27 Temmuz, 2017

TORONTO KAZAN, BEN KEPÇE; Günlerden STRATFORD FESTİVALİ



İki ay kadar Toronto’dayım, daha önce epey gezdiğim bir şehir Toronto. “Değişik ne yapabilirim, zamanımı nasıl değerlendiririm?” diye araştırırken yakınlarda bulduğum iki tiyatro festivalinden biriydi, Stratford Festivali

Mayıs ve Ekim ayları arasında dört ayrı salonda, gündüz ve akşam olmak üzere dönüşümlü 14 oyun sergileniyordu. Toronto’ya kabaca 2 saat mesafede olan bu şehre, uygun fiyata servis hizmeti de düzenlenmişti. Sizi istediğiniz tiyatro binasının önünde bırakıyor, yine Toronto’ya dönmek istediğiniz tiyatronun önünden alıyordu.  Üstelik aynı gün dönmek de şart değildi. Servisten yararlanmak için ise tiyatro bileti şarttı.

Gözüme kestirdiğim oyunlar hafta sonunda peş peşeydi. Cuma günü bir, Cumartesi iki, Pazar günü yine bir oyun izleyecek şekilde aldım biletlerimi; ikisi müzikal, birisi komedi, diğeri ise Shakespeare komedisi.  Her gün git-gel yapmamak, hem de aralarda şehri gezmek düşüncesiyle, iki gün için de otelde ayırttım yerimi. Ne iyi yapmışım!  Müthiş güzel ve keyifli bir hafta sonu tatil paketi hazırlamışım kendime bilmeden, müthiş güzel bir şehirde…

Hadi size önce şehirden, sonra festivalden bahsedeyim.

Stratford, Toronto’nun batısında, yine Ontario eyaletinde bir yerleşim yeri. Nüfusu otuz bin. Adını İngiltere’de Shakespeare’in doğduğu ve mezarının bulunduğu, “Stratford upon Avon”dan almış. Üstelik burada etrafına kurulduğu nehre de İngiltere’deki nehrin adı verilmiş; Avon nehri. O kadar çok İngiltere’den alınma yer isimleri dikkatimi çekti ki bu çevrede. En basitinden London (Londra); Stratford’a sadece 60 km mesafede…

Evet. İlk yerleşim 1832’de gerçekleşmiş, Stratford’da. Zaman içinde kasaba, sonradan şehir olsa da, inanın halen kasaba kıvamında. Büyük şehir karmaşasınan uzak, sakin caddeler, boş araç park yerleri… Yüksek bina da göremezsiniz şehirde. Bir çok yere yürüyerek gitmeniz de mümkün üstelik.

                                              Stratford- Ontario, Kanada

Viktorya (“Victorian”) tarzı binaların çeşitli örneklerini görmek mümkün, Stratford’da. 1837-1901 yılları arasında İngiltere’yi yöneten Kraliçe Victoria dönemine denk gelen yapılar bunlar. Belediye Binası ve Adliye Binası ise en güzel örnekleri…

Belediye Binası, Stratford- Ontario, Kanada
Adliye Binası, Stratford- Ontario, Kanada

Restoran ve “Cafe”ler dışında, ev dekorasyon malzemeleri satan pek keyifli dükkanlar var ana caddede. Dikkatimi çeken bir konu da, oldukça fazla sayıdaki kitabevi varlığı…

Stratford- Ontario, Kanada
“Ten thousand villages” adlı mağazanın içi, Stratford- Ontario, Kanada

Ve beni en çok cezbeden geniş yemyeşil alanlar… Neredeyse uçsuz- bucaksız çimenlik, ve yer yer ağaçlık..  Sessizlik, sakinlik…   Hele şehrin içinde biraz daha genişlemiş ve Victoria gölü adını almış nehir…  Etrafı da yemyeşil gölün. Göle uzanan ağaç dalları- yaprakları, yürüyüş- bisiklet yolları, piknik alanları, dinlenmek için banklar

O kadar huzur dolu, o kadar keyifli oldu ki benim için, boş vakitlerimi burada geçirmek.

Stratford- Ontario, Kanada
Stratford- Ontario, Kanada
Bir de kuğular. Şehrin sembolü yapılmak istenmiş kuğular. Her yaz 24 adet kuğu bırakılırmış göle. Hava koşulları sertleşmeden de toplanır, uygun ortamda bakıma alınırlarmış. Sadece kuğular mı? Ördekler ve Kanada kazları da eksik değildi ortamda...

                 Stratford- Ontario, Kanada
Gölde kayıkta kürek çekebilir, su bisikleti kullanabilirsiniz. “Juliet” adlı tekneyle gezinti yapmak da alternatifler arasında; kaptanınız da çok genç, Dünya güzeli bir hanım olur üstelik.

Kışın mı ? Kışın da göl donuyor, buz pateni yapılıyormuş… Bana o durumda seyretmek düşerdi her halde…

                                                 Stratford- Ontario, Kanada
                                                     Stratford- Ontario, Kanada
                                                       Stratford- Ontario, Kanada
                                                  Stratford- Ontario, Kanada
Aslında, emekli şehriymiş Stratford. İnsanın ömrüne ömür katar, inanın. Öte yandan, Kanada’da yaşanacak en güzel 15 yer arasında da geçiyor adı.

Bir de ufak ayrıntı, ne kadar ilginizi çeker bilmiyorum ama, Justin Bieber’ın da  memleketi, daha doğrusu büyüdüğü yer; doğum yeri ise Londra, ama, buradaki Londra…

Emekli şehri Stratford- Ontario, Kanada
Gelelim Festivale… Bu kadar küçük bir şehirde, dört tiyatro salonu ve her yıl beş-altı ay süren, en az on oyunun sahnelendiği  bir tiyatro festivali… Rüya gibi, değil mi?

Tiyatro salonlarından en büyüğü “Festival Tiyatrosu”. O da kocaman, yemyeşil bir bahçede yer alıyor; Shakespeare bahçeleri adı. Shakespeare’in bir de heykeli bakıyor tiyatro binasına… Uçsuz bucaksız, arada çiçeklerle bezenmiş bu bahçede, heykele yakın bazı bitkilerin adları da yazıyor. Tıpta kullanılan bazıları dikkatimi çekti önce. “Ne güzel, botanik bahçesi de yapmışlar” diye düşünürken, Shakespeare’in oyunlarında adı geçen bitkiler olduklarını öğrendim sonradan.

                                       Festival Tiyatrosu, Stratford- Ontario, Kanada
Shakespeare bahçelerindeki Shakespeare heykeli, Stratford- Ontario, Kanada
Devil’s herb (Şeytanın bitkisi- Atropa belladonna), Shakespeare bahçeleri,  Stratford- Ontario, Kanada

Shakespeare bahçelerinin bir kenarında, tiyatro salonuna yakın, kiremit renkli bir bina dikkati çekiyordu. “Stratford Normal School” yazıyor üzerinde. Merak ettim, eskiden öğretmen okullarına verilen isimmiş “Normal School”. Bizde de vardı öğretmen okulları, hatırlıyorum. Bu da 1908 yılında yapılan dört öğretmen okulundan biriymiş ve pek değişime uğramadan ayakta kalan tek örnek.

Bu tarihi öğretmen okulu ile Shakespeare heykelinin arasında yine bir heykel grubu yer alıyordu; “Üçüncü Perde” (“Act III”) demişler ve bir tabelada açıklamışlar neyi temsil ettiğini... 1997’de Festival Tiyatrosunun yenilenme projesinin bitimi imiş bu. Birinci Perde  Stratford Festivalinin başlaması, İkinci Perde ise Festival Tiyatrosunun açılması olarak kabul edilmiş. Bağışları ile katkıda bulunanların adları da yazılmıştı plakalara…

O kadar çok kurum bağışlar ile ayakta kalıyor ve gelişiyordu ki buralarda… Değişik yerlerde, değişik kurumlarda gördüğüm tabelalardan anlıyordum bunu… Bağışlarının hedefine ulaştığını görmek ne güzel, ne motive edici olsa gerek tüm hayırseverler için...

                              Shakespeare bahçeleri, Stratford- Ontario, Kanada
“Act III” (Üçüncü Perde), Shakespeare bahçeleri Stratford- Ontario, Kanada
“Act III” (Üçüncü Perde), Shakespeare bahçeleri Stratford- Ontario, Kanada
Dönelim Festival tiyatrosuna… 1600 kişilikmiş salon. İki oyunu burada izledim. Klasik düzenden farklı, seyircilerin hafif ortasına girmiş bir sahne ve dolayısı ile bir kısmı sahneyi yandan gören koltuklar…

Festival Tiyatrosu (binanın arka kısmı), Stratford- Ontario, Kanada
Dört tiyatrodan birisi de, Tom Patterson Tiyatrosu.  Burada her hangi bir oyun izlemedim, ama Tom Patterson’un kim olduğunu öğrendim. Bu tiyatro festivalini hayal edip, başlatan kişi Patterson. Stratford’lu. 1920 yılında doğmuş, “Büyük Buhran” zamanında büyümüş, ve hep toplumu canlandıracak bir şeyler hayal eder dururmuş…. 1950’lere gelindiğinde, kendi şehrinde Dünyaca tanınmasını istediği, Shakespeare tiyatro festivalini başlatmak istemiş. Buna gülüp geçenler olsa da, zamanının Belediye Başkanı,  Belediye Meclisi ve Shakespeare oyunları yönetmeni bir İngilizin desteği ile, iki yıl geçmeden, Haziran 1953’de Shakespeare’in “III. Richard” oyunu ile atılmış festivalin adımları… Bugün ise bahsettiğim konumda festival; gelişmiş olarak ve dimdik ayakta…

Daha sonra da önemli görevlerde bulunmuş ve Kanada tiyatrosunun gelişmesine katkıları devam etmiş Tom Patterson’ın. Victoria gölünün ortasında küçük bir ada var; 1977’de bu adaya adı verilmiş; Tom Patterson adası.“Kanada tiyatrosuna desteği ve bu güzel şehrin başka diyarlarca da tanınmasına katkıda bulunması…” diye yazmış Stratford halkı adadaki tabelaya. 2005 yılında vefat etmiş Patterson, ve girişimlerinin meyvelerini de büyük oranda görmüş muhtemelen.

Gelelim diğer salonlara. Bunlardan birisi “Avon Tiyatro Salonu”, diğeri ise hemen yanındaki  “Studio” tiyatrosu. İzlediğim diğer iki oyun Avon sahnesideydi. O da oldukça büyük bir salon. Yanında da güzel bir mağazası var, tiyatro konseptli…

Avon Tiyatrosu, Stratford- Ontario, Kanada
Tesadüfen tanıştığım Amerikalı bir aileden öğrendim; Amerika’dan turlarla festival için buraya geldiklerini… Bilmem, benim kadar uzaktan gelen var mıdır? Ama bu çevrede yaşayan veya yolu düşenlere kesinlikle öneririm.

Ağır İngilizce içereceğini tahmin ettiğim oyunları seçmemiştim. Öyle kasvetli dramalardan da uzak durdum. HMS Pinafore” ilk izlediğim müzikaldi; oyunun geçtiği geminin adıydı “HMS Pinafore”. Shakespeare’in “12. Gece”sinin replikleri pek ağır geldi, takip etmekte güçlük çektim; ara olduğunda konuyu okuyarak biraz daha adapte oldum sonrasında. Ancak çok mutluydum, bir Shakespeare oyununu izlediğim için burada. “The School for Scandal” (Skandal Okulu), kostümleriyle de ayrıca pek etkileyici, pek keyifli bir komedi idi. “Guys and Dolls” (Adamlar ve Oyuncak Bebekler- Kızlar), inanılmaz dansları, eğlenceli hikayesi ile tekrar izlemek için fırsat kollatacak kadar çeldi gönlümü.

İzlediğim dört oyun ve program kitapçıkları, Stratford- Ontario, Kanada
Güzel ve huzurlu bir kasabada tiyatro... Bana tam bir festival olmuştu...

Bir yandan Tom Patterson gibi güzel hayali olanları, bir yandan bu hayalin gerçekleşmesine destek olan yöneticileri, daha sonra bunun ayakta kalmasını ve gelişmesini sağlayan duyarlı- sanatsever- hayırsever insanları düşündüm… Herkes ayrı ayrı ne kadar takdire değerdi…

Bu festivali araştırıp bulduğum, üşenmeden kalkıp gittiğim için de kendimi çok takdir ettim. Şimdi soruyorum. Neden olmasın? Kalkıp tiyatroya gitmek mi? Değil. Uğraştığımız konuların festivaller olması…? Festivallerle şenlenmek, festivallerle gelişmek, festivallerde buluşmak…

Shakespeare ile bir olduk, selam ve sevgilerimizi gönderiyoruz size Stratford’dan…

Shakespeare bahçeleri, Stratford- Ontario, Kanada
İçinizden sanat aşkı hiç eksik olmasın. Hep festival gibi olsun hayatınız… Sağlıcakla kalın…😊

                          *
  Bir başka "TORONTO KAZAN, BEN KEPÇE" yazısı; "Günlerden MAVİ BALİNA" için lütfen tıklayınız.


10 Temmuz, 2017

TORONTO KAZAN, BEN KEPÇE; Günlerden MAVİ BALİNA


   
   Çok sevdiğim bir müzedir Royal Ontario, Doğal Tarih ve Dünya Kültürleri Müzesi, ya da kısaca ROM (Royal Ontario Museum). İnanılmaz zenginlik ve çeşitliliğe sahiptir.

Bir de her yıl sunduğu yeni sergiler etkiler beni. “Son dinazorlar” idi şahit olduğum ilk  sergi, beş yıl önce. Bunu Çin’in gizemine götüren ”Yasak Şehir” izledi. Geçen yıl cam sanatçısı Dale Chihuly’nin eserleri büyüledi. Aynı zamana denk gelen “Dövmeler” sergisinin başlığı ise her şeyi anlatıyordu aslında, kimimizin çok sevdiği, kimimizin ise asla tahammül edemediği dövmeler konusunda: “TATTOOS: Ritual, Identity, Obsession, Art”, yani “DÖVMELER: Ritüel, Kimlik, Saplantı, Sanat”. Evet; bunlardan biri veya bir kaçıydı dövme.

Bu yıl yer alan sergi ise “DERİNLİKLERDEN; Mavi Balinanın Hikayesi(“OUT OF THE DEPTH: The Blue Whale Story”).

Gezdim, gördüm, yeni bilgilerle donandım ve paylaşmak geldi içimden.

Kanada’nın en doğusunda yer alan Newfoundland adası kıyılarına vuran bir “Mavi Balina” bu… Çok çetin geçen 2014 kışında, dokuz mavi balina, körfezde kayan buz kitleleri altında hapsolarak can vermiş. Zaman zaman böyle hapsoldukları olurmuş ama, bu kadar çok sayıda balinanın etkilenmesi, bir ilkmiş. Genelde bu iri gövdeler dibe çökse de, ikisi kıyıya vurmuş. “Balinaların trajik ölümü, benzeri görülmemiş araştırma fırsatı doğurarak, bilime katkıda bulundu” diyordu ROM yetkilileri. On işçi, altı tam gün çalışarak, balinanın etlerini, organlarını ayıklamış. Bir yandan balinanın anatomisi incelenirken, alınan örnekler ile ileri ve detaylı tetkikler gerçekleştirilmiş. Üç yıl süren çalışmalardan sonra da, bu yıl, 2017’de bu sergi açılmış.

Girdiğimde, kısa bir film ve ayrıca şemalarla özetleniyordu yukarıdaki bilgiler. Ve heybetli bir iskelet yer alıyordu ortadaki platformda; etraftaki insanların ebatlarını küçük gösteren ve mavi ışıkla aydınlatılmış. Mavi balinanın iskeleti bu…

Mavi balinanın iskeleti; 2017, ROM, Toronto

Dünyanın en büyük canlısıymış Mavi balina, hem de gelmiş, geçmiş en büyük canlısı…

Ağırlığı, 90 ton. Bu, 15 filin ağırlığı kadarmış, 1200 de insan. Bu bilgilerin yanına bir de baskül koymuşlar, üzerine çıkan kişinin kaç tanesinin bir mavi balina ettiğini gösteren. Genelde çocuklar merak ediyorlardı, ben de geri kalmadım tabii ki. Evet, bir mavi balina, tam 1526.2 “Diler” edermiş !

Kaç tane “ben”, bir mavi balina eder?; 2017, ROM, Toronto

Kuzey Buz Denizi ve Akdeniz dışında hemen her denizde yaşarmış mavi balinalar. Tıpkı diğer balinalar, köpek balıkları ve deniz kaplumbağları gibi, uzun yol kat ederlermiş besin bulmak için. Normal ömürleri ise tahminen 70-90 yıl kadarmış.

Balinaların yaşadığı denizler; 2017, ROM, Toronto

İngilizce adı “krill” olan, yaklaşık 2,5 cm boyunda, küçük karides benzeri canlılarmış tek yedikleri. Bu karides benzeri canlıların yedikleri ise, deniz buzu, girdaplar, sualtı vadilerinde yer alan planktonlarmış. Bu “krill”ler de yer alıyordu sergide, büyükçe bir kavanozun içinde, canlı canlı, kıpır kıpır…

Mavi balinaların tek besin kaynağı; Krill, 2017, ROM, Toronto

Mavi balinaların, dişleri de yokmuş üstelik. Üst çenede keratinden yapılmış, ince-uzun sert çıkıntılar yer almaktaymış, iç yüzeyi kıllarla kaplı. Yiyeceği ağızda hapsetmeye yarıyormuş bu yapı. Sergide hem bu çene iskeleti, hem de denizlerden bir fotoğraf yer alıyordu.

Mavi balinanın çene yapısı; 2017, ROM, Toronto

Mavi balinanın fotoğrafı;  2017, ROM, Toronto

Orjinali yoktu neyse ki, fotoğrafını gördüm. Turuncu renkliydi dışkısı, parlak turuncu. Beslenmesi ile ilintili bu. “İnanılmaz kötü kokuyordu, ama çok büyük önemi var dışkısının” diye vurguluyordu araştırmacılar…. “hem kendileri, hem çevre için”. “Planktonlar dışkıdan beslenir, krill plankton yer, balinalar da krill”. Pek de yabancı olmadığımız bir döngü bu. Ama asıl önemi, iklim değişikliği ile savaşması imiş. Dışkılarındaki fitoplanktonların atmosferden çok fazla miktarda karbondioksiti uzaklaştırma yeteneğinde olması… “Ekosistem mühendisleri” demişler mavi balinalara. Öyle büyük rakamlar da vermeyip, şöyle özetlemişler: “Bir mavi balina ömür boyu, 1000 Kanadalının bir yıl boyunca ürettiği karbondioksidi yok edecek kadar dışkı üretir”.

Mavi balinanın dışkısının rengi, 2017, ROM, Toronto

Tahmin etmek zor olmasa gerek; mavi balinanın kalbi de, dünyanın en büyük kalbi. Ağırlığı 180 kg. İnsan kalbi mi? 310 g. Öyle yazıyordu… İnsan dahil, çeşitli canlıların kalplerine yer vermişlerdi sergide, karşılaştırma amaçlı..


Mavi balinanın kalbi; 2017, ROM, Toront0

Mavi balinanın kalbi; 2017, ROM, Toronto
Mavi balina kalbinin diğer bazı kalplerle boyut olarak karşılaştırılması (En sağ arkadaki insan kalbi,  sol arkadaki ise mavi balinanın), 2017, ROM, Toronto

Bir de reklam girmişti araya. Bir firmanın ürettiği iki kişilik otomobil, mavi balinanın kalbi kadar büyüktü…  Mavi balinanın kalbinin yakınlarına koymuşlar ve öyle diyorlardı. Sağından solundan epey inceledim, yine de araç biraz daha büyüktü galiba !


Mavi balina kalbi kadar büyük otomobil; 2017, ROM, Toronto

Mavi balina kalbi kadar büyük otomobil (balinanın kalbi ile ilgili bilgiler de sunulmuş üzerinde); 2017, ROM, Toronto

  Beyni ise, en büyük değildi canlılar aleminde… Karşılaştırmalı bir modeli sergileniyordu, ama fotoğrafını çekmemişim...

Hava soluyan canlılar balinalar. Bu klasik bilgi de atlanılmamıştı; kafalarının üstündeki burun deliklerinden havayı püskürtmeleri, sonra taze hava soluyup, burun deliklerini kapatıp, derinlere daldıkları..

Sıra gelmişti evrime…

Balinaların memeli bir hayvan olduğu bilinir. Okulda öğrendiğimiz klasik bir bilgidir, uçan memeliler ve yüzen memeliler.

Milyonlarca yıl içinde, çeşitli memeli gruplarının karadan denize geçiş yaptığı vurgulanıyordu. Bunlardan biri de balinalardı. Yaşadıkları ortamlar, hareketleri, beslenme şekilleri ve fiziksel özelliklerinde değişikliğe yol açmış, en sonunda denizdeki yaşama adapte olmuşlardı. Karadaki ilk balinaya, hem karada-hem sudaki (“amphibian”) balinalara da yer verilmişti sergide.


İlk balina ; 2017, ROM, Toronto.
Hem karada- hem suda yaşamış balina fotoğrafı ve iskeleti; 2017,  ROM, Toronto
    Bir dolu latince ad, bir dolu şema… Diğer canlılarla akrabalıkları da atlanılmamıştı...

Mavi balinaların DNA yapılarının incelenmesi, ilk defa ROM bilim insanları tarafından gerçekleştirilmişti, bu mavi balina sayesinde.


Bilgilendirici tabelalardan biri; 2017, ROM, Toronto

   1900’lerde başlayan ticari balina avcılığı nedeniyle, 1960’lı yılların ortalarında mavi balinaların %98’inin yok olduğu da vurgulanıyordu. Düşününce ne kadar feci bir rakam, hatta düşünmeyince bile... Bu dokuz mavi balinanın ölümü ile, Kuzeybatı Atlantik Mavi balina popülasyonunu da %3 azalmış. Bu, Kanada insan nüfusu ile karşılaştırıldığında, Saskatchewan eyaletindeki tüm insanların ölümü anlamına gelmekteymiş.

Basite indirgenmiş şemalar, şekiller, görsel hafızaya hitap eden çalışmalar ve ruha dokunan karşılaştırmalar…

Büyük bir emek, özverili çalışma, bilim, sanat, zeka, yaratıcılık, doğaya saygı ve espri barındırıyordu bünyesinde bu sergi. Ve farkındalık yaratıyordu…

Benim gözümden, dikkatimden kaçan kimbilir daha neler ?

Kısacık da olsa, paylaşmak istedim.

Dünyanın en büyük kalbi ile bir olduk, en içten sevgilerimizi yolluyoruz şimdi sizlere, Toronto’dan…


Dünyanın en büyük kalbi, “Mavi Balina”; 2017, ROM, Toronto

Bir başka “TORONTO KAZAN, BEN KEPÇE” yazısında buluşmak üzere… Sağlıcakla kalın... :) 

    DİLER COŞKUN
                                                                    ...

    Bir başka "TORONTO KAZAN, BEN KEPÇE" yazısı; "Günlerden STRATFORD FESTİVALİ" için lütfen tıklayınız.