
Nerede kalmıştık?
“Sirmione’da buluşmak, oradan da
Verona’ya gitmek üzere şimdilik hoşça kalın”
demiştim en son size, “Taze Taze Venedik” başlıklı yazımda.
Piazzale Roma’dan teslim aldığımız
kiralık araba ve navigasyon cihazımızla Özgürlük Köprüsü’nden geçerek ana
karaya bağlanmış ve öğle sularında ayrılmıştık Venedik’ten.
Gitmeden önce araştırmıştım, Venedik-Verona
arası 110 km, aslında tren de var. Verona- Sirmione arası ise 30 km, bunun için
de otobüsler var. Bilginize... Ama biz Sirmione’a direk gitme, bölgede rahat
dolanabilme umuduyla araba kiralamayı tercih ettik.
Yaklaşık 2 saat kadar sürdü yolculuğumuz.
Öğleden sonra Sirmione’daydık. Hani şu
Garda gölünün güneyindeki Sirmione’da.
Garda
gölü, İtalya’nın kuzeyinde İtalya’nın en büyük gölü. Boyu 50 km,
eni ise 17 km. Alplerdeki buzulların erimesiyle oluşmuş, buzul çağının
sonlarında...
Sirmione ise Garda gölünün güneyinde, gölü ikiye bölecek
şekilde yukarıya doğru uzanan ince bir yarımada olan Sirmio yarımadası üzerinde
yer almakta. İlk olarak, MS 1.yy.da zengin Romalılar yerleşmişler buraya. 1405-1797 yılları arasında Venedik Cumhuriyeti sınırları içinde yer
almış, 1810’da ise Birleşik İtalya’ya katılmış Sirmione.
Bu ince yarımadanın ortasından geçen bir
yolla ilerledik kasabanın merkezine doğru. Yolun etrafında ağaçlar, çok da
bitişik olmayan büyük evler dikkati çekiyordu. İlerledikçe güzel bir tatil
beldesinin varlığını hissetmeye başladık.
![]() |
Sirmione’a ilerleyen cadde |
*
İçeride oldukça dar sokaklar, bir kısmı
gidiş, bir kısmı geliş olarak ayarlanmıştı. Aslında hiç araç olmasa daha da hoş
olurmuş bence. Biraz ilerleyince otelimize ulaştık.
Hotel
Flaminia. Hemen gölün kıyısında.
Sevimsiz bir resepsiyonist dışında herşey çok sevimli idi. Girince kendimi
memleketimde hissettim. Niye mi? Dekorasyon yüzünden. Fotoğraflara bakınca bana
hak vereceksiniz. Sizce de o halılar, kilimler Türk değil mi?
![]() |
Sirmione, Hotel Flaminia |
![]() |
Sirmione, Hotel Flaminia |
*
Ortaçağ’dan
kalma kalesi ve kaplıcaları ile ünlü Sirmione.
Oldukça küçük, turistik, şirin mi şirin, sekiz
bin nüfuslu bir kasaba. Tamamen yürüyerek
gezebileceğiniz bir yer.
Biz zaten alışmışız iki gündür yürümeye,
her zamanki gibi, eşyaları içeri attık, kendimizi dışarı. Şansımıza bu gezide
hava hep güzeldi. O gün de öyle, tam bir ilkbahar havası... Ne bunaltan bir
sıcak, ne üşüten bir soğuk... Ilık mı ılık... Otelin yanında durup soluduk
biraz göl havasını, peşine pratik birşeyler atıştırdıktan sonra da birkaç yüz
metre ötedeki kalenin yanına geldik..
![]() |
Sirmione, Hotel Flaminia yakınları |
*
İçine giriliyormuş, hatta manzara da çok
güzel ve ünlüymüş. Akıl edemedik biliyor musunuz? Yanımızda çocukların
eksikliği hissediliyordu. Onlar olsa hiç bu kaleyi fethetmeden döner miydik
acaba? Yedek akıl şart. Gençlerin aklı ve merakı, her zaman lazım!
Kalenin hemen yanında küçük bir kilise
var, 12. yy dan kalma, şöyle bir bakıp çıktım.
![]() |
Sirmione, kale |
![]() |
Sirmione, kale |
![]() |
Sirmione, kale |
![]() |
Sirmione, Garda gölü |
![]() |
Sirmione |
*
Sonra kasabanın güneyine, yani giriş
yaptığımız taraflarına yürüdük. Başınızı kaldırıp bakmak aklınıza gelmez belki
ama ağaçların altından geçerken, bir kuşun sesi sizi cezbediyor, kafanızı
kaldırıp bakıyorsunuz, kendi başına şakıyıp duruyor. Ayrıca gölde ördekler, çeşit
çeşit kuşlar... Hayatlarını yaşıyorlardı sakin, telaşesiz..
Ne ağacı olduklarını bilmiyorum ama yeni
budanmış ağaçlar çok estetik görünüyordu, kasabanın her yerinde... Girdiğimde
dikkatimi çeken ilk şirinlik de bu olmuştu zaten.
Sirmione |
![]() |
Sirmione, ve güzel ağaçları |
![]() |
Sirmione |
![]() |
Sirmione |
![]() |
Sirmione, dalda şakıyan bir kuş |
![]() |
Sirmione, Garda Gölü |
![]() |
Sirmione, Garda Gölü'nde ördekler |
*
Bu dinlenme sonrası sıra yarımadanın kuzeyine,
yani ucuna doğru yürümeye gelmişti. Sayıları gittikçe artan zeytin ağaçları ve yarımadanın en
sonunda denk geldiğim erguvan, yine
memleketimi anımsattı bana.
![]() |
Sirmione, yarımadanın kuzeyine doğru, zeytin ağacı |
![]() |
Sirmione, yarımadanın kuzeyine doğru, zeytin ağaçları |
![]() |
Sirmione, yarımadanın kuzeyine doğru yürürken |
![]() |
Sirmione, yarımadanın kuzeyi |
![]() |
Sirmione, yarımadanın kuzeyi |
![]() |
Sirmione, yarımadanın kuzeyine doğru, Erguvan ve Zeytin ağacının arkadaşlığı |
Büyükçe de bir kaplıca tesisi var uca doğru. Bu da ilgilenenlere...
Yarım günde bitirmiştik Sirmione’u. Aslında araba kiralama amaçlarından biri, Garda gölünün etrafını da gezmekti, güzel köyler olduğunu okumuştum, ama eşimi direksiyonda daha fazla yormamak, dönüşümüzü de çok geç vakte bırakmamak için vazgeçtim bu sevdadan. Tüm tur acentaları da Sirmione’a getiriyordu. Vardır bir bildikleri, demek ki burası en güzeli diye avuttum kendimi.
Yarım günde bitirmiştik Sirmione’u. Aslında araba kiralama amaçlarından biri, Garda gölünün etrafını da gezmekti, güzel köyler olduğunu okumuştum, ama eşimi direksiyonda daha fazla yormamak, dönüşümüzü de çok geç vakte bırakmamak için vazgeçtim bu sevdadan. Tüm tur acentaları da Sirmione’a getiriyordu. Vardır bir bildikleri, demek ki burası en güzeli diye avuttum kendimi.
Sirmione’daki akşam yemeğimizi Bar Moderno adlı restoranda yedik. Eşim
çoğu kez olduğu gibi ızgara deniz ürünleri tabağı aldı, ben ise domates çorbası. Çok seviyorum bu
domates çorbasını. Canım ağır birşeyler yemek istemeyince de lezzetli ve hafif
bir seçenek oluyor benim için. Hele İtalya’da... Hiç de pişman olmuyor insan.
Eşim de kendi tabağından pek memnun kalktı sofradan.
Tabii gün içinde bir kaç kez “gelato”
yeme görevini de hiç aksatmadı. Biliyorsunuz İtalya’da dondurma gelato’dur, “gelato” yazılır, “jelato” okunur, aman bir yanlışlık olmasın!
Bu kadar küçük bir kasabada, bu kadar
çok dondurmacı ve bu kadar çok çeşit dondurma varlığı inanılmazdı. Çok “dondurmasever”
bir tip olmasam da, yedim bu güzel “gelato”ları. “Gereksiz kalori mi aldım?”
gibisinden biraz vicdan yapsam da, güzeldi valla!
![]() |
Sirmione, tezgahlardaki “gelato”
çeşitlerinin küçük bir kısmı
|
Bir günümüz daha vardı, ama biz onu
Verona’ya ayırmıştık. Yine de Sirmione’da daha uzun kalabilecekler için kaplıcaları
değerlendirme, çevre köylere gezi ve yanlarında çocuk ya da gençler varsa da bir tema park olan Gardaland’i önerebilirim. Bir
de bizim yapacağımız gibi, Verona tabii. Oteliniz de size etraf gezileri
konusunda yardımcı olacaktır, emin olun. Dediğim gibi oldukça şirin, bir çok
Avrupalının gözde tatil beldesi Sirmione. Venedik, Milano, ve tabii ki
Verona’dan günü birlik ulaşım da mümkün.
Biz
Sirmione’da gezerken kızım da koro grubuyla birlikte Venedik’e gitmişti.
Rıhtım’da şarkı söyleyip, Çinlilerin ilgi odağı olmuş ve birçok fotoğrafa da
poz vermişler. Ayrıca Caffè Florian’da sıcak çikolata içip, gondol turu da yapmışlar.
Bir
de kısa video çekip yollamış bize. “Biz
gondolda bir serenad denk getiremedik” demiştim ya size, o da ne? Sen misin
serenad yapmayan gondolcu? Bizimkilerden altı kişi oturmuşlar gondola, sakin
sakin, “Kı-zıl-cık-lar ol-duu mu, se-le-le-re dol-duu mu, heyy... Oğ-lan pek
gü-zel am-ma, a-na-sı ol-ma-ma-lı...” diye şenlendirmiyorlar mı yarışma
şarkılarından biriyle Venedik kanallarını... Nasıl hoştu anlatamam! O anda
orada turist olmak vardı! En az 20 kez izlemişimdir. Ah, izin vermez ki bizim
cadı, sizinle de paylaşsam! Neyse, siz canlandırın artık gözünüzde...
İyice dinlenip, sakin sakin yaptık
kahvaltımızı ertesi sabah.
Sonra ver elini Verona. Verecek de, nazlandı biraz! Arena di Verona yakınına park edecektik. İşte burada dert oldu araba
başımıza! Ortalığa bırakmamamız, otoparka gitmemiz önerildi. Ama otopark
nerede? Sonunda bir genç yardımcı oldu da arabadan kurtulduk, rahatladık. Ama
az kıvranmadık doğrusu.
Evet.
Verona’da yapılacak işler listemde Arena
di Verona’yı görmek, mümkün olursa koro
müziği yarışmasına katılmış olan grupların Arena di Verona’daki konserini
izlemek, Hop-on Hop-off şehir
turu, Erbe meydanı, Juliet’in evini ziyaret, akşam da
kızımın okul korosunun Verona’ya yakın bir otelde verecekleri dostluk konserine gitmek vardı. Evet,
en önemli kalem buydu. Ama gelmişken methini duyduğum Verona da mümkün olduğunca değerlendirilecekti.
Verona, yaklaşık 250 bin nüfuslu bir şehir. Kültürel, mimari
ve tarihi eserleriye “UNESCO Dünya
Kültür Mirasları” listesine girmiş. Romalılardan ve Ortaçağdan kalma
eserler barındırıyor bünyesinde.
Bu eserlerden en önemlisi, Arena di Verona. İtalya’daki üçüncü büyük amfitiyatro. Oval bir yapı, 139 m boyunda,
110 m eninde. Dışarıdan bakınca iki katlı bir duvar görülüyor. Bu iki katlı
duvar, aslında iç duvarıymış Arena’nın. Üç katlı dış duvarın ise hemen hemen
tamamına yakını yıkılmış, çok az bir kısmı kalmış ayakta. 30 bin kişi için yapılmış bu yapı, günümüzde aktif olarak kullanılmakta, özellikle yaz gecelerinde opera,
tiyatro ve konserlere ev sahipliği yapmakta.
Arena di Verona, Piazza Bra denilen büyükçe bir meydanın hemen yanında. Meydanda
kafeler, restoranlar, bol bol turist ve Arena’nın hemen dışında turist
fotoğraflarına eşlik etmek için dolaşan “çakma
gladyatörler” mevcut.
![]() |
Verona, Piazza Bra |
![]() |
Verona, Piazza Bra |
![]() |
Verona, Piazza Bra, Arena’nın yıkılmadan kalmış asıl dış duvarının bir kısmmı |
![]() |
Piazza Bra, Arena’nın dışında “Çakma Gladyatörler” |
Verona, Arena di Verona’nın dışı |
Biraz oturduk, biraz dolandık, festival
gruplarının gelmesine yakın da Arena’nın içine girdik.
Arena’da ilk dikkatimi çeken duvarın dış
kalıntısının içerden görüntüsü idi, dört gözlü, hoş bir görüntü. Sonra sahnede
bir inşaat ve düzenleme fark ettim, belki de bundan sonraki gösteri için
dekorasyon çalışmasıydı bu. Bir de o ne? Arena’nın orta sıralarından aşağıya
kadar orjinal taş yapı üzerine monte edilmiş koltuklar. Herhalde düşünmüşlerdir
bir müddet: “Orijinal yapıya dokunalım mı, dokunmayalım mı? Sonuçta “Amaaan, boşver,
dokunalım. İzleyiciler sırtını dayasın, rahat rahat izlesin” demişler anlaşılan!
Ne kadar doğru yaptıklarına siz karar verin artık.
![]() |
Verona, Arena di Verona’nın içi, dört gözlü olan dış duvar kalıntısı |
Evet. Koro müziği yarışmasına katılan tüm
gruplar öğleden sonra buraya gelecek ve topluca birkaç şarkı söyleyeceklerdi.
Düşününce muhteşem bir şey: Her baba yiğidin harcı değil Arena di Verona’da
şarkı söylemek. Dedim ya, bizim amacımız
da hem bu önemli yapıyı görmek, hem de toplu müzik şölenini izleyebilmekti,
tabii ki kızımın okulu da orada olacaktı.
Bu arada güzel bir de haber geldi. Az
önce festivalin kapanış töreninde sonuçlar açıklanmış, bizim koro Gümüş Kupa almış. Puanlama sistemine
göre belli puan aralığında olanlar altın, belli puan aralığında olanlar gümüş
ya da bronz kupa alıyor, ya da alamıyormuş. Pek mutlu olduk tabii ki.
Ayrıca sonradan öğrendik ki öyle liseler arası bir yarışma da değil bu. Her ülkenin kendi folklörüne ait şarkıları seslendirdiği, aralarında profesyonel koroların da yer aldığı bir festival ve zorlu bir yarışma. 10 ayrı ülkeden 22 ayrı koro. Bu yarışmaya ülkemizden katılan tek koro idi bizimki. Bir kez daha gururlandık. Bu çok sesli güzel koronun, bizim melodilerimizle Avrupa’ya çok güzel bir renk kattığına hiç şüphem yok.
Ayrıca sonradan öğrendik ki öyle liseler arası bir yarışma da değil bu. Her ülkenin kendi folklörüne ait şarkıları seslendirdiği, aralarında profesyonel koroların da yer aldığı bir festival ve zorlu bir yarışma. 10 ayrı ülkeden 22 ayrı koro. Bu yarışmaya ülkemizden katılan tek koro idi bizimki. Bir kez daha gururlandık. Bu çok sesli güzel koronun, bizim melodilerimizle Avrupa’ya çok güzel bir renk kattığına hiç şüphem yok.
Arena içinde gezinme işlemimiz bitince,
biraz daha bekledik yarışma gruplarının gelmesini.
Önce ülkelerin bayrakları geldi, sonra
koroların kendileri. Dış duvar kalıntısının altında grup grup oturdular. Oldukça uzak kalıyorduk oturdukları yere, ama topluca verdikleri bu konsere şahit olmaktan büyük mutluluk duyduk.
Konser bitince gruplar dağıldı, biz de ayrıldık Arena’dan.
Öğleden sonra olmuştu ama Verona’da
akşama kadar vaktimiz vardı. Toplu bir bilgi olsun diye “Hop-on Hop-off” otobüs bileti aldık. İki hat var gidebileceğiniz.
Her biri bir saat kadar sürüyor. Birisi tam saatlerde, diğeri buçuklarda
hareket ediyor Piazza Bra’dan. Tek bilet, ikisinde de geçerli.
İlk hareket edecek olan, benim öncelikle gözüme kestirmiş olduğum hattı. Hemen bindik. Şehri canlı
rehberden dinleyerek gezmeye başladık.
Ortasından Adige nehri geçiyor şehrin ve etrafı
hep eski yerleşim. Aynı pastel tonlarda, renkleri, tarzları, yaşları da birbirine yakın olduğu anlaşılan yapılar...
Gözü yoran, göze batan hiç birşey yok.
Yeşilliklerin arasından yükselerek vardığımız
bir nokta “Castel San Pietro” oldu. Oldukça
panaromik bir yer. Otobüsümüzden inerek kısa bir süre kuşbakışı baktık şehre. Adige nehri ve “Ponte di
Pietra”, yani Taş Köprü
görülüyordu buradan. 100. yy dan,
Romalılardan kalma, Verona’nın en eski köprüsü. 2. Dünya savaşında
hasarlanmış, orijinal parçalar kullanılarak onarılmış sonradan.
![]() |
Verona, Adige ırmağı üzerinde “Ponte di Pietra”, yani Taş Köprü, karşı kıyıya yakın kısmı orijinal |
![]() |
Verona, Castel San Pietra’dan Adige Irmağı ve çevresi |
Bu kısa moladan sonra tekrar bindik
otobüsümüze. Ben önceden planlamıştım, görülmesi gereken yerler listemde vardı,
o yüzden indik “Piazza Erbe”, yani Erbe Meydanı’nda. Ortaçağlarda, Verona idarecileri tarafından Antik Roma Forumu
yerine yapılmış burası. Meydanın etrafındaki yapılarda Forumda bulunan mermer
taş ve heykel parçaları da kullanılmış.
![]() |
Verona, “Piazza Erbe”, yan, Erbe Meydanı (Meydanı dolduran tezgahlar ve kalabalık gözüme batmış, çekmemişim) |
![]() |
Verona, “Piazza Erbe” |
![]() |
Verona, “Piazza Erbe” |
İnince gördük ki, tüm meydan turistik eşya satma amacıyla tezgahlarla doldurulmuş, mahşeri bir kalabalık, insan yığını... Böyle durumlarda biraz tadım kaçıyor ama, azimliydim. Eşim dinlendi, ben de hemen meydana yakın olan “Juliet’in evi”ni görmeye gittim, İtalyanca adıyla “Casa di Giulietta”.
Evet, Romeo
ve Juliet’in şehri olarak da bilinir Verona. Düşman iki ailenin çocukları
olan iki ünlü aşık burada yaşamış ve hazin bir sonla noktalanmış aşkları. Shakespeare
de onlardan esinlenerek yazmış ünlü eserini. Romeo’ya ait bir ize rastlamadım
ama, Juliet’in hem evi, hem mezarı
Verona’da.
O
ünlü balkonlu evi gördüm. Orijinalinde
olmadığı halde, balkon sonradan eklenmiş eve, Shakespeare’in eserine gönderme
yapılarak. Çok kalabalıktı. Bahçede bir de heykeli
var Juliet’in. “Göğsünü tutarsan dileğin gerçekleşir” demiş biri zamanında.
Ne akla hikmetse, bir dolu insan da bu akıma uymuş, o şekilde fotoğraf çektirip
duruyordu.
Aşıkların
yazdıkları notlar, hemen aynı avluda aşıkların adlarının işlendiği mutfak
önlükleri, ayrıca aşıkların isimlerinin yazılı olduğu kilitler... Resmen aşk turizmine, ya da ticaretine mi desem
bilemedim, dönüşmüş işler...
Ey, Genç hanımlar. Olur da yolunuz
düşerse buraya, kendi adınızla birlikte sevgilinizin ya da eşinizin adını
yazdırın o önlüklere, takın boynuna, “Aşşkııım” diye sokun mutfağa, henüz yolun
başındayken. Yoksa sonradan olmuyor bu işler, benden hatırlatması.
Bu kısa izlenimlerden sonra, “Juliet’in
evini gördüm mü? Gördüm” olarak, 20-30 metre ilerdeki Erbe meydanına geri dönerek
eşime katıldım ve otobüsün gelme saatine kadar birlikte birşeyler içerek
dinlendik. Önlük mü? Hayır almadım, bizim için çoook geç! Otobüsümüze bindik ve
Piazza Bra’ya geri döndük.
![]() |
Verona, Juliet’in evi |
Verona, Juliet’in heykeli |
![]() |
Verona, Juliet’in evinin avlusunda kişilere özel üretilen mutfak önlükleri |
![]() |
Verona, Aşıkların adlarının yazılı olduğu kilitler |
İkinci Hop-on Hop-off turu için de vaktimiz vardı, ama bizi bir heyecan
sardı. Sıra Verona’da bulunmamızın ana nedenine gelmişti çünkü. Kızımın okulunun
Verona yakınlarında bir otelde verecekleri dostluk konserini izlemek. Yolu
buluruz, bulamayız endişesi ile bir an önce ayrıldık Piazza Bra’dan.
Sağ olasın "Navigasyon Cihazı", henüz Türkçe
bir ad bulamadık sana ama, sağol... “Navigasyon” ayrı tel, “cihaz”
ayrı tel, sen de bazen ayrı telden çalıyorsun ancak, bu sefer sağol... Erkenden
vardık sayende otele.
“Hotel
Montemezzi”. Zaman bol, akşam yemeğimizi de burada
yedik. “Pennette arabbiata”, acı
domates soslu kalem makarna pek hoştu doğrusu. Arada evde de yaparım yapmasına,
ama bu muhteşemdi. Seviyorum ben bu İtalyan yemeklerini...
Önce ev sahibi koro geldi otele, sonra
bizimkiler.
Ev sahibi koronun yaş ortalaması epeyce
yüksek görünüyordu bizimkilere göre, kilise korosuymuş. Önce onların konserini dinledik.
Sonra bizimkileri...
Bizimkileri hem dinledik, hem de izledik,
keyifle. Repertuvarlarına yabancı parçalar da eklemişler. Bir de güzel
koreografilerle hem Türk ezgilerini, hem de diğer parçaları sundular salona.
Şimdi çözdüm eşimin neden bu seyahati
istediğini. Kızını burada şakırken görmek. Evde çok şakıyor ama bu koro bir
muhteşem. Geçen yıl, kızım henüz elemanı değilken izlemiştim okuldaki
konserlerini, hayran kalmış, anlata anlata bitirememiştim. Ne şans ki, kızım da
katıldı bu yıl aralarına.
Teşekkürler Robert Kolej’in Muhteşem Korosu “RC Singers”.
Teşekkürler bu güzel koronun şefi,
çocuklarımızın sevgili “Koray ağbi”leri
sayın Koray Demirkapı ve teşekkürler
tüm emeği geçenler. Sizlerle gurur duyduğumu bir kez daha vurgulamak
istiyor ve hepinizi içtenlikle kutluyorum.
Ve evet. Ertesi sabah erkenden çıktık yola.
Çok rahat geldik İstanbul Atatürk Hava Limanına. Kızım ise tabii ki grubuyla dönüyordu. Sabiha
Gökçen’e ineceklerdi onlar, bizden sonra. Direk karşılamaya yönlendik. Ama o ne
trafik? Yetişmemiz mümkün değil. Arabayı bir yerlere bırakmak zorunda kalarak,
toplu taşımla zor ulaşabildik... Üç saatte... Ne diyeyim? Hoşbulduuuuk
İstanbul...
Hadi tadınız kaçmasın. Buyurun, “RC
Singers”ın döndükten sonra kendi sahnelerinde verdikleri konserden kısa bir görüntü ile keyiflendireyim sizi.
Hepinize iyi seyirler. Fazlasını isterseniz Youtube’da...
Kulaklarınızdan müzik, kalbinizden sevgi
eksik olmasın.Tekrar buluşana kadar sağlıcakla kalın :)
DİLER COŞKUN
...
Bu yazının başlangıcı niteliğindeki "TAZE TAZE VENEDİK" için lütfen tıklayın.
DİLER COŞKUN
...
Bu yazının başlangıcı niteliğindeki "TAZE TAZE VENEDİK" için lütfen tıklayın.
Keyifli Okumalar :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder