftliğe vardık, bildiğimiz
çiftliklerden farklı. Norveç’teki “Demir Dönemi”nden kalma, İngilizce adıyla “Iron Age Farm”. Demir dönemi, Viking
döneminden önceymiş bu topraklarda. MS 300-550 yılları arasındaki dönem. Çok
merak ettiğim ve özellikle tercih edeceğim bir yer olmasa da, bunu da içeriyordu
tur programı.
Otobüsümüz park ederken iki genç ve güzel
hanım vardı bizleri bekleyen, otantik giysiler içinde. Sonra sadece birisi
kaldı bize rehberlik etmek üzere. O kadar sakin, o kadar tatlı anlattı ki Demir
Dönemi’nden kalma bu çiftliği ve o dönemdeki çiftlik yaşamını... Kendisi de o
dönemdeki evin hanımı gibi giyinmişti, belinde de kocaman bir anahtar. Çiftliğin
en güçlü kişisiymiş evin hanımı ve sadece onda olurmuş bu anahtar.
Uzunca bir ev idi bu çiftlik evi, 48 metrelik.
Önce dışarıdan gördük, sonra girdik içine. 1500 yıllık evin tabanı orijinal, ancak
diğer kısımlar eskisinin üzerine yapılmış.
Bu uzun evin en başında hayvanlar
olurmuş, rüzgar o yönden gelir, bu yerleşim sayesinde de evin ısınmasını katkı
sağlarmış. Ayrıca yazın dahi evin içinde yanan ateş hiç eksik olmazmış, ısınma,
çamaşır kurutma amaçlı... Yenilen, içilen, giyilen... Dedim ya, tatlı tatlı
anlattı o günlere ait yaşamı, sakince...
Demir Dönemi Çiftliği, yöresel giysiler içindeki rehberimiz, Stavanger, Norveç |
Hafifçe bir tepe üzerinde yer alan telekomünikasyon
binasına gittik sonrasında ve birinci katından baktık uzaklara, uçsuz bucaksız uzaklara...
Sonra şehrin içine, Stavanger Katedraline geldik. İngiltere’deki Winchester
katedralinin kopyası olarak yapılmış, 1125 yılında, Stavanger’in nüfusu henüz
200 iken. Norveç’in en eski Katedrali imiş, ama onarımda olduğu için içini
göremedik. 1125 yılı, Stavanger’in
kuruluş yılı olarak da anılmakta ayrıca.
Ve sonunda geldik “Eski Stavanger"e. Taş düşeli sokaklar, beyaz ahşap evler ve
evlerde rengarenk bakımlı çiçekler. Gemiden görüp ilk fotoğrafladığım bölge burası.
Sıra geldi adım adım gezmeye, güzelliğin tadını çıkarmaya ve bilgilenmeye.
18. yüzyıldan kalma imiş bu bölge. 200-300
yıllık evler. 1970’lerde beton bina yapmak üzere yıkım başlamışken, bir mimar
karşı çıkmış, “Bu bizim mirasımız, koruyalım” diye. Ve politikacıları ikna
etmiş, yıkılanlar da yeniden yapılmış.
Şu anda koruma altında 170 Beyaz Ahşap Ev, ve dediğim gibi rengarenk çiçeklerle bezeli. Kimse keyfine
göre değişiklik yapamıyor. Bakım, tadilat gerektiği zaman da otoriteler bunu
karşılıyor. İçinde araba kullanılmıyor. Fırını var, banka var, galerisi dahi var.
Konservecilik döneminden kalan konserve
fabrikası ise şimdi müze, o da bu bölgede.
Eski Stavanger bölgesi, Stavanger, Norveç |
Eski Stavanger bölgesi, Stavanger, Norveç |
Eski Stavanger bölgesi, Stavanger, Norveç |
Şehir gezisini de bitirmiştik, ama ülke
ve şehir hakkında bilgilendirmeler burada da devam etmişti. Kimisi sabahki
turda öğrendiklerimiz, kimisi ise yeni bilgilerdi.
Hemen her ailenin yazlık evi varmış bu
kıyılarda. Kıyılar uzun, malum. Ulaşımda tekne kullanılıyor. Toplam 750 bin
tekne varmış Norveç’te. 5 milyon nüfus,
750 bin tekne. Hesabı siz yapın.
Evet, neredeyse her ailenin bir teknesi var. “Tekne sahibi olmak zor mu
derseniz?” diye ekledi rehberimiz ve yanıtladı: “Hayır”. 35-40 yaşlarına gelmiş
kişilerin rahatlıkla teknesi olabiliyormuş.
Sık sık refah düzeyi, demokrasi,
insan hakları, eşitlik oldu konu. Çok yineledikleri ve gurur duydukları
kavramlardı bunlar.
Evet. Refah düzeyi yüksek, gelir dağılımında uçurum yokmuş.
İnsanların gelirleri birbirine yakın. 12 yıl temel eğitim almış lise mezunu, süpermarkette çalışan 18-19 yaşındaki bir genç yılda ortalama 22-25
bin İngiliz sterlini (yaklaşık 100- 115
bin TL) kazanırmış. Eğitim düzeyi artınca gelir de artarmış. Üniversite mezununun ortalama yıllık
geliri 40 bin sterlin (184 bin TL) iken, toplum genelindeki
ortalamanın 35 bin sterlin (160 bin TL)
olduğunu öğrendik. Bunlar rehberimizden aldığım kaba bilgilerdi, başka bir
kaynaklardan bu rakamları araştırmadım, ama her karşılaştığımız Norveçli
hayatından pek memnun görünüyordu. % 30 vergi veriyorlar, ama eğitim ve sağlığın ücretsiz olmasından
memnuniyetlerini dile getiriyorlardı.
Norveç’e
ait ilk bilgilendiğim yer oldu Stavanger. Olur da yolunuz düşerse bir fiyort
gezisi yapın, tepelerde, yaylalarda dolanın, waffle yiyin. Eski Stavanger’de
dolanın. Benim fırsatım olmadı ama ilginizi çekiyorsa Vikinglerle ilgili
Arkeoloji müzesini, dünyada iki taneden birisi olan petrol müzesini gezin. Demir çağı çiftliği konusunda bir iddiam yok,
ister görün, ister görmeyin. Ama olur da Stavanger’e bir daha yolum düşerse ve
sağlığım yerinde olursa, Pulpit Rock’a çıkacağım... Ya da en iyisi siz çıkın,
bana anlatın.
BERGEN
Ertesi gün, 25 Ağustos 2015 Salı, Bergen’deydik. Daha önce adını duyduğum
ve birkaç fotoğrafını gördüğüm bir şehriydi Norveç’in.
Norveç’in
ikinci büyük şehri ve fiyortların merkezi olarak tanıtılıyor
Bergen. 1070 yılında eski Viking yerleşimi üzerine kurulmuş. Nüfusu 270 bin şu anda. Küçük kasaba cazibesindeki büyük şehir
olarak da anılıyor.
Endüstriyel limana demirlemiştik. Liman
şehir merkezine çok yakındı. 10 dakikada bir hareket eden servislerle şehir
merkezine gitmek ve dönmek mümkündü. Biz de kahvaltı sonrası çocuklarla atladık
servise, kabaca 5 dakika içinde vardık şehir
merkezine. Etrafı çiçeklerle
bezenmiş yapay bir göl, ortasında fıskiye,
kimi kenarlarda ördekler, kimi
kenarlarda martılar, kimi kenarlarda
güvercinler. Fonda ise yeşil tepeler, ve bu tepelerde seyrek
yerleşmiş maket görünümünde ahşap evler.
Bergen, Norveç |
Bergen, Norveç |
Sabahın erkence saatleriydi. Bir aşağı,
bir yukarı dolandık tenha caddelerde. Tanımaya, algılamaya çalıştık buradaki
yaşamı. Sonra da oturduk birer kahve içtik çarşıda.
Yılın 367 günü yağışlı olurmuş Bergen, öyle söylenmişti bize. Eh, az da
olsa nasibimizi aldık bu durumda yağmurdan biz de...
Bu serbest dolanım sonrası, öğle
saatlerine doğru döndük limana. Sıra buradan başlayan turumuza geliyordu çünkü.
Bu, Floein dağında yürüyüş olacaktı. Oğlumun bir arkadaşı
önermiş, kızım ve benim de aklımıza yatmıştı.
Öğle saatlerinde buluştuk grubumuz ve
rehberimiz ile limanda. Tekrar servisle geldik şehir merkezine, yapay gölün
oraya ve buradan başladık tura bir ön yürüyüşle. Hemen gölün yanındaki boş
alan, parti meydanı imiş. Milli gün
dahil çeşitli kutlamalar burada yapılırmış.
Christian
Michelson’ın heykeline işaret etti
rehberimiz. Ve ülke için önemini anlattı. Bağımsız
Norveç’in ilk başbakanı. Evet, 1905’te
Norveç’in İsveç’ten ayrılmasında önemli rol oynamış, Bergen doğumlu.
İsveç’ten ayrılma halk oylaması ile yapılmış, % 97 kabul oyu ile. Tekrar demokrasiye verdikleri önemi vurguladı
rehberimiz. Tekrar insan hakları,
tekrar eşitlik...
Ben bilmiyordum, ama Kuzeyin Chopin’i
olarak da nitelendirilen bestekar ve piyanist Edvard Grieg de Bergen’li imiş. 1885’ten ölümü olan 1907’ye kadar
yaşadığı ev müzeye dönüştürülmüş, Bergen’de.
Yedi tepeli bir şehir Bergen, en yükseği
642 metre olan. Biz 320 metre yüksekliğindeki Floein dağına çıkacak ve orada
gerçekleştirecektik yürüyüşümüzü.
İtfaiye
müzesi, geçmişte cam pahalı olduğu
için bir penceresi cam gibi boyanmış Eski
Belediye binasının önü ve Ayakkabı
caddesinden geçerek geldik fünikülere bineceğimiz noktaya. Evet, önce füniküler
ile çıkacaktık Floein dağına, sonra başlayacaktı gerçek yürüyüş.
İçi tıklım tıklım da olsa, çok
keyifliydi kısa füniküler yolculuğu.
İlerledikçe şehrin küçülen halini
görüyorsunuz. Tepeye çıkınca da neredeyse tüm şehir ayağınızın altında. Yapay göl ve limana demirlemiş devasa
gemimiz dikkati çekiyordu hemen.
Floein dağından Bergen’in görünüşü, Bergen, Norveç |
Trol oyuncakları, daha doğrusu bebekleri biliyorsunuz
değil mi? Hani şu renkli dik saçlı, geniş burunlu, çirkin ama sevimli
oyuncaklar. Saçlarını okşamak moda olmuştu bir zamanlar. Burada öğrendim,
trollerin aslında İskandinav kültürüne
ait doğaüstü canlılar olduğunu. Dağa çıkar çıkmaz, yürüyüşe başlamadan önce
bir heykeli vardı bu kısa boylu, uzun
burunlu, kepçe kulaklı, dört parmaklı ve kısa kuyruklu hayali yaratığın.
Daha sonra da bir çok yerde gördüm benzer heykelleri, kimisi kel, kimisi saçlı.
Eskiden şeytani canlılar olarak düşünülen, ama günümüzde sevimli hale
getirilmiş troller hakkında çeşit çeşit hikayeler dinleyecektik bundan sonra da,
doğayla iç içe olan hemen her ortamda.
Trol heykeli, Floein dağı, Bergen, Norveç |
Muhteşem
bir doğanın içinde başladı yürüyüş.
Önde bir rehber, en arkadamızdakinin arkasında da bir rehber koyulduk yola. Kaybolmamamız
için her türlü tedbir alınmıştı yani. Yürüyüş için çok güzel, özel olarak
yapılmış bir yoldu. Araç geçebilecek genişlikte idi, ama araç yoktu.
Yürüyenler, köpeklerini gezdirenler, bisiklet kullananlar... Şehre yakın, ama şehir hayatından kopuk.
Muhteşem bir orman, muhteşem bir hava, yürüdükçe karşılaştığınız göller ve ne
kadar uzun yürürseniz o kadar çok ödül. Ne mi ödülünüz? Muhteşem manzaralar. Her
noktada, her durakta farklı güzel bir manzara. Var bir kaç tane ama, fotoğraflara
da sığdıramadım.
Floein dağı yürüyüşünde, Bergen, Norveç |
Floein dağı yürüyüşünde, Bergen, Norveç |
Floein dağı yürüyüşünde, Bergen, Norveç |
Belli aralıklarla dursak da çok uzun bir
yürüyüştü. Zorlandım mı? Evet. Ama çok keyifliydi. Temiz hava içinde yürümek,
tam pilim bitti derken gelen mola ve akıl almaz güzellikteki manzaralarla
ödüllendirilmek... Hayatımın en güzel
deneyimleri arasında yerini aldı bu Bergen’de Floein dağındaki yürüyüş...
Floein dağında evlatlarla, Bergen, Norveç |
Turumuz sırasında şehirde göreceğimiz
bir yer daha olması gerekiyordu: Bryggen.
UNESCO Dünya mirasları listesine alınmış bir yerdi ve görmek için
sabırsızlanıyordum. Oraya uğramadığımızı fark ettim. Rehberimize sordum,
gitmemiz gerekmiyor muydu diye, “geminiz uzağındaki limana demirli, görme
vaktimiz yok” dedi. Normalde kızardım, programda yazdığı halde burayı
görmemeye. Ama kızamadım. Gördüğüm manzaralar, soluduğum hava ile bu yürüyüş
herşeye değmişti. Diğer yürümeleri de ekleyince akşam telefonumdaki adımsayar
beni tebrik etti. Gün boyu yirmibeş bin adım atmışım ve bu benim rekorummuş, en
azından son iki yıl içinde. Bir de büyük bir kısmının yokuş olduğunu bilse...
Evet.
Bergen’e yolunuz düşerse, ki Norveç’in en ünlü şehirlerinden birisi, yapay
gölden başlayarak dolanın şehri, soluyun havasını. İsterseniz Edvarg Grieg’in
şu anda müze olan evini ziyaret edin. Fünikülere binin, Floein dağına çıkın. Mutlaka
çıkın dağa ve orada yürüyün. Çeşit çeşit zorluklarda ve uzunluklarda seçenekler
var. Ayrıca UNESCO kültür mirasları listesinde yer alan ve göremediğim
Bryggen’i benim yerime de görün.
ALESUND
26 Ağustos 2015 Çarşamba, Alesund’da
demirledik.
Alesund,
başta “Geirangerfjord” olmak üzere Norveç’te öncelikli olarak görmeye değer bir
çok güzel yer için başlangıç noktası özelliğinde. Birbirine köprü veya
tünellerle bağlı adalar topluluğu barındırıyor bünyesinde. 47 bin nüfuslu. “Art
nouveau” tarzı evleriyle ünlü.
Dünkü yürüyüşü ballandıra ballandıra
anlattığımız eşim, önceden hiç niyeti olmadığı halde bugünkü yürüyüş turuna
katılmaya karar verdi. “Sugarlump Mountain Hike Adventure” idi turumuzun adı, “Sugarlump Dağında Yürüyüş Macerası”
yani. Yanılmıyorsam 2 km çıkış, 2 km de dönüş. Buna neden “Adventure”, yani “Macera”
dendiğini sonradan anlayacaktım.
Sabah saatlerindeydi bu tur. Gemiden
indik, limandaki tur otobüsümüze bindik. Ben diyeyim 85, siz deyin 90 yaşındaki
bir bey, elindeki listeden eksik var mı diye yolcu kontrollerini yaptı. Epey
endişelendik, “Eyvah, şoförümüz bu mu? Otobüsü nasıl kullanacak? Bizi nasıl
salimen götürecek?” diye... Az sonra anladık ki şoförümüz değil, rehberimizmiş.
Kısa bir yolculuk sonrası geldik yürüyüş
başlangıç noktasına. Dünkü yürüyüşün benzerini hayal ederek, keyifle bir kaç fotoğraf çektim,
“Ay ne güzel yine” diye diye...
Sugarlump Dağı’na çıkmadan önce, Alesund, Norveç |
Birkaç yüz metresinin zorlu olabileceği
yazıyordu, tur tanıtım programında. “Amerikan şirketi tabii, herşeyi abartır
tedbir olarak” diye ciddiye almamışım. Ancak... Bir önceki günkü gibi efendi
bir yürüme yolu değildi bu. Bir kere, yol yoktu. Ağaç kökleri, kaya, toprak...
Allah ne verdiyse, her şey doğal, olduğu gibiydi. Bir kaç yüz metre ilerledik,
“zorlu olan kısmı herhalde bu, az sonra biter” diyorduk. Ama bitmedi, inadına
zorlaştı. Rehberimiz ise delikanlı edasıyla ilerliyordu.
Sugarlump Dağı’na çıkılan yolun bir kısmı, Alesund, Norveç |
Daha yolun ne kadarını bitirdiğimizi bile bilmeden canımız çıkmıştı. Yürüyüşten güle-oynaya dönen ilkokul öğrencilerini gördük. O zaman anladık, başlamak için gecikmişiz. Dayanamayıp sorduğumuz ve aslında 81 yaşında olduğunu öğrendiğimiz rehberimiz de muhtemelen o yaşlarda başlamıştı. Bizim dilimiz iki karış sarkmış, acaba ne zaman biter hesapları yapıyorduk. Ama delikanlı rehberimiz, önden önden ilerliyor, sonra bizim ona yetişmemizi bekliyor, durduğumuz zaman da bizi hem Alesund, hem de Norveç hakkında bilgilendiriyordu.
Rehberimizin yaşını öğrenmiştik, ama
aklımda başka sorular da vardı:
Manzara göstermek için bizi bu zorlu
yolda neden bu kadar yürütüyorlardı? Bu memleketin teleferiğin icadından haberi
yok muydu? Yoksa teleferik yapacak paraları mı yoktu? Bu yaştaki amcamı neden
çalıştırıyorlardı? Hani ekonomileri iyiydi? Emeklilik kavramları da mı yoktu? Acaba
amcam, spor olsun diye mi çalışıyordu? Bu yol ne zaman bitecekti? ...
Evet. Yol bitti. Yeşilliklerin ve
yeşillikler arasındaki sarı- mor çiçeklerin yanlarında molalar vererek, her
molada güzel manzaralarla ödüllendirilerek bitti.
Kafamdaki diğer soruların yanıtını ise
ancak zaman içinde bulabildim.
Bu güzelliklerin tadına tam varabilmek
için yapılması gereken tek şey yü-rü-mek. Şu anki kafamla, yürümeye alternatif
bir yol olsa, herhalde kullanmam.
Sonra bir de ne öğrendim? Norveç’te insan
gücü eksikliğinin önemli bir sorun olduğunu... Bu da kafamdaki başka soruların
yanıtı olmuştu benim için.
Sugarlump Dağı’ndan manzara, Alesund, Norveç |
Sugarlump Dağı’ndan manzara, Alesund, Norveç |
Sugarlump Dağı’ndan manzara, Alesund, Norveç |
Alesund’da, öğleden sonra da şehir
gezisi yapacaktık, yine bir yürüyüş idi bu, iki saatlik. Ailenin %50’si havlu
attı, oğlumla beraber katıldık bu tura. Onda da ufak bir vazgeçme eğilimi görse
idim, ben de her an havlu atabilirdim. Ama madem geldik, görülebilecek ne varsa
görecek, öğrenilecek ne varsa öğrenecektik.
Şehir turunda rehberimiz bu sefer 50-60
yaşlarında bir beydi. Hem yürüdük, hem anlattı. Merak edenlere söyleyeyim, gayet
düz ayak bir yürüyüştü bu şehir içindeki tur. Rehberimizin kendi planlı
tanıtımı yanı sıra karşılıklı soru-cevaplarla, dolu dolu ve keyifli geçti.
“Art
nouveau” tarzı evleriye ünlü demiştim Alesund için. 1904 yılında önemli bir
yangın geçirmiş şehir, malum evler ahşap, 800 kadar ev yanmış, on bin kişi
evsiz kalmış. Bunun üzerine yeniden yapılan evler ise “Art nouveau” tarzında
yapılmış.
Fransızca “yeni sanat” demek “Art nouveau”. 1890-1920 yılları
arasında önem kazanmış bir tarz. Dünyada çeşitli örnekleri olsa da, bu örnekler
dağınık dağınık bulunmaktaymış. Alesund’un özelliği ise, bunların bir arada
olmasıymış, belli bir bölge tamamen yeniden inşa edildiği için. Evet, yangın
sonrası bu tarzda 450 ev yapılmış, 350’si aynı bölgede.
“Art nouveau” tarzı evler 3-4 katlı, alt
kat penceresi geniş, pencerenin üst kenarı oval, ara katlardaki pencereler
dikdörtgen, üst kat pencereler alttaki gibi geniş değil ama yine üstü oval, ve balkonlu.
Belli başlı özellikleri buymuş. Taş veya boyalı olması ise fark etmezmiş.
“Art nouveau” tarzındaki binalardan bir tanesi, Alesund, Norveç |
“Art nouveau” tarzındaki binalardan bir tanesi, Alesund, Norveç |
Biz Sugarlump dağında yürürken
mahvolmuştuk ya, başka bir seçenek daha varmış, yükseklerden görmek için şehri
ve fiyortları. Şehrin içindeki Aksla
tepesi. Hemen eteğindeki şehir parkına gittik, 1885 ‘te yapılmış park ve
halen orada. Bu parkın bir köşesinden başlayan basamaklar ile Aksla tepesine
çıkabilir, hem şehri, hem fiyortları, hem de adaları görebilirsiniz. Kaç basamak mı? Sadece 418!
Aksla tepesi, Alesund, Norveç |
Yürürken martı heykeli gördük. Martılara
bayıldıklarından değilmiş! O bölgede o kadar çok martı varmış ki bir dönem,
şemsiyesiz geçmek mümkün olmazmış! Sonrasında göç etmişler ve artık
gelmedikleri yere heykeli yapılmış martıların, yokluklarına şükredilerek.
Martı heykeli, Alesund, Norveç |
Ama az ileride martılardan nasibini
almış ve almakta olan heykel de dikkatlerden kaçacak gibi değildi doğrusu.
Martılardan nasibini almış bir heykel, Alesund, Norveç |
Alesund, Norveç |
Yürüyüşün sonuna doğru en hoşuma giden
ise ısıtmalı bank oldu. Evet, hava o
mevsimde soğuk değildi o kadar, ama böyle bir bankın varlığı pek hoştu doğrusu.
Bir de çarşı içinde gezerken ne gördük dersiniz? Caddenin yerden ısıtmalı olduğunu. Bu da pek hoştu. İçinden sıcak
su geçen borular döşenmişti, yürüyüş yolunun altına.
Isıtmalı bank, Alesund, Norveç |
Bir kaç şey daha öğrendim bu turda, paylaşmadan edemeyeceğim.
Norveç’in
somon ihracatını biliyoruz. Tahmin
edin bakalım bu miktarı. Asla bilemezsiniz! Her gün 31 milyon porsiyon. Bence çok büyük bir rakam bu. Bu
balıklar, Norveç’ten Hamburg, Amsterdam gibi Avrupa şehirlerine gidiyor, oradan
dünyaya dağılıyormuş. Rehberimiz vurguladı, ne amaçla bilmiyorum, belki ona
ilginç geldiği için; Japonya’ya gidecek balıkların başında her zaman bir Japon
olur, balıkları tek tek kontrol edermiş ve bu balıklar da 48 saat içinde
Japonya’daki yerlerini bulurmuş...
Rehberimiz, balık endüstrisinin
büyüklüğünden bahsettikten sonra, çok
iyi ve gelişmiş tersanelerinin olduğunu, gemi inşaatında robotların
kullanıldığını vurguladı. Görmedim, rehberimizin yalancısıyım. Bence de robot
kullansınlar. Kullansınlar. Amcalarım da biraz dinlensin.
Biliyorsunuzdur zaten, kuzey ülkelerindeki
aydınlık yaz gecelerini... Burada da Temmuz
ayında 22 saat gün ışığı mevcutmuş. Tabii ki doğduğu yerin tam karşısından
batmıyor bu durumda. Geliyor, geliyor, doğduğu yere yakın bir yerden batıyormuş.
Rehberimiz bunu eliyle havada daire çizerek çok güzel gösterdi. Düşündüm de
buradan ev alacaksınız, öyle bir yön olacak ki, güneşin doğuşu ve batışını aynı
yönde göreceksiniz, tabii temmuzda... Kışın ne olur bilmiyorum, kafamı da
karıştırmak istemiyorum...
Alesund, Norveç |
Alesund, başta “Geirangerfjord” olmak
üzere Norveç’te öncelikli olarak görmeye değer bir çok güzel yer için başlangıç
noktası özelliğinde demiştim. Bu açıdan, bir şekilde yolunuz düşebilir.
Şimdi
öneriler: Diyelim, Alesund’a gittiniz. Sakın Sugarlump dağına çıkmayın. Şaka,
şaka ! Çıkın tabii ki, ama ne ile karşılaşacağınızı önceden bilin. Zaten fiyortları kuşbakışı görmek için, ya 2
kilometrelik Sugarlump dağı yürüyüşü ya da 418 basamaklı Aksla tepesi. Yani, kırk
katır mı, kırk satır mı? Tercih size kalmış! “Art nouveau” tarzı evleri zaten göreceksiniz. Alttan ısıtmalı caddede yürüyün, ısıtmalı bankta
dinlenin. Mini trenle şehir turu yapma imkanı var ayrıca, bilginize... Sonuçta,
önünüzde ne fırsat varsa değerlendirin, gezilecek, öğrenilecek, eğlenilecek.
Tatildesiniz sonuçta.
GEIRANGER
27 Ağustos 2015 Perşembe
Geiranger’deydik. 250 kişilik bir köy aslında burası, ama kışları. Yazları ise önemli
bir turistik belde. Mayıs ayından Eylüle kadar yaklaşık 300 “cruise” gemisinin
ziyaret ettiği bir bölge. 15 km.lik müthiş
bir fiyort. Dağlar, yaylalar, çiftlikler... Müthiş olduğunu tek düşünen ben
değilim. UNESCO, doğal güzellikler
açısından miras listesine almış. Hepimiz
biliyoruz Norveç’in fiyortlarının ve doğasının çok güzel olduğunu... Ama... Ama, burası bir farklı....
Demirleyeceğimiz limanlardaki turları
incelerken, bazı yerlerdeki turları kolayca seçebiliyor, bazısında pek cazip
görünen bir tur bulamıyorken, birinde her şeyi yapasım gelmişti. İşte orası
Geiranger idi, gitmeden önce güzelliğini bana hissettiren... Gidince gördüm ki
haklıymışım. Burası bir doğa harikası.
Ama ne yazık ki bir gündüz kalabilecektik.
Geiranger, Norveç |
Sabah kızım ve oğlumla yine bir yürüyüş
turumuz oldu: Storseter Şelalesi’ne
tırmanış. Yaklaşık 2 km.lik bir tırmanıştı yine. İri iri taşlarla tırmanış yolu
belirlenmişti, bazen meyil, bazen basamak şeklinde. Bunların üzerine basarak gitmek
işi kısmen kolaylaştırıyordu. Tamamen kolay diyemem, ama keyifli bir yürüyüş
oldu sonuçta. Şelale bahane, yürüyüş şahane. Ödül hep güzel manzara ve mis gibi
hava oldu yine...
Storseter şelalesine çıkan yol, Geiranger, Norveç |
Storseter şelalesine yürüyüş yolunda, Geiranger, Norveç |
Storseter şelalesi, Geiranger, Norveç |
Storseter şelalesinden dönerken (Yok canım, yorulmadık!), Geiranger, Norveç |
Bitişinde Westeras çifliğine gittik,
çay-kahve ve yine waffle’larımız bizi bekliyordu, orman meyveleri reçeli ve
kremasıyla beraber... Ve koyunlar... Sanki tembihlenmiş gibi fotoğraflarımıza
poz vermeleri ve yüzümüze baka baka “mee”lemeleri çok hoştu bu çiftlikte...
Westeras Çiftliği, Geiranger, Norveç |
Westeras Çiftliği, Geiranger, Norveç |
Üç gün üst üste, üç farklı yerde yürüyüş
yapmıştık. Hepsinin sundukları farklıydı;
yol, bitki örtüsü, manzaralar açısından...
Hep farklı, ama hep güzeldi. Hep farklı
güzeldi yani.
Geiranger (“Norveç fiyortları” veya “Geiranger” deyince, başka kaynaklarda da en sık karşılaşacağınız manzara), Norveç |
Şelale tırmanışı ve waffle dönüşü biraz
vaktim vardı, kendi kendime dolaştım köyde. Karavan turizminin de oldukça yaygın olduğunu fark ettim. Köyün fırınına ve çikolata fabrikasının satış mağazasına, hediyelik eşya dükkanlarına girip çıktım.
Öğleden sonra bir turumuz daha vardı. Dallsnibba
Dağı ziyareti. Şükür otobüsle çıkacağız diye seviniyordu bir yanım. Bu
sevinç, kendimden çok aile bireyleri içindi, turları planlayan kişi olarak
sorumluluk hissediyor, kimse zorda kalsın istemiyordum. Kendi açımdan ise o
kadar alışmışım ki yürümeye- zorlanmaya, bu otobüs işi, ki bu dağa çıkmanın tek
yolu bu, çok basit ve pasif geldi,
gerçekten çok pasif geldi. Tırmanan yol çok güzeldi, hem yolun kendisi, hem de
sunduğu manzara. Bayağı dik yokuşlar çıkıyorduk. Bir an buradan kaysak, düşsek
gibi fikirler aklımdan geçmedi değil, ama bu fikir endişe vermedi nedense, çünkü
öteki yanım “ Olsun... Buraları da gördük ya, ...” diyordu bilinçsizce.
Dalsnibba dağına çıkarken, Geiranger, Norveç |
Dalsnibba
dağı, Avrupa’da fiyortları en
yüksekten gören dağ diye tanıtılıyordu. 1500
metre yüksekliğinde, biraz da soğuktu. Neredeyse dağın simgesi haline
gelmiş bir görüntü vardı her yerde: Büyükten
küçüğe üst üste sıralanmış taşlar. Öbek öbek bir çok yerde, pek sanatsal, pek
hoştu. Ne anlama geliyor acaba diye düşündüm durdum. Ancak turun bitiminde
sorup öğrenme fırsatım oldu rehberimizden. Ziyaretçilerin kendilerinden birer
iz bırakmak istemeleri sonucu oluşmuş meğer. Birkaç tanesini gören herkes
yapmış, anladığım kadarı ile sonradan. Ve zaman içinde çoğalarak, ki yıkılmamış
olmaları da ilginç, bu dağın simgesi haline gelmişler.
Dalsnibba dağı ve dağın simgesi haline gelmiş taşlar, Geiranger, Norveç |
Gün bitiyordu, sadece bir gündüzümüz
vardı burada. Bu da şalaleye yürüyüş, köyün içinde gezinme ve Dallsnibba dağı
ziyareti ile tamamlandı.
Aklımda kalan turlardan bir tanesi Briksdal buzulu ziyareti idi. Ama bu,
tam günü kapsayan bir tur idi, ve bu buzula gitmek, Geiranger’in kendisini hiç
tanımamak olacakmış. Bir de çifliklerden
birinde daha uzun kalabilmeyi çok isterdim. Sekizgen şeklindeki kilisesinde her öğlen olan konseri de
kaçırmıştım. Diğer seçenekler ise elektrikli
mini araçla gezinme, fiyortta hızlı botla
ya da kano ile seyir, “Geiranger fijort merkezi”nde bölge
hakkında daha fazla bilgilenme şeklinde sıralanabilinir.
Evet. Gönlüm gerçekten daha uzun
kalabilmeyi isterdi. Geiranger’de kalabilecekler için, dört otel var burada. Bunlardan sadece Hotel Union tüm yıl açık.
Ama ben gözüme Hotel Utsikten’i kestirdim, fiyordu tepeden gören.
Konaklayacaksam tercihim bu yönde olur muhtemelen.
Sıra en hüzünlü ana gelmişti:
Geiranger’den ayrılış. Gerçekten hüzünlü oldu ayrılışımız. Doyamamıştık çünkü. Kaptanımız
tembihledi, eğer geminin sağ tarafında olursak, hareket ettikten 20 dakika
sonra, buranın ünlü “Seven sisters”
(yedi kızkardeş) şelalelerini görecektik.
Çoğumuzun elinde fotoğraf makinaları, güvertede çiseleyen yağmur altında
hüzünlü hüzünlü veda ettik şelalelere, Geiranger’e ve Geiranger fiyortuna. Yedi
değil dört kız kardeşti Ağustos ayında. Hepsini bir arada görmek için karların
erimeye başladığı Mayıs-Haziran’da gelmek gerekiyordu. Sadece üç kızkardeş
değil, bir çok şelalenin akması durmuş, sadece izleri vardı kayalıklarda. Bir
başka sene, biraz daha erken gelirsek bekliyor olacaklardı bizi...
“Seven sisters” (Yedi kızkardeş) Şelaleleri ve Geiranger'den ayrılış, Geiranger, Norveç |
Geiranger
mi? Gidin. Hatta bir kaç gün kalın. Benim yaptıklarımı yapın, üstüne de yapamadıklarımı...
Güzel havayı soluyun, güzel doğayı seyredin. Yürüyün yürüyebildiğiniz kadar. Buzul
ziyaretini, kilisede konser dinlemeyi, çiftliklerden birinde daha uzun kalmayı,
Dallsniba dağına çıkmayı, fiyortta tekne
ile gezmeyi ve önünüze çıkan her fırsatı değerlendirmeyi ve ayrıca beni de
anmayı ihmal etmeyin.
KRISTIANSAND
Denizde geçen bir günden sonra, bir
sonraki gün, 29 Ağustos Cumartesi ise Kristiansand
idi demirlediğimiz liman. Ama lütfen kusura bakmasın, hiç de merak etmiyordum
burayı. Geiranger’i görmüş ve vurulmuştum bir kere. Başka aşklara kapalıydı
gönlüm. Madem geldik, ayıp olmasın diye gezecektim.
Aile bireyleri yorgun, ayıp falan
dinlemediler, biraz daha geç kalkmayı planladılar o sabah. Ben de kendi kendime
gezmek üzere ayrıldım gemiden. Hemen çıkışta kurulmuş turist ofisleri, yürüyerek
gezmeniz için hazırlanmış broşürler ile çok kolaydı herşey. Bir de 20 dakikada
bir hareket eden mini tren vardı
limanda, size mini bir şehir turu
yaptırıyordu. Ona bindim, şehrin göbeğinde indim. Oldukça erken saatlerdi,
hafta sonu hayat yeni başlıyordu.
Mini tren, Kristiansand, Norveç |
Meydanda
kilise ve ona giden yolda kurulmuş tezgahlar üzerinde pişen dünya mutfağına
ait yemekler, satılan taze sebze-meyveler, çiçekler, et ve süt ürünleri... Aklımda
kalan bunlar.
Kilisenin önündeki meydan, Kristiansand, Norveç |
Kristiansand, Norveç |
20 dakika dolandım, bir sonraki mini
trenle döndüm limana. Mini trenle şehre gidiş yolunda görüp, gözüme kestirdiğim
limana yakın yerleri dolaştım biraz da, kendi kendime...
Kristiansand, Norveç |
Kristiansand, Norveç |
Kristiansand, Norveç |
Öğleden sonrası için ailece bir tur
almıştık. Buranın yakınlarındaki Lillesand’i
karadan ve denizden görebileceğimiz bir turdu bu. Önce otobüsle gittik Lillesand’e. 10 bin nüfuslu bir sayfiye kasabası. Yine bembeyaz ahşap evler. Beyaz boya,
zenginlik göstergesi imiş, çok sık duymuştuk bunu rehberlerimizden. Bir kafede
oturup birşeyler içmek, ya da bir restoranda birşeyler yemek için ideal bir ortamdı
diyebilirim. Ancak çok kısa kaldık, yazık oldu.
Tekneyle gezi başladı sonrasında. Bir
ayaz, bir ayaz! Yolun yarısı kendimizi soğuktan korumaya çalışarak geçti. Güneş parlamaya, ayaz da durulmaya başlayınca
keyiflendi gezimiz. Norveçlilerin yazlıklarıydı gördüklerimiz; bol bol yazlık
ev...
Deniz üzerine yapılmış ev, Lillesand, Norveç |
Fıçı şeklinde ev (oda), Lillesand, Norveç |
Birbuçuk saatlik bu tekne turu sonrası
dönmüştük geminizin olduğu limana.
Hemen limanın yanında yeni ve modern bir
bina dikkati çekip duruyordu, ön cephesi dalga şeklinde, özenle yapılmış. Performans Sanatları Merkezi imiş ve
2012 yılında açılmış. Bahçesinde kahvelerini yudumlayan şık insanlar,
performansın başlamasını bekliyorlardı muhtemelen. Ne medeni, ne hoş manzara
idi o öyle...
Performans Sanatları Merkezi (Opera binası), Kristiansand, Norveç |
Evet.
Kristiansand’i Norveç’in en güney, en çok güneş gören şehri olarak
özetleyebiliriz. Size bana ayrıca ne ifade eder bilmiyorum ama, bir Norveçli
için sayfiye yeri, deniz ve kum demek.
Kristiansand’de demirlemiş gemimiz “Serenade of the Seas”, Norveç |
İşte böyle... 30 Ağustos 2015 Pazar, eve
dönüş günüydü. Kopenhag’a döndük tekrar gemimiz ile, Kopenhag’dan ise uçtuk
İstanbul’a, evimize...
Bir haftayı aşan bir sürede gezmiştik
Norveç’te, Norveç fiyortlarını. “Doğaya
doydum” demeliyim, ama diyemiyorum, çünkü doymadım. Bir daha, bir daha
istiyorsunuz. Ve biz birbirimizden habersiz “bir daha ne zaman, nasıl gidelim” planları yaparak dönmüşüz eşimle.
Ve hala aynı plan içindeyiz. Doğaya doy-mak ya da do-ya-ma-mak-mış Norveç Fiyortları...
Evet. Kendinizi bir gün bir gezi ile
ödüllendirmek isterseniz, bu ödül Norveç Fiyortları olsun.
Leo Buscaglia mı? Benim 1980’li yıllarda
tanıştığım, 1924 doğumlu “Büyük Hoca”, “Sevgi doktoru”, 1998 yılında 74 yaşında
iken gelen bir kalp krizi ile veda etmiş hayata. Kimbilir kaç insanın daha
hayatına dokundu ve dokunmakta...
Ben ise, halen her gece başımı yastığıma
koyduğumda “bugün ben ne öğrendim?” diye sormaya devam etmekteyim...
Söyleyin bakalım... Bugün siz ne
öğrendiniz?
DİLER COŞKUN
***
Kuzey Avrupa ile ilgili diğer yazılarım;
Keyifli Okumalar :)
DİLER COŞKUN
***
Kuzey Avrupa ile ilgili diğer yazılarım;
Keyifli Okumalar :)
Harika👏🏼👏🏼
YanıtlaSil:)))))))
SilGeiranger'de aklım kaldı. Fotoğraflar, anlatım diliniz muhteşem. Gördüğüm tek fyord Sinoptaki Hamsiloz fyordu :)
YanıtlaSilTeşekkürler Yıldız'cım... Umarım ben de bir gün Hamsiloz'u görürüm... Sevgiler :)
SilDiler Ablacım, gittiğim en güzel yerlerden çoğu Norveç'teydi diyebilirim rahatlıkla... Okurken gözümün önünde canlandı her şey, harikulade bir yazı olmuş, elinize sağlık...
YanıtlaSilTeşekkürler Ayça'cım. Biz de gezerken hep sizleri anmıştık, "hep beraber olabilseydik buralarda" diye. Bu güzellikleri yaşamış olmanıza çok sevindim. Darısı nice nice güzel başka gezilere... Sağlıkla, huzurla...
SilSelam, kurban bayramı için 8 günlük fiyort planı yaptim kopenhag gidis ve donus. Gemi gezisine sıcak bakmamıştım ama yazınız çok güzel.gemi mi karayolu bir rota mi öneriniz nedir
YanıtlaSilMerhabalar :) Karayolu deneyimine sahip değilim, ne yazık ki :( Biz Royal Caribbean sirketi ile gittik, onların programına uyduk. Planladığınız kurban bayramı tatiline denk gelen turları var mı, bilmiyorum, bakmak lazim. Başka firmalar da var, genellikle aynı yerlere götürüyor olabilirler. Ancak, o tarihte (eylül başı) gemi turları bitmiş de olabilir. Hangisini planlamak ve uygulamak kolay, uygun ve mümkün görünüyorsa, ona yönlenmekte fayda var. Sonuçta görülecek güzellikler hep aynı; yeter ki Norveç fiyortları olsun :) Keyifli gezmeler :)
SilAyrıca yazımı okuduğunuz ve değerlendirdiğiniz için çok tesekkürler... İçinizden gezme aşkı hiç eksik olmasın... Sağlıcakla kalın :)
Sil