Normalde seyahat için öncelikli
yerlerden biri olarak aklıma gelmeyecek olsa da, oğlumun üniversiteyi okumak
için Toronto’yu ve Toronto Üniversitesini gözüne kestirmesi, Kanada’nın
yaşanabilir bir ülke olduğu hakkındaki duyumlarımız ve araştırma sonuçlarımız
ülkeyi merak etmemize ve alıcı gözüyle görmek istememize yol açmıştı. İşte
Kanada’ya, Toronto’ya ilk gidişimiz böyle oldu, 2012 yazında... İkinci
gidişimiz ise, iki yıl sonra, 2014 yazında gerçekleşti. Bu sefer amaç artık
Toronto Üniversiteli olan oğlumuzu ziyaret, biraz daha gezmek ve biraz daha Toronto
havası solumaktı. Eşim, kızım ve ben. Tabii ki, oğlum da oradaydı.
Kanada ve eyaletleri, şehirleri,
gezilecek yerleri hakkında çok detaylı bilgilere ulaşmanız artık çok çok kolay,
biliyorsunuz. Ben oralara girmeyeceğim. Burada kendi gözümden Toronto hakkında
kısa bilgiler aktararak, yaptıklarım ve şehir içinde yapılabilecekleri
paylaşmak istiyorum. Eee.. sonuçta ilki 7, ikincisi 13 gün olan toplam 20 günlük
Toronto deneyimim var. Tabii ki bunu Toronto’da yaşayanlardan özür dileyerek
söylüyorum, ama orada yaşayan oğlumun beni ayrıca aydınlattığını da saklamamalıyım.
Önce şunu sormak istiyorum?
Toronto’ya gitmek hiç aklınıza gelmiş
miydi? Peki ya New York’a? Bir çok insan New York’u merak ediyordur ya da
etmiştir eminim. Onu da görün, henüz görmediyseniz. Ama inanın Toronto’nun size
vaad ettikleri hiç de az değil. Kimbilir belki de Toronto’da kendinizi daha
güvende hissedersiniz, eğer buna inanmışsanız bizim gibi.
Toronto için öncelikle önerim konaklama
yerinizi şehir merkezinde seçin. İlk Toronto
otelimiz “Yonge street” üzerinde yer
alan “Marriott downtown Toronto” idi. “Yonge street”, dünyanın en uzun caddesi. Binsekizyüz
küsür kilometre. Yanlış yazmadım,
yanlış da okumadınız. İnsanın aklı
ermiyor, değil mi? Binsekizyüz küsür kilometre! Ancak, bir tarafının otoban
şeklinde devam ettiğini öğrenince kafamda oturttum. Yoksa bir şehrin bir
başından öbür başına bile olsa, bu mesafeyi bulmak mümkün değil.
Ankara’nın en uzun sokağı olan Başçavuş
sokakta bir yıl oturmuşluğum vardı, ilkokul dörde giderken. Ama bir gün dünyanın
en uzun caddesinin bir yerinde kalacağım hiç aklıma gelmezdi! Aslında bence
“sözde” dünyanın en uzun caddesi, çünkü ilerleyen zamanda Kanadalıların biraz “En”lere
meraklı oldukları ve “En uzun cadde” edinmek için de ellerinden geleni yapmış
oldukları izlenimine kapıldım.
Neyse. Merkezde olmak iyidir. Birçok
yeri yürüyerek gezmeniz mümkün. Ayrıca “Hop-on Hop-off” otobüs duraklarına da yakın
olursunuz.
Biliyorsunuz değil mi “Hop-on Hop-off” otobüslerini? Adı çok
hoşuma gidiyor: Hop-bin Hop-in. İstediğin zaman bin, istediğin zaman in.
Kimileri tek katlı, kimileri iki katlı ve üstü açık. Şehrin önemli turistik
yerlerinden geçerek “ring” servis yapıyorlar. Dünyanın hemen her turistik
şehrinde var. Ben bugüne kadar çok yararlandım. Ya kulaklıktan
bilgilendiriliyorsunuz, ya da canlı rehber var. Biletler bir, iki, üç günlük,
bazen de haftalık olabiliyor. Siz işinize geleni alıyorsunuz. Genellikle
gündüzleri aktif. Zaman çizelgesi ve şehrin haritası elinizde oluyor, hangi
saatte nereden geçeceği, ilk ve son seferlerin ne zaman olduğu, gezilecek
önemli yerlerin hangi duraklara yakın olduğu hep yazılı. İlgili süre içinde
otobüse istediğiniz zaman biniyor, istediğiniz durakta iniyor, oradaki gezmek
istediğiniz yeri tamamlayınca bir sonra gelen yeni otobüse biniyorsunuz.
Eğer bir şehre bir tur acentası ile
gitmemişsek, rehberli bir şehir turu almamışsak ya da önden detaylı bir program
yapamamışsak, genellikle ilk gün yaptığımız iş, o şehirde “Hop-on Hop-off”
otobüs bileti alıp, şehir hakkında kaba bir ön fikir edinmek, o gün veya daha
sonra gezmek istediğimiz yerleri detaylı gezmektir.
Toronto’ya gittiğimizde de ilk gün öyle
yaptık. Buradaki otobüslerde canlı rehber var. Hem Toronto, hem de kabaca
Kanada hakkında bilgilendiriyor sizi. Kanada’nın
nüfusu 35 milyon, başkenti Ottawa
biliyorsunuz. Eyaletlere bölünmüş. Toronto
Ontario gölü kıyısında ve Ontario
eyaletinin başkenti, beş milyonluk
nüfusu ile de Kanada’nın en kalabalık şehri. Çok göçmen almış bir şehir.
Nereden öyle bir izlenime kapıldım bilmem, ama oğlum Kanada’yı gözüne kestirene
kadar, Kanada’nın tamamen frankofon olduğunu zannediyordum. Sonradan öğrendim
yaygın konuşulan dilin İngilizce olduğunu. Evet, Kanada İngiliz Devletler Topluluğunun bir üyesi ve sembolik
başkanları ise “İngiliz Kraliçesi”.
Neyse... Biz “Dundas Square”den başladık
gezimize. Bunun dışında otobüsün geçtiği yerlerden bende iz bırakan ve aklımda
kalanlar şunlar: “CN Tower”, “Rogers Centre”, “ROM”, “AGO”, “Bata Shoe Museum” “Casa Loma”, Toronto Üniversitesi, “St. Lawrence Market” ve “Distillery
District”. Şu anda hiç birşey ifade
etmiyor değil mi bu yer adları? Şimdi anlatacağım, bildiklerimi ve
yaşadıklarımı paylaşacağım sizinle...
*
“Dundas
Square”, yani Dundas Meydanı, Yonge caddesi
ile Dundas caddesi kesişimindeki meydan.
New York’daki “Times Square” ile benzer fonksiyonlara sahip. Bir çok sosyal etkinliğin yapıldığı yer, her dakika
yoğun olsa da özellikle hafta sonları daha aktif. Konserler, gösteriler, müzik aleti
çalanlar, bağış toplayanlar, din propagandası yapanlar... Sürekli bir hareket,
renklilik ve kalabalık...
Toronto, Dundas Meydanı, Eaton Alışveriş Merkezinin hemen karşısında bekleyen Hop-on Hop-off Otobüsü (City Sightseing) |
Toronto, Dundas Meydanı |
![]() |
Toronto, Dundas Meydanı |
![]() |
Toronto, Dundas Meydanı |
*
Dundas Meydanı’nın hemen yakınında “Eaton” alışveriş merkezi var, orjinal adıyla “Eaton Centre”. Bir şehrin turistik yerlerinden bahsederken AVM ile giriş yapmak istemezdim ama, madem Dundas Meydanı dedik, “Eaton”ı atlamak olmazdı, çünkü Toronto’nun en popüler AVM’lerinden bir tanesi ve merkezi olması nedeniyle de epey vakit geçirdiğimiz ve geçirilebilecek bir yer. İçinde kimisi bizim Türkiye’de de aşina olduğumuz bir çok mağaza var.
Mağazalar içinde benim için değişik olan
genellikle spor giysiler satan “Roots”
idi, Kanadalı bir zincir. Ama en favori mağazam ise yine bir Kanadalı
olan “Indigo” oldu.
Indigo, bizdeki D&R benzeri bir mağaza. İki katlı,
kocaman. Kitap, dergi, DVD, CD, hediyelik eşya, ev dekorasyon malzemeleri, ama
hepsi çok güzel. İçeri girdiniz mi çıkmak istemiyorsunuz. Yani ben öyleyim.
İndigo’nun içinde bir de “Starbucks” var, ki Türkiye’de hiç mi hiç meraklısı değilimdir,
ama gezip gezip orada dinlenmek, yoğurdumu ve meyvemi yemek çok iyi geliyordu.
Evet, kahveyle pek aram olmadığı için tercihim genellikle bu yönde oluyordu.
![]() |
Toronto, Eaton alışveriş merkezi içindeki Indigo mağazasının merdivenleri (Kanadalı ünlülerin adları yazılı... Ve kocaman not düşülmüş: “Dünyanın daha çok Kanada’ya ihtiyacı var”) |
*
“CN
Tower”, yani “CN” Kulesi, Toronto’nun
en ünlü yapısı, hatta simgesi
diyebiliriz. Tur sırasında yakınında inip, kuleye çıkabilirsiniz. C ve N
harfleri “Canada National” (Kanada
Ulusal) sözcüklerinin baş harfleri. “CN Tower”,
hem ülkenin demiryollarının başlangıcı, hem de verici istasyonu.
1976-2010 yılları arasındaki 34 yıl boyunca “dünyanın en yüksek yapısı” ünvanını korumuş. Yüksekliği 553.33 m.
Evet, beş yıl önceye kadar dünyanın en yüksek yapısı Toronto’daki CN Tower’mış.
2010 yılında ise bu ünvanını Burj
Dubai’ye kaptırmış. Yine de Kanadalı tur rehberleri, tepede bir de restoran
olması nedeniyle “CN tower”ın halen “dünyanın şarap içilen insan yapımı en
yüksek noktası”, ya da “Batı yarımküredeki en yüksek yapı” olduğunu söylüyorlar.
![]() |
Toronto, "CN Tower" |
Biz kuleye çıkmak için oldukça uzun
bekledik. Şehri tepeden gördük görmesine de, bana göre pek de olağanüstü
değildi. Ya da kalabalık, çok bekleme, yorgunluk, puslu hava ve kirli camlar böyle
hissetmeme neden oldu. Ontario gölü ve üzerindeki Toronto şehrine ait adalar ile kıyıda bol bol yer alan yüksek binalar ve inşaatları dikkati
çekiyordu.
Dünyanın en yüksek kulesini ya da
binasını yapmak prestijli olabilir. Yıllar önce buraya çıkıp şehre kuşbakışı bakmak
da belki değişik olabilirdi, ama “Google Earth” ile bu işi o kadar çok yapmışım
ki, artık sıradan geliyor. Siz yine de bana aldırmayın, sıradan dediğime de
bakmayın, gördükten sonra böyle konuşmak kolay. Tabii ki dünyanın insan yapısı
sayılı yüksek mekanlarından birinin olduğu şehre gelip de burayı görmemek, ve
de çıkılabilecek en yüksek noktasına çıkmamak olmazdı ve de olmaz.
Toronto’ya ilk kez gidiyorsanız,
kalabalık bir sezon ise çıkış için size önerim, saatlerce beklemek yerine,
direk kulede yer alan restorana rezervasyon yaptırıp, beklemeden paşa paşa
çıkıp, keyifle ve afiyetle yemeğinizi yerken Toronto’yu kuşbakışı gözlemlemeniz.
Bir kez görmek de bence yeterli. İşte bu fikrimde ısrarcıyım.
Toronto, CN Tower'dan şehrin batısı |
*
“CN Tower”ın hemen bitişiğinde Rogers Centre yer alıyor. Kuzey Amerika’da üstü açılıp, kapanabilen tek spor sahası. Hem beyzbol, hem futbol oynanabiliyor. Toronto beyzbol takımının adı “Blue Jays”. Kanada’da başka beyzbol takımı yok, Amerikan liginde yer alıyorlar. Zaten basketbol ligleri de Amerika ile ortak bildiğim kadarı ile. Rogers Centre’ın içini gezmek henüz mümkün olmadı ve henüz bir maç izlemedim. Ama çoğunu oğlumdan aldığım bu bilgileri de spor severlerle paylaşmak isterim. İlk fırsatta ben de değerlendireceğim.
*
Toronto’da yapılacak güzel işlerden birisi de göl kenarında gezinmek ve adalara gitmek. “CN Tower” ve “Rogers
Centre”ı gördükten sonra göl kenarına kadar yürüyerek gidebilir ve göl
kıyısında gezinti yapabilirsiniz. Ayrıca buradan tekne ile adalara gitmek
mümkün. Adalar kıyıya oldukça yakın. Yemyeşil. Bazı tekneler sizi adaların
çevresinde gezdiriyor, uzaktan şehrin o ünlü silüetini görüp, fotoğraflayabiliyorsunuz. Ama mevsim uygunsa, vaktiniz de varsa adalara
gezme ya da yüzme amaçlı gidebilirsiniz. Plajı var. Toronto’luların yazlık
evleri ve tekneleri de yer almakta burada.
Ontario Gölü'nden Toronto şehrinin silueti |
Toronto adaları |
Toronto adaları |
*
Toronto’ya hemen en yakın adada ise
küçük bir havaalanı var. “Billy Bishop” havaalanı. Şehir dışındaki Pearson
Uluslararası Havalimanından farklı, ayrı bir yer, bir şehir içi havaalanı. Bu
havaalanının olduğu adaya feribotla geçiliyor, binmeniz ve inmeniz bir oluyor.
Biz geçtik. Bu da dünyadaki tarifeli en
kısa feribot seferi. Mesafe 121 metre, varış süreniz 90 sn. Kanada ve
ABD’de 20 kadar şehre uçuluyormuş. Çok pratik, çok hızlı. Şu sıralar sadece
yaya ulaşımı için suyun altından bir de geçit yapılıyor, çok yakında da hizmete
girecek bildiğim kadarı ile.
CN Tower’dan Toronto adalarının bir kısmı, sağda da Billy Bishop havaalanının pistinin uzantısı |
*
Hem “Hop-on Hop-off” otobüsleri
güzergahında, hem de oteliniz şehir içindeyse yürüme mesafesinde yer alan muhteşem
müzeler var.
Bunlardan ROM, (“Royal Ontario Museum”; Ontario Kraliyet Müzesi) Kuzey Amerika’daki
en büyük müzelerden birisi. “Natural History and World Cultures”, yani “Doğal Tarih ve Dünya Kültürleri”
müzesi. Bir günde bitirmek mümkün değil. Ben ilk gidişimde bir kısmını gezebilmiştim
ve aklım kalmıştı. İkinci gidişimde tamamladım, ama defalarca gezilebilinir. Bir
yandan doğayı keşfediyorsunuz, bir yandan da dünyayı gezer gibi, tüm
kültürlerin içine giriyorsunuz, rengarenk.
Çok güzel bir de müze mağazası ve
mağazada çok güzel hatıra ve hediyelik eşyalar mevcut. Müzeyi gezer gibi gezmek
mümkün burayı da. Benim en favori ürünlerimden birisi taşlar oldu. Müzeyi
gezerken de, satın almak için de. Hem kendime, hem arkadaşlarıma bu taşlardan
aldım, Toronto’dan İstanbul’a epey taş taşıdım yani. “Agate” diyorlar, Türkçe
“akik” olarak geçse de bizim bildiğimiz akik değil, topraktaki minerallerin
farklılığına göre farklı renkler almış taşlar ya da “kaya parçaları” mı desem
bilemedim. Mavi, yeşil, pembe, mor...
Toronto, ROM’un dışı; bir kısmı kiremit renkli eski bina iken, bir kısmı modern (Tümü kadraja sığmamış) |
Toronto, ROM |
Toronto, ROM |
Toronto, ROM |
*
Bir diğer müze AGO (“Art Galleria of Ontario”; Ontario Sanat Galerisi). Kuzey Amerika’daki sayılı büyük sanat galerilerinden
birisi. Çok geniş, ferah ve huzurlu bir ortam. Giriş katının altı tekne
modellerine ayrılmış. Resim, heykel dalında
çağdaş ve klasik sanat eserleri yanında, tuvalet dahil her yerde sanat ile
ilgili güzel sloganları ile pozitif enerji veriyor insana. Buranın da mağazası çok
güzel. Yemek yenilebilecek bir mekan olmasa da, keyifle çayımı yudumladığım oldukça
ferah, sade bir şıklıkta, caddeyi yüksekten gören huzurlu bir ortam mevcut.
![]() |
Toronto, AGO, Alt kattaki tekne modellerinden bir tanesi |
![]() |
Toronto, AGO |
![]() |
Toronto, AGO |
Toronto, AGO, Tuvalet aynalarının üzerindeki bir yazı (“Sanat sanat için değil, sizin içindir” diye Türkçeleştirsem, umarım yanlış olmaz) |
![]() |
Toronto, AGO, Mağazada satılan bir kitabın kapağı, çok sevimli geldiği için fotoğrafladım (Su altı köpekleri) |
*
Bir de sempatik mi sempatik Bata Shoe Museum var ki sormayın, “Bata” ayakkabı
müzesi. Yarım saat ayırmanız yeterli. Dünya tarihinde yer almış değişik
ayakkabılardan, Madonna, Elton John gibi ünlülerin giymiş olduklarına kadar
çeşitli ayakkabılar sergilenmekte. ROM
ile aynı cadde üzerinde, bence kaçmaz.
![]() |
Toronto, “Bata” Ayakkabı Müzesi |
![]() |
Toronto, “Bata” Ayakkabı Müzesi; çıkışta denemeniz için ayakkabılar |
Ama müzeler bunlarla sınırlı değil tabii
ki. İlgi alanınıza, zamanınıza göre çok farklı müze ve etkinlikler mevcut. Ben
gezme önceliğini bunlara verdiğim için şimdilik ancak bunları paylaşabiliyorum.
*
Tarihi Distillery District de çok farklı ve özel bir bölge. Eskiden içki
fabrikalarının olduğu bir yer. Binalar, yerler kiremit renkli, göz yormayan bir
sadelik ve güzellik. Zaten çok severim taba rengini. Bölgeye geldiğinizde
farklı bir dünyaya girmiş gibi oluyorsunuz. Sanat galerileri dolu. Gündüz bu
galerileri gezip, akşam da restoranlarında yemek yiyip, ‘pub’larında birşeyler
içebilirsiniz.
Ben bir gündüz tek başıma galerileri
gezdim içim burularak, yalnız olduğum için üzüldüm. Buradan çok zevk alacaklarını
bildiğim, birlikte gezdiğimiz ve burada da çok şey paylaşacağımıza inandığım arkadaşlarım
ne yazık ki yanımda yoktu! Aynı duyguyu müzeleri gezerken de hissetmiştim. Kendi
kendime kulaklarını çınlatarak, bir gün onlarla da gezmeyi hayal ederek
tamamladım turumu.
Gündüz çorba içecek bir yer aradım, bir
tane buldum, “Havuç-zencefil çorbası var, ama soğuk” dediler, kabul ettim. Amaç
biraz da oturup soluklanmaktı. Ama o ne? İlgili malzemeler katı meyve sıkacağında
sıkılmış gibi, ya da belki de öyle, bardak yerine yanında bir kaşıkla kaseye
konmuştu. Ben onu bardaktan da içerdim ama olsun, kaşıkladım. Şartlara
uyacaksın.
İki akşam da yemeğe geldik bizimkilerle,
“Pub”ları, restoranları genellikle akşamları aktif gibi. Buradaki akşam yemeği
deneyimlerimiz de süper değildi, ama idare ettik.
Distillery District’te ayrıca gündüzleri
‘Ginger’ kullanma kursları var, şahit oldum, ama henüz denemedim. Dikkat,
“henüz” diyorum, bir dahaki fırsatta herşey olabilir yani!
Toronto, Distillery District |
Toronto, Distillery District |
Toronto, Distillery District |
Toronto, Distillery District, Ginger kullanma kursu |
Toronto, Distillery District |
Toronto, Distillery District’te Rubik küplerinden yapılmış resimler |
*
Lütfen Toronto’ya gidip de Toronto Üniversitesi’ni görmeden
dönmeyin. Şehir içindeki kampüsten bahsediyorum. 1827 yılında kurulmuş
üniversite. Yeşiller ve çiçekler arasında eski taş binalar.
Tabii bu ana kampüs dışında binalar
şehir merkezine de yayılmış durumda, ayrıca şehrin dışında da kampüsleri var.
Kimi eski binaların yanında yeni modern binalar, ama öyle uyumlu yapılmış ki hiç
gözü tırmalamıyor. Ya da belki ben pozitif bakıyorum. Yaklaşık 150 ülkeden kabaca 70 bin lisans, 15 bin yüksek
lisans öğrencisi var. Dünyada ilk yirmiye girmiş bir üniversite olduğunu da
hatırlatmakta fayda görüyorum.
![]() |
Toronto Üniversitesi |
***
Bir başka turistik mekan Casa Loma. Ben şimdilik sadece uzaktan dışını
gördüm, ilginç bir hikayesi var. Bir sonraki sefere içini de gezmeyi ve
hikayesini de o zaman anlatmayı umuyorum.
Casa Loma |
*
Toronto’da, “National Geographic”
tarafından Dünyanın 1 numaralı yiyecek marketi ilan edilen “St. Lawrence Market” i de görün,
vaktiniz varsa. Aslında orada yaşayanlar için güzel bir pazar. Ben ikinci
gidişimde ziyaret edebildim. İki katlı kocaman bir mekan. Farklı kültürlere ait
yiyecekler de çok dikkat çekiyor. Lütfen siz de gidin ve orada olmayan bir
yiyecek bulursanız bana söyleyin. Yok yok. Mekan haftanın bir günü de bit
pazarı olarak kullanılıyor. O da ilginç olabilir.
![]() |
Toronto, St. Lawrence Market |
![]() |
Toronto, St. Lawrence Market |
*
Biliyorum, bir bahane olmadan yine de Kanada’ya,
Toronto’ya gitmez insan. Dediğim gibi benim de hiç aklıma gelmezdi. Farklı
deneyimler de yaşadım... Sokak festivallerine tanık oldum, adım adım gezdim bazı
caddelerini, derin derin soludum havasını... Ancak, şehir içinde gördüğüm turistik
diyebileceğimiz yerlerden ve şehirde yapılabileceklerden bahsetmek istedim şimdilik.
![]() |
Toronto, Yonge caddesi başları |
Toronto, Bir Sanat ve Tasarım Okulu olan OCAD (Ontario College of Art and Design University) binasının girişi |
![]() |
Toronto, yürüyüş yaparken tesadüfen keşfettiğim bir park ve sera; “Allan Conservatory Gardens” |
![]() |
Toronto, “Allan Conservatory Gardens” (seranın içinden bir bölüm) |
![]() |
Toronto, “Allan Conservatory Gardens” |
*
Şehir dışı deyince... Toronto’ya kara
yoluyla bir buçuk saatlik mesafede Niagara
şelaleleri var. Dünyanın en büyük şelalelerinden. Toronto’da bir gününüz bile varsa, Niagara’ya gidin. Ya da Niagara’ya gitmek için Toronto’ya
gidin. Ayrı bir bölümde paylaşacağım sizlerle Niagara’yı.
Bir de eğer hız trenlerine (“roller
coaster”) meraklıysanız ya da meraklı evlatlarınız varsa, önerim Canada’s Wonderland. O da yaklaşık bir
saatlik mesafede. Ben gitmedim, “motion sickness” dediğimiz iç kulakla ilgili
bir denge problemi yaşıyorum bu tür aletlerde. Ama eşim ve çocuklar hep
değerlendirirler burayı.
*
Yalnız bir konuda uyarmak istiyorum. Toronto’ya
benim her iki gidişimde de aylardan Ağustos idi. Havalar bayağı İstanbul’daki
gibiydi. Yaz gibi yaz yani! Ama kışları –20 santigradlarda olduğunu, kış gibi
kış (!) olduğunu hatırlatmak isterim. Zaten Kanada’nın soğuğunu bilmeyen
yok.
Ben henüz deneyimlemedim, ama yerin
altında, özellikle de şehir merkezindeki plazalarla bağlantılı, otuz kilometreden
uzun bir de tünel ve yaşam alanı olduğunu hatırlatmak isterim. Oğlumun deyimi
ile hiç Toronto havası solumadan Toronto’da yaşamak mümkün yani.
*
Evet. Toronto deyince aklımda kalanlar
bunlar. “Toronto’yu anladık da peki ya ‘Toronno’ ne?” derseniz, o da
Torontoluların şehrin adını telaffuz şekilleri.
Toronto’da ikinci “t” yok yani: Toronno! Turist ya da göçmen olduğunuzu
çaktırmak istemiyorsanız aman telaffuza dikkat. TORONTO değil, TORONNO!
Daha var paylaşılacaklar, ama şimdilik
bu kadar. İndigo’da satılan kupalardan birinin üzerindeki slogan çok hoşuma
gitmiş, fotoğrafını çekmişim; paylaşayım sizinle: “Life is a Story, Make yours a Best Seller”. Evet, "Hayat bir
hikaye, sizinki çok satanlardan olsun". Sağlıcakla
kalın...
HAYAT BİR HİKAYE, SİZİNKİ ÇOK SATANLARDAN OLSUN! |
*
Kanada ile ilgili diğer yazılarım;
TORONTO’DA YEME-İÇME için lütfen tıklayınız
TORONTO KAZAN, BEN KEPÇE; Günlerden
MAVİ BALİNA için
lütfen tıklayınız
TORONTO KAZAN, BEN KEPÇE; Günlerden
STRATFORD FESTİVALİ için lütfen tıklayınız
VANCOUVER; - “YİNE BEKLERİM” için lütfen tıklayınız
MONTREAL’DE SONBAHAR için lütfen tıklayınız
Diler hanim;
YanıtlaSilGezi yazinizı keyifle okudum. Akıcı ve yer yer nükteli anlatımınız çok hoş. Hem merak ettim hemde görmüş gibi oldum. Bir sonrakini sabırsızlıkla bekleyeceğim
Çok teşekkür ederim Ayşe Hanım, beni yüreklendirdiniz. Bu yazı birazcık fikir verip, birazcık da keyif kattıysa size, ne mutlu bana. Sağlıcakla Kalın:)
SilKendimi Google Earth'de geziyormuş gibi hissettim! :) Güzel anlatım, güzel resimler! Keyifle okudum ve okumaya devam edeceğim ;)
YanıtlaSilNe mutlu bana:) Her türlü yorum benim için çok değerli. Teşekkür ediyorum. Sevgilerimle:)
YanıtlaSilDiler Ablacığım,
YanıtlaSilBu yıl çocukların devam edeceği yaz okulunun Kanada'da da bir merkezi vardı. Ama ben yine Ametika'yı tercih ettim. Bir sonrakine Kanada'yı deneyeceğiz sanki vu yazınızla😄 şahane anlatmışsınızdır. Biz Rochester'da olduğumuz yaz gitmiştik Niagara'ya. Oradan da Buffalo 1,5 saat kadardı. Poyraz henüz 13 aylıktı. Tüm gün bize Kök söktürten oğluş, tam teknede mavi poşet yağmurluklar içinde ve şelaleye en yakın noktada, o dehşetengiz ses içinde, uyudu!😄büyün fotoğraflarda ben iki büklüm kucağımda uyumuş Poyraz ile😄😄😄 ne şahane anıları canlandırdınız, 8 sene öncesini hatırladım bu sabah, yüzümde gülücükler...
Yeni yazınızı dört gözle bekliyorum...
Ayça'cım,
YanıtlaSilOrası veya burası... Pek fark etmez bence. İnsan yeni ne görse, ne deneyimlese güzel:) Ben keyifli bir yaz okulu diliyorum size...
Amaaa.... Laf aramızda...Kanada tarafı da çok güzel Niagara şelalelerinin... Şirin bir de kasaba var: Niagara-on-the lake.. Önerilir...
Teşekkür ediyorum. Sevgilerimle... Diler
Diler hanım ilgiyle okudum yazınızı, teşekkürler. Zor kararlar öncesi bana çok şey kattı. sevgiler,
YanıtlaSilAyfer