06 Eylül, 2022

“ICY STRAIT POINT”; ALASKA’DA DOĞANIN PEŞİNDE

 

Gemi ile Güneydoğu Alaska yolculuğumuzun dördüncü günü. İlk gün Kuzey Amerika’nın en büyük buzullarından olan Hubbard Buzulu’nu görmüş, ertesi gün başkent Juneau’da demirlemiştik. Üçüncü gün ise Klondike Altına Hücum Göçü’nün başladığı yerde, Skagway’de, nostaljik bir turla aralamıştık tarihin sayfalarını... Bugün “Icy Strait Point”deyiz.

Daha kısa bir adı olmadığı için üzgünüm, ama “Buzlu Boğaz Noktası” anlamına geliyor “Icy Strait Point”. “Özel mülkiyet” deniyordu bu liman için; pek anlam veremezken başlangıçta, “Alaska Yerlileri Kooperatifi”ne ait olduğunu öğrendim sonradan, ve o zaman anladım adının neden kısa ve tek kelime değil de, bir tanımlama olduğunu. Evet, coğrafi olarak “Buzlu Boğaz” olarak adlandırılan yerin hemen kıyısındayız.

Daha önce denk gelmediğim şekilde uzun ve deniz seviyesinden epey yüksekte kurulu bir düzenekten inerek, adım atıyoruz gemiden karaya. Chichagof adası burası, ve sadece bir yerleşim var. O da 716 nüfuslu Hoonah köyü. En büyük özelliği, Güneydoğu Alaska yerlileri olan Tlingit’lerin en yoğun oldukları yerleşim; bir Tlingit köyü yani.

Diğer limanlardan birkaç saat daha az kalacağız burada; inadına da yapmak istediğim o kadar çok şey var ki! Ben doğaya yönleniyorum; önce denizde balinaları görmeye, ardından da doğa yürüyüşü yapmaya…

Sabah bir tekne ile alınıyoruz limandan. Asıl amaç balinaları izlemek olsa da “Balina ve deniz memelileri gezisi” demişler adına. Yirmi- otuz kişilik bir tekne kabaca. Tepede içimizi ısıtan pırıl pırıl bir güneş, önümüzde masmavi çarşaf gibi bir deniz, yemyeşil adalar, adacıklar ve kulağımızda kaptanımızın rehberliği…

Tekne ile limandan uzaklaşırken; “Icy Strait Point”, Alaska

Tekne ile limandan uzaklaşırken; “Icy Strait Point”, Alaska


Yaklaşık yarım saat sürüyor yolculuk. Bu gezide balina görmemek gibi bir ihtimal yok; yani tam yaşam alanlarındayız. “Alaska’da balinalar ve diğer deniz memelilerini izleme kuralları” kaptanımız tarafından dile getiriliyor,  uygulanıyor ve ayrıca her gözün görebileceği bir yerde de asılı duruyor. Buna göre; tekneler balinalardan en az yüz metre uzakta durmalı, balinalar tekneler arasında veya tekneler ile kıyı arasında kuşatılmamalı- tuzağa düşürülmemeli, bir balina yaklaşırsa tekne boşa alınmalı ve geçmesine izin verilmeli. Ayrıca gözlem süresi de otuz dakikayı aşmamalı.  

Biz de öyle yapıyoruz. Yarım saat boyunca havaya su püskürtmelerini, ki bu yerlerini tespit etmede bir ipucu oluyor bize, daha sonra heybetle zerafeti birleştirmiş bir şekilde su yüzüne çıkıp- dalmalarını, kuyruklarının edasını ve güzelliklerini izliyoruz kambur balinaların. Evet, malum, balinaların da türleri var ve buradakiler “kambur balinalar” (“humpback whales”).

Kambur balinalar; “Icy Strait Point”, Alaska

Kambur balina; “Icy Strait Point”, Alaska

Kambur balinalar; “Icy Strait Point”, Alaska


Basılı ve görsel yayınlar dışında, canlı canlı görmüşlüğüm vardı farklı balina türlerini; dünyanın çeşitli yerlerinde, bir takım su ve eğlence parklarında. Böyle doğal ortamlarında ise ilk defa gözlüyordum. Burada varlıklarına ve doğal yaşam alanlarına gösterilen saygı çok hoşuma gitmiş, beni duygulandırmıştı doğrusu. Ama ya o havuzlarda görmüş olduğum balinalar! Bu durumla biraz çelişkili değil miydi?!

Kafam karışmış bunları düşünürken, dönüş yolunda su samurlarına rastlıyor ve kırmızı bir şamandıra üzerinde güneşlenen fokun keyfine şahitlik ederek bitiriyorduk yolculuğu…

Şamandıra üzerinde fok; “Icy Strait Point”, Alaska

Şamandıra üzerinde fok; “Icy Strait Point”, Alaska


*

Öğleden sonra da kısmetimizde doğa yürüyüşü var; El değmemiş doğada yürüyüş.

Limandan minibüsle alınıyoruz. Hoonah köyünün içinden geçerek, yürüyüş yapacağımız yerin başlangıcına geliyoruz. On iki kişilik küçük bir grup aslında, ama iki rehberimiz var. Aynı zamanda şoförümüz de olan rehberlerimiz, yürüyüşe başlamadan önce kısaca aydınlatıyor bizi. Her an ayıya rastlamamız mümkünmüş. Bu durumda koşmamak, panik yapmamak, gerekirse sakince konuşmak, büyük kitle izlenimi vermek için grupça kalmak, gruptan ayrılmamak gerekiyormuş. Koşmanın bir faydası olmazmış, zira ayılar saatte 40 km hızla koşabilir, ağaca çıkabilir ve yüzebilirlermiş! Önce masal gibi dinledik, ama yürüyüşe başlamadan önce rehberimizin, minibüsün bagajından bir tüfek çıkarıp, omzuna takmasıyla kavradık işin ciddiyetini. İki rehber de belki bu yüzdendi; birisi grubun önünde giderken, diğeri arkadan gelerek, kimsenin gruptan kopmamasını garantiliyordu.

Hem yürüyor, hem bilgileniyorduk. Üzerinde bulunduğumuz Chichagof adası, ABD’deki en büyük beşinci ada imiş. Dünyada metrekareye en fazla ayı düşen yer aynı zamanda. 121 km uzunluğunda, 80 km genişliğinde, girintili, çıkıntılı  bir yapıda. Burayı kaplayan ve şu anda içinde bulunduğumuz orman ise Tongass Milli Parkı. Tongass Milli Parkı, sadece bu adayı değil, Güneydoğu Alaska’nın çok büyük bir bölümünü kaplayan bir orman. Dünyadaki en büyük ılımlı yağmur ormanı ünvanına sahip. Yüzölçümü 64 bin km kare; ya da şöyle söyleyeyim, Türkiye yüzölçümünün 11’de biri kadar.

Muhteşem manzaralar eşliğinde, doksan dakikalık bir yürüyüştü bu. Yol boyunca orman ve çevresi hakkında bilgilenirken, bir yandan da yöreye özgü orman meyvelerini görüyor, rehberimizin onayı ve ikramıyla tadıyorduk. İngilizcede “berry” ile biten bir çok meyve, Türkçede “kırmızı orman meyvesi” olarak tanımlanır. Bir kısmı da ülkemizde yoktur hatta. Burada karşılaştığımız orman meyveleri; “thimbleberry”, “salmonberry”, “elderberry” (mürver) ve “blueberry” (yaban mersini).

“Timbleberry” hakkında özel bir bilgim yok. “Salmonberry” ise adını somonlardan alıyor; çiçek açmaları, somonların nehre geri dönmelerinin habercisi oluyormuş.

“Thimbleberry”; Chichagof adası, Tongass Milli Parkı; Alaska

“Salmonberry”; Chichagof adası, Tongass Milli Parkı; Alaska

“Elderberry” (mürver), Chichagof adası, Tongass Milli Parkı; Alaska

“Blueberry” (yaban mersini); Chichagof adası, Tongass Milli Parkı; Alaska


İlerledikçe kadrajıma sığdıramayacağım uçsuz bucaksız mavilik ve yeşillikler; ayrı bir kara parçası gibi duran, ama üzerinde bulunduğumuz adanın devamı olan yemyeşil alanlar. Daha önce pek vurgulamamış olsam da, Alaska gezimiz boyunca hemen her yerde gelgit olayını duymuş, çoğuna da şahitlik etmiştim. Bu bölgede de deniz suyu yedi metreye kadar (24 feet) değişiklik gösterirmiş. Denizin içeriye girinti yapmış olduğunu gördüğümüz bir çok yerde beş saat içinde hiç su kalmayacağını söylüyordu rehberimiz.

  Muhteşem manzaralar kadar, doğal yaşlanmış, kurumuş ağaçlar dikkatimi çekiyordu; vakitsiz kesilmemişler, yakılmamışlar… Doğal ölüm yani! Bir yandan da genç fidanlar...

Ladin, sedir gibi iğne yapraklı ağaçlar yoğunlukta; aslında ben tanıyamaz, adlarını bilemezdim de, rehberimiz öyle söylüyordu.

Spassski adası, Spasski dağı, Spasski nehri, Spasski nehir vadisinden söz etti, belki de gösterdi belli başlı olanları. Buraları keşfeden mütevazi Rus imiş, hepsine kendi adını veren!

Chichagof adası, Tongass Milli Parkı; Alaska

Chichagof adası, Tongass Milli Parkı; Alaska

Chichagof adası, Tongass Milli Parkı; Alaska


Bu arada sadece burada değil, Alaska gezimiz boyunca ormanlarda gördüğüm pembe-mor zarif çiçeklerinfireweed” olduğunu öğreniyorum. Yeşilin üzerine pek de yakışıyor.

“Fireweed”, Chichagof adası, Tongass Milli Parkı; Alaska


Rehberimizi de tanıyoruz aynı zamanda. Başka bir eyalette üniversite öğrencisi, yazları Alaska’da rehberlik yapıyor. Ne şanslı diye düşünüyorum, hem akademik eğitim alıp, hem de doğanın içinde bulunabiliyor... Bu arada sırt çantasından birşeyler çıkarıyor ve “sizin için hazırladım” diyor. Kendi elleriyle toplamış olduğu “fireweed”den yapmış olduğu reçel ve buna bandırıp yememiz için kraker. Bu zarif düşünce, günün sürprizi oluyor bizim için.

“Fireweed” reçeli, Alaska


Yavaş yavaş yaklaşıyoruz yürüyüşün sonuna. Ayı ayak izi görüyoruz bir yerde, ama hayır ayıya rastlamıyoruz. Bu kadar ayının olduğu yerde ayı görememek! Bu iyi mi, kötü mü bilemiyorum…!

Doğal ortamında ayıları izleyebilmenizi garanti eden turlar da vardı başlangıçta. Spasski nehir vadisi turu bunlardan biriydi; hatta ayıların nehirdeki somonları yakalayıp yemelerine şahitlik etme ihtimali de sunuyordu. Kimbilir sadece ayılar değil, belki kel kartallar da gelirdi somon avına…

Chichagof adası hatırası, Tongass Milli Parkı; Alaska

*

Yürüyüş sırasında ada, orman, buradaki doğa hakkında bilgilenirken, minibüsle gidip, gelirken de Hoonah köyü hakkında birşeyler duyuyorduk.

Hoonah, “Kuzey rüzgarı için sığınak” anlamına geliyormuş. Köyün adada, ya da bölgedeki tek yerleşim olduğunu, nüfusunun 716 olduğunu ve Tlingit’lerden oluştuğunu biliyoruz artık. Başka bir ifadeyle; bölgede sadece yerliler yaşıyor; doğa ile iç içe, doğa ile barışık... Kendi kendine yeten bir ada olduğunu vurguluyor rehberimiz; değirmeni var, suyu var, elektriğini üretebiliyor. Hatta suyu çok güzel, klora gerek olmadan filtre edilip içiliyor.

İki kilise var köyde; köydeki en eski bina olan Rus ortodoks kilisesi ve Presbiteryen katolik kilisesi. Bütün köy bu ikisi arasında yer almakta. Aslında 1944’de büyük bir yangın olmuş ve bütün köy yanmış. Köyün yeniden inşası sırasında tercih edilmiş bu iki sağlam bina arası.

Köyde hastane yok, bir buçuk yıldır hemşire var. Yazın haftada iki tekne geliyor, başkent Juneau’ya gidiyor. Altı kişilik küçük uçakları da var; öyle binişte ne kontrol, ne  prosedür istemeyen…

İlkokulu da var, bu yıl yedi mezun veren…

Nüfus yedi yüz civarında olsa da, yazları geçici işçiler geliyorlarmış tabii ki. Ve tabii yine yazları gelen, giden, buralara doyamadan ayrılan turistler var, bizim gibi…

Ne içimde kaldı biliyor musunuz? Köyü ziyaret edememek. Aslında böyle bir tur da vardı; köyü ziyaret ederek yerlileri tanıma; onların kültürlerine, müzik ve danslarına şahitlik etme fırsatı, ama fotoğraf çekmek yasaktı! Yanımda anı olarak götürebileceğim fotoğraf olmaması kalbimi kırmıştı; her şeyi birden yapamayacağıma göre, yine ilgi alanımda kalan doğaya yönlenmiştim ben de.

Ve bu doğa turlarının sonunda, başında da olduğu gibi limanda oyalanacak zaman kalmıştı biraz. Bir milden uzun bir “zipline”ın varlığı, su sporları yapma fırsatının olduğu ve bir kaç da restoran dikkatimi çekti yürürken.

“Daha önce denk gelmediğim şekilde uzun ve deniz seviyesinden epey yüksekte kurulu bir düzenekten inerek adım atıyoruz karaya” demiştim ya, onu algılama fırsatı da oldu; gelgit. İskeleye uzanan kütük ayaklardaki nem ve üzerindeki yeşillikler de ayrı ipucu veriyorladı bu doğa olayı hakkında.

Gemiden çıkış düzeneği; “Icy Strait Point”, Alaska

Nemli, yeşermiş kütükler; “Icy Strait Point”, Alaska

Liman; “Icy Strait Point”, Alaska

Huzurlu, sakin sahilde dolandım biraz da; doğa ile uyumlu birkaç yapı, banklar, kütükten oturma yerleri… Bıraksalar bir kaç gün kalabilirim diye geçirdim içimden. Ama dediğim gibi, her zamankinden daha az kalıyorduk bu limanda, bu “Buzlu Boğaz Noktası”nda…

Doğal ortamlarında kambur balinaları görmüş, eğer bir şov değilse, yaşam alanlarına gösterilen saygıya şahitlik etmiştim. Dünyada ayı yoğunluğunun en fazla olduğu adayı da kaplayan, ve ayrıca dünyanın en büyük ılımlı yağmur ormanı olan Tongass milli parkında oksijen solumuş, yürüyüş yapmış, orman meyvelerini tatmış ve yeni bilgilerle donanmıştım. Nehirde somon yakalayıp yiyen ayıları görme, yerlilerin kültürlerine şahitlik etme fırsatını ise geride bırakmıştım. Dediğim gibi, hepsini birden yapabilecek zaman yoktu ve ben bir şeyleri tercih etmenin, başka bir şeylerden vazgeçmek olduğunu zaten çoktan öğrenmiştim. Yapabildiklerimi içime sindirerek, yapamadıklarımı kalbime gömerek gelmişti ayrılma vakti…

Bir sonraki limanımız Ketchikan. “Alaska’nın ilk şehri” demişler, “somon başkenti” demişler; bakalım neler görüp, neler yaşayacağız, neler hissedeceğiz... Ketchikan’da buluşmak, oradan da Alaska’ya veda etmek üzere, şimdilik hoşçakalın. Ve hep sevgiyle kalın… 

*

Bundan önceki Alaska yazılarım sırasıyla;

1- ALASKA YOLCUSU KALMASIN; İLK DURAĞIMIZ ANCHORAGE için, lütfen tıklayın

2- ALASKA; ANCHORAGE’DAN SEWARD’A için lütfen tıklayın

3- ALASKA GEMİ TURUNA BAŞLARKEN… HUBBARD BUZULU VE BAŞKENT JUNEAU için lütfen tıklayın

4- ALASKA’DA ALTINA HÜCUM; SKAGWAY’DEN YUKON TOPRAKLARINA için lütfen tıklayın