28 Temmuz, 2015

HAİTİ KÜLTÜR TURU !


2010 yılının yazıydı. “En”lere meraklı oğlum durmadan dünyanın en büyük “cruise” gemilerinin yapım aşamasında olduğunu, yıl sonunda biteceğini söyleyip duruyordu. “Royal Caribbean” firmasına ait bu ikiz gemilerin adları “Oasis of the Seas” ve “Allure of the Seas” olacaktı, “Denizlerin Vahası” ve “Denizlerin Cazibesi”.

Bütün yaz boyunca bana internetten bu gemilerin hangi yapım aşamalarında olduklarını; boyutları, kat planları, restoranları, dükkanları, her türlü aktivite dahil barındırdıkları tüm özelliklerini anlatıp durdu. Aralık 2010’da ilk seferlerine çıkacak bu gemiler Karayiplerde gezeceklerdi.

Genellikle bir haftalık gezilerdi bunlar. Batı Karayipler, Doğu Karayipler ya da Güney Karayipler şeklinde idi rotaları. Oğlum hem gemileri ballandıra ballandıra anlatmaya devam ediyor, hem de sürekli maliyet analizi çıkararak, bizleri böyle bir tura çıkmamız için ikna etmeye çalışıyordu. Ve...  etti de.

Henüz gemiler suya inmemişti ama biz 2011 sömestr tatili için biletlerimizi almıştık bile. “Aman oğlum, ilk seferi olmasın, biraz dolansın, sonra gidelim...” şeklindeki tedbirlerimi de almıştım tabii ki. Neyse, ilklerden olmayacaktık.

Bizim gidebileceğimiz hafta “Allure of the Seas”in seferi vardı. Allahtan da o denk gelmiş. Niye derseniz, gemiler ikiz olacak derken “Oasis of the Seas” beş cm kısa kaldı bittiklerinde. O kadar büyük gemide beş cm. nin lafı olmaz ama, bu “Allure of the Seas”e tek başına “Dünyanın en büyük ‘Cruise’ gemisi” olma ünvanını verdi. Biz de dünyanın en büyük gemisi ile seyahat etme fırsatını şans eseri kaçırmamış olduk.

Evet. Bizim gideceğimiz tur “Batı Karayipler” turu idi. Gemi, Miami yakınlarındaki “Fort Lauderdale” limanından kalkıyordu. Yedi günlük sefer sırasında üç gün, üç ayrı limana uğrayıp, sabahtan akşama kadar o limanda demirli kalınacak ve oralar değerlendirilecekti. Labadee-Haiti, Costa Maya-Meksika ve Cozumel adası-Meksika idi bu limanlar.

Çocuklar gemiyi görecekleri için heyecanlıydılar, ben ise Haiti ve Meksika gibi ülkelere uğrayacak olmaktan mutluydum. Ancak böyle bir fırsatla görmek mümkün olurdu bu ülkeleri.

Meksika hakkındaki fikrim ABD’de gördüğüm Meksikalılar, Meksika restoranları ve yemekleri ile sınırlı idi. Bir de haritada yerini biliyordum.

Haiti hakkında ise fikrim hiç yoktu, hemen ön araştırmalara başlamıştım.

Haiti Cumhuriyeti, Karayiplerde “Hispaniola” adası üzerinde yer alıyordu. Adanının batısında Haiti Cumhuriyeti yer alırken, doğusunda Dominik Cumhuriyeti vardı. Nüfusu  on milyondu Haiti’nin ve başkenti Port-au-Prince idi. Evet, Fransızca bir isim bu. Çünkü Fransızca konuşulan bir ülke Haiti. Kanada’dan sonra tek Frankofon ülke Amerika kıtasındaki. Eski Fransız sömürgesi imiş. Ayrıca, Amerika kıt’asında ABD’den sonra bağımsızlığını ilan eden de ikinci ülke. 1804 yılında ilan etmiş bağımsızlığını...

“Üç ayrı limanda demirleyeceğiz” demiştim ya, her demirlediğimiz limanda farklı gezi veya aktivite seçenekleri vardı. Yapacağınız işin uzunluğuna göre, onlarca seçenek arasından bir veya iki tur satın almak mümkündü. Aslında tamamen gemide kalmak, ya da çıkıp, kendi kendinize biraz dolanıp geri dönmek de mümkün. Ama zaten tur boyunca gece ve gündüz hep gemideyiz ve gemiyi doya doya yaşıyoruz, bulunduğumuz yerleri  değerlendirmek daha akılcı gelmişti bize.

İşte ilk demirlediğimiz limandı Labadee-Haiti, ülkenin kuzeyinde yer alıyordu. Labadee, daha doğrusu indiğimiz liman için, ne kadar Haiti demek mümkün bilmiyorum. Ama öyle geçiyordu. Aslında Royal Caribbean firması burasını gözüne kestirmiş, almış ve kendisine özel bir yer yapmıştı.

Gemiden çıkışta canlı müzik ile karşılandık, bu pek keyifli oldu doğrusu. Şubat ayının ilk günü, Karayiplerdesiniz, pırıl pırıl bir güneş, sırtınızda yazlık giyecekler, ayağınızda şıpıdık terlikler, ve sizin gibi yüzlerce insan çıkıyorsunuz gemiden, yöresel bir müzikle karşılanıyorsunuz, sanki Afrika’daymışsınız hissi veren. Buyurun, kısacık bir film benden...




Denize girmek, burada yapılabilecek aktivitelerden birisiydi. Vaktimiz vardı, “Karayiplerde denize girmiş olmak için” girdim denize. Aslında deniz de güzeldi kumsal da, ama kalabalıktı. Burada denize girmeyi öncelikli iş olarak yapanlar ve tüm günü öyle değerlendirenler vardı, muhtemelen onların bizimkiler gibi denizleri yoktu.

Labadee, Haiti.

Labadee, Haiti.

 Benim asıl gözüme kestirdiğim tur ise farklıydı, “Haiti Kültür Turu” idi bu. Aile bireyleri de kırmadı beni.

Çok mutlu ve çok heyecanlıydım. Çok severim farklı kültürler tanımayı, o kültürlerin insanları, yemekleri, müzikleri, dansları... Ne hoş bir fırsattı bu böyle!

“Le village” dedikleri bir köydü gideceğimiz, Fransızca “le village” köy demek zaten. Adı “köy” olan bir köye gidecektik. Haydi hayırlısı...

Limana yakın bir yerden aldık tur biletimizi. Tahtadan yapılmıştı, çok sevimli, üzerine resim yapılmış ve elle yazılmıştı “Haitian Cultural Tour”, yani “Haiti Kültür Turu”. Bu yırtılıp atılmayan, geri toplanan, toplandıktan sonra da muhtemelen yeniden kullanılan bir biletti.

Labadee, Haiti. Haiti Kültür turu biletimiz.
Tahminen 15-20 kişiydik bu tura meraklı. Siyah tenli, düzgün ve güler yüzlü Haitili genç bir delikanlı idi bize eşlik eden rehber. Topluca bir tekneye bindik. Çalkalana çalkalana yarım saatten az bir yolculukla ulaştık sakin mi sakin, etrafı yemyeşil,  beyaz kumlu küçük bir koya. “Paradise cove” diye adlandırılmıştı, “Cennet koyu” yani.

Denizde sığ bir yerde indik tekneden. Biri batik tişörtlü iki yerli genç karşıladı bizleri, güler yüzle... Ve paçalar sıvanmış, denizin içinde beyaz kumlara basa basa yürüyerek çıktık kıyıya .

Labadee, Haiti. Cennet Koyu ve tekne yaklaşırken bizi karşılayan gençler

Toplam üç saatlik bir turdu zaten, ama önce biraz dinlenmek ve denize girmek için serbest zaman verdiler bize.

Tropik meyve suyu ikram edildi arzu edenlere. Bir kısım insanlarda çekince vardı bir şeyler yiyip içmek için buralarda. Zira, tam burada olmasa da, yaklaşık bir yıl önce ülkenin güneyinde, başkent yakınlarında Richter ölçeğine göre 7.0 şiddetinde bir deprem olmuş, en az ikiyüz bin kişi hayatını kaybetmiş ve kolera salgınıyla baş etmeye çalıştığı biliniyordu ülkenin.

Labadee, Haiti. Cennet Koyunda “Bamboo Bar”
Serbest zamanı denize girerek, beyaz kumlarda yürüyerek ve fotoğraf çekerek değerlendirdim. Bir yandan da heyecanla bekledim köyün içerisine gireceğimiz zamanın gelmesini. Doğrusu biraz yavaş akıyordu zaman, belki de benim sabırsızlığımdan...


Labadee, Haiti. Cennet Koyu.
Labadee, Haiti. Cennet Koyu.
Labadee, Haiti. Cennet Koyu.

Köye gitmenin zamanı gelince, genç bir de kız eklendi rehber olarak. Kıyıdan başladı, 20-30 metre hafif yokuşla yürürken köye doğru, bitkileri tanıtıyor ve anlatıyordu. “Geç bunları” diyordum içimden, “muz ağacı var bizim memleketimizde... Haydi, köye girelim bir an önce...”

Yoğun bitkilerin arasından sıyrılıp, biraz daha yokuş yukarı yürüyünce, hissettim köye vardığımızı.

Önce, avokado ağacının üzerinde bir yerli gördük. Bizim yaklaştığımızı fark edince başladı ağacı kesmeye ve bir şarkı mırıldanmaya. Bu fon eşliğinde rehberimiz anlatmaya devam ediyordu. Bu adamın yaptığı iş ve geçim kaynaklarıydı konu.

Labadee, Haiti. Köyde ağaç kesimi
Labadee, Haiti. Köyde ağaç kesimi
Bir kaç metre sonra bir köşede hasır örgüden yaptıkları el işlerini satmaya çalışan bayanlar ve  bir yandan yaptıkları resimler ile oydukları ahşap heykelleri sergileyen erkekler.

Labadee, Haiti. Köyde, hasır örgü el işleri
Labadee, Haiti. Köyde, tahtadan yapılmış heykel ve masklar

Derken, bir müzik duymaya başladık. Yine yerel bir müzikti bu, canlı canlı, yanık yanık. Karaya ilk ayak bastığımızda duyduğumuzu andıran türden ve bize tekrar Afrika’da olduğumuz hissi veren.

Labadee, Haiti. Köyde, yerel müzik dinletisi

Ellerinde çiçekler, özenli ve bir örnek giyinmiş yerli beyler yaklaştı bizlere doğru. Hepimize birer tane kırmızı lilyum hediye ettiler, bayanların saçına takarak, erkeklerin ellerine tutuşturarak. “Hoşgeldiniz” demekti bu. Sonra da muhtemelen çok alışkın oldukları şekilde fotoğraflarımıza eşlik ettiler. Kendi el işleri olan ahşap bir mask aldım ben de, “teşekkür” olarak.

Labadee, Haiti.

  Arazi meyilli, bir kaç metre ileride ve yüksekte yer fıstığı ezmesi yapıyor ve anlatıyordu bir kadın, tattırıyorlardı isteyenlere. Bildiğiniz kabuğu soyulmuş yer fıstığını kocaman bir havanda eziyorlardı, basit görünen ama güç gerektiren ve sabır isteyen bir iş.

Yan yana koymuşlar kahve ve kakao çekirdeklerini, farkını görmemizi sağlıyorlar ve nasıl işlediklerini anlatıyorlardı.

Ayrıca yemek için yaptıkları diğer işleri anlatıyor ve uygulayarak gösteriyorlardı.

Labadee, Haiti. Köyde, Kakao (solda) ve kahve (sağda) çekirdekleri

Labadee, Haiti. Köyde
Labadee, Haiti. Köyde

Bir anda fark ettim, bir sahnenin içinde olduğumu. Aslında gerçek bir köyde değil, bir sahnenin, bir canlandırmanın ortasındaydık, yer yer müzikale dönüşen, yer yer bizim de rol aldığımız.

Bir yanda güzel mi güzel, “Candy Girl” diye ifade ettikleri bir kız şeker satıyordu.

Labadee, Haiti. “Candy-girl”

Labadee, Haiti. “Candy-girl”

Bunlar Haiti’nin artistleriydi.

Gerçek bir köy ummak fazlasıyla saflıkmış, sonradan düşününce. Tanıttılar Haiti kültürünü, bir canlandırma ile... Güzel bir doğanın içinde, müzikleri, el işleri, geçim kaynakları, yeme-içmeleri ve içtenlikleriyle... Var mı o koşullarda gerçeğini görmenin ve gerçeğini yaşamanın bir yolu?

Dediğim gibi, ağır bir deprem geçirmiş, yaralarını sarmaya çalışıyordu o sıralar Haiti, ama deprem olmasa da, önceden planlanan gezi hep böyleydi, herkes için. O zaman yetinecektik. Onları dinleyecek, anlayacak ve destekleyecektik.

Amerika kıtasında ABD'den sonra özgürlüğünü ilk ilan eden ülkeydi ya Haiti,  şu anda da Amerika kıtasının en fakiriymiş. Bunca çaba gösterdiler, turist ağırladılar ama ne kadarını kendileri için yaptılar, bilemiyorum.

Ayrılma vaktimiz geldiğinde de, teknemizin arkasından el sallayarak, uğurladı bizi özenle giyinmiş, güleryüzlü güzel hanımlar, yine şarkılarıyla ve danslarıyla... Kısacık bir bölüm sizlere de...




Ve bir kaç fotoğraf daha çektim ayrılırken...

Labadee, Haiti.

Labadee, Haiti.
Labadee, Haiti.

Labadee, Haiti.

Köyden dönmüştük. Çocukların heyecanla bekledikleri aktiviteye gelmişti sıra: “Zip-line” yapmak. Öyle sıradan bir “zip-line” da değildi bu. “Dragon’s Breath Flight-Line” diye adlandırmış ve “su üzerindeki en uzun zip-line hattı” olarak pazarlanıyordu. 2600 feet, yaklaşık 792 metre yani. Yüksekçe bir tepeden, yeşilliklerin oradan başlıyor, denizin üzerinden alçalarak kara parçasının üzerinde sonlanıyordu. Nasıl keyif aldılar, anlatamam.

Labadee, Haiti. “Zip-line” hattının sonuna doğru

Sonradan takıldı aklıma, araştırdım bu Labadee konusunu ve işte öğrendiklerim: Labadee’de demirlediğimiz liman, Haiti topraklarında olmasına rağmen, “Royal Caribbean International” firması tarafından 2050 yılına kadar kiralanmış ve şirkete ait “cruise” gemileri için düzenlenmiş.

Tamamen turistlere yönelik bir bölge, özel güvenlik güçlerince korumakta ve etraftan izole. Turistlerin dışarı çıkması mümkün değil. Burada turistlere sunulan yiyecek ve içecekler de gemiden sağlanmakta. Kültür turuna gittiğimizde sunulan içecekler firma amblemli bardakta veriliyordu, zaten içimden bir ses de denetimli olduğunu söylemişti.

Buradaki başlıca aktiviteler, plaj ve deniz, su sporları, bitpazarı ve “zipline” ağırlıklı.

300 yerliye iş, 200 kişinin de mal satmasına izin verilmiş burada. Haiti hükümetine de turist başına 10 Amerikan doları vergi veriliyormuş, 2015 Mayıs ayında bu 12 dolara çıkmış. Yani Haiti’ye ekonomik katkıda bulunduğunu vurguluyor şirket.

2009’da da, 55 milyon dolar yatırarak, “Oasis sınıfı” dünyanın en büyük “cruise” gemileri için düzenlemeler yapmışlar tesiste.

2010 Haiti depreminde sonra da bu özel limana gelmeye devam etmişler. O kadar yatırımdan sonra gözden çıkarmak zor olsa gerek diye düşündüm. Ama bu, Haiti yardım fonuna 1 milyon dolar katkıda bulunmak anlamına da geliyormuş ve ayrıca o dönemde gemiler sayesinde erzak ve personel taşıma mümkün kılınmış. Bunlar da sonradan okuduklarım arasında yer alıyordu.

Evet, bu Batı Karayipler turu sırasında bir Amerikan üssü olan Labadee’ye gitmiştik Haiti’de, Haiti niyetine...

Bir sonraki gün tamamen denizde geçti, tamamen farklı bir dünya olan geminin içinde, geminin içini değerlendirerek.

Sonra demirleyeceğimiz iki liman ise Meksika’da olacak. Bakalım bizi oralarda hangi dünyalar, hangi senaryolar ve neler bekliyor?


Meksika’da görüşmek üzere, sağlıcakla kalın:)

     DİLER COŞKUN
                                                             ...

  -Gemi ile Batı Karayipler Gezisine ait diğer yazım; "MEKSİKA'DA KONUK OLMAK; COSTA MAYA VE COZUMEL" için lütfen tıklayın.

  -Gemiyi anlatığım DENİZLERİN CAZİBESİ; "ALLURE OF THE SEAS" için lütfen tıklayın

  -Dünya’da en çok ziyaret edilmek istenen ve Karayiplerde bir ada ülkesi olan Küba’yı kaleme aldığım gezi hikayem, “KÜBA’YA HOŞGELDİNİZ!” için lütfen tıklayın

   Keyifli Okumalar :)