30 Mayıs, 2017

VANCOUVER: - "YİNE BEKLERİM"


      
 
İki bin on iki yılı, Ağustos ayı. Toronto’dayız... 

Toronto’ya kadar gelip de, “Dünyanın en yaşanılır şehirlerinden” birisi daha olan Vancouver’ı görmeden dönmek olmayacaktı. Zaman kısıtlı, ama Vancouver görülecektiKanada’nın doğusundan, tam batısına uçulacak yani. Hava yolu ile üç bin kilometreden fazla, uçuş süresi beş saat. Aynı ülke içindeki bu iki şehir arasındaki saat farkı ise üç...  

  Uçuşumuz sabah erken saatte idi. Saat farkından dolayı, Vancouver’a vardığımızda henüz öğlen olmamıştı. Hava alanındaki tabelalar dikkatimi çekti önce. Toronto’da İngilizce ve Fransızca iken tüm yönlendirmeler, burada üçüncü bir dil daha eklenmişti; Çince.

Çok göçmen almış bir şehir Vancouver da, Toronto gibi. Duymuştum, ama kavramış oldum. Yıllar önce de bir gemi seyahatinde Uzak Doğulu olduğunu ön gördüğüm bir çift ile aynı kahvaltı masasına oturma durumum olmuştu. Tayvan'da altı ay yaşamışlığım bulunduğundan, “Nerelisiniz?” diye sormuştum, muhabbeti başlatmak amaçlı. Aldığım yanıt “Kanada” olunca da, o muhabbet orada bitmişti!

 Dört gün kalacaktık Vancouver’daHava alanından on doları bile bulmayan bir farkla taksi yerine limuzin ile otele gelmemiz sırasında çok eğlendik. Geniş bir alana yayılmıştı ama, çok güzel göründü gözüme şehir.

   İlk iki gün şehir içinde geçse de, üç ve dördüncü günler doğayı yaşadık doya doya. Buyurun, size de yaşatmak istiyorum hepsini, sırayla...
*

 İLK GÜN, daha önce planlandığı gibi, dünyanın saygın üniversitelerinden birisi olan UBC'yi (University of British Columbia- British Columbia Üniversitesi) ziyaret ederek başladık gezimize. Ortaöğrenim öğrencisi iki çocuğunuz olur, onlar da okumak için Kanada’yı gözlerine kestirirseler, evet; bu seçenek de giriyor işin içine.

En iyi üniversiteler arasında ilk kırka giren bir üniversite UBC; lisans ve lisansüstü toplam elli bine yakın öğrencisi var. Üniversitenin Vancouver kampüsü, şehrin batısında, bir yarımada üzerinde yer almakta; şehir merkezinden kabaca yarım saat uzaklıkta, şehirden tamamen kopuk.

Öğrenci adayları ve aileleri için gerçekleştirilen tanıtım toplantısına katıldık önce, konferans salonunda. Daha sonra ise okulu gezdik, bir öğrenci rehberliğinde. Bu, Kuzey Amerika’daki ilk rehberli üniversite turum idi. Daha sonraki yıllarda da farklı şehirlerde üniversite turlarına katılınca anladım ki, rehberiniz hep orada okuyan bir öğrenci oluyor. Belli bir zaman dilimi içinde sizi gezdiriyor, üniversiteyi anlatıyor ve bildiği kadarıyla sorularınızı yanıtlıyor.

İki saat içinde botanik parkını, yatakhane, kütüphane, derslikler, sosyal tesisler dahil bir çok binasını görmüş olduk kampüsün; hem de deniz havası soluyarak, yemyeşil bir ortamda yürüyüş yaparak… Kampüs içinde yer alan, okulu ve Vancouver’ı bilen herkesce önerilen o ünlü Antropoloji Müzesini gezmeye ise fırsatımız olmadı.

UBC; Vancouver, Kanada
UBC; Vancouver, Kanada
UBC Kütüphanesi (çatısı kitap cildine benzetilmiş); 
Vancouver, Kanada
*

Üniversite ziyareti sonrası otelimize döndük. Bir iki soluklandık, etrafı keşfe çıktık sonrasında.

Otelimiz “Vancouver Marriott Pinnacle Downtown Hotel”, çok merkezi bir konumda. Birkaç yüz metre yokuş aşağı yürüyerek deniz kıyısına varıyorsunuz. İçinde bulunduğumuz ortam düzgün yapıları ile çok modern görüntüde. Deniz görüntüsünün bitiminde ise yemyeşil dağlar, güzel bir doğa, mis gibi de bir hava…

 Biraz yürüyünce Olimpiyat meşalesine rastladık. Evet, 2010 yılında Kış olimpiyalarına ev sahipliği yapmış olan Vancouver’ın Olimpiyat meşalesi bu.

Olimpiyat meşalesi; Vancouver, Kanada

Meşalenin sağında ise Vancouver’ın en dikkat çekici yapılarından birisi olan “Canada Place” yer alıyordu. Canada Place, dışarıdan ve uzaktan bakıldığında, brandaları ile deniz kıyısında bir yelkenliyi andıran büyükçe bir yapı. “Vancouver Kongre Merkezi”, “Pan Pacific Vancouver Otel” ve “Vancouver Dünya Ticaret Merkezi”ni barındırıyormuş bünyesinde. Ayrıca bölgedeki “cruise” gemilerinin de ana terminali imiş burası. Nereye mi gidiyor gemiler? “Alaska”ya… Ya da Hawaii’ye… Mevsimine göre…

“Canada Place”; Vancouver, Kanada

Denizi solumuza alıp biraz ilerleyince, istasyon binasını gördük. “Waterfront” istasyonu. Farklı fonksiyonları da var mı bilmiyorum ama, “sky train”, yani “gökyüzü treni” istasyonu olduğunu biliyorum burasının. Expo ’86 ‘da verilmiş bu isim; ilk hat, yerden yükseltilmiş ray sistemi ile olduğu için. Aslında, hem yerin altında, hem de üzerinde olmak üzere işleyen bir metro sistemi bu; sürücüsüz, yani tam otomatik. Vancouver çevresinde geniş bir alana ulaşan bir ağ.  2016 yılında eklenen yeni bir hat ile 80 km. ye ulaşmış uzunluğu. Şu anda Kanada’nın en uzun hızlı transit sistemi; Dünyanın ise “En uzun tam otomatik ulaşım sistemi” ünvanını almış durumda…

Biraz daha yürüyünce, şehrin turistik bölgelerinden birisi olan Gastown’a ulaşmak mümkün. Ama biz Gastown’a gitmeyi ertesi güne bırakarak, geri yürüdük.

Yine otele yakın bir yerlerde, denizde konuçlanmış küçük uçaklar dikkati çekiyordu. Hatta eşim, takip eden günlerde de gitti-geldi, bunları izledi. Deniz uçakları bunlar; denizden havalanıyor, yine denize iniyor. Vancouver gibi etrafı denizle çevrili, geniş alana yayılmış bir şehirde iyi bir ulaşım alternatifi; hem şehir içinde, hem de çevre illere hizmet veriyor.

Deniz uçakları; Vancouver, Kanada

 Bu bölgede bol bol da yürünecek yer var. Biraz daha yürüdük, ama sabah erken kalkmış, günü de biraz uzun yaşamış olmanın verdiği yorgunluk ile erkenden uyuduk.
*

İKİNCİ GÜN, programda Şehir içi turu vardı. Bir aile klasiğimiz olan Hop-on Hop-off otobüs turu aldık. Şehrin genel bir havasını koklayıp, bir gün önce gezmediğimiz, otele de pek uzak olmayan Gastown’da inecektik sadece.

“Canada Place”den kalkan otobüsümüze bindik. “Stanley Park”a uğradık başlangıçta. Stanley Park, şehrin dibinde, bir yarımadanın tamamını kaplayan bir park. Bizim planlamamızda burada inip-gezmek yoktu ama, bir bölümünde Totem direklerinin bir çok fotoğrafa poz vermiş olduklarını gördüm sonradan. Akvaryum da barındırmakta bünyesinde; “Vancouver Aquarium”. İki kilometrelik yolu ile minyatür tren, ya da fayton ile gezme seçenekleri var turistlere. “Vancouver Seawall” diyorlar, yarımadanın kıyısındaki yürüyüş yolu da pek cazip doğrusu; ister turistlere, ister şehirde yaşayanlara… Üstelik sadece yürüyüş değil, bisiklet kullananlara ve paten yapanlara da…

Dediğim gibi, amacımız sadece Gastown’da inmekti. “Granville adası” (Granville island) durağına geldiğimizde, şoförümüz tarafından burada ücretsiz rehberlik hizmeti verildiği, mutlaka da görmemiz gerektiği söylendi. Biz de birşeyler kaçırmayalım diye, ani bir kararla attık kendimizi otobüsten dışarı.

Genç bir kız idi bize rehberlik yapan, üniversite öğrencisi. Aslında resmi bir ücreti olmasa da bahşiş ile çalışarak, harçlığını çıkarıyor. Güzel bir iş. Ancaak… Bu kadar mı konuşulur ?! Biliyorum, amacı işini en iyi şekilde yapmaktı ama; yürümekten ayrı yorulduk, sıcaktan ayrı, bir de bir türlü bitmeyen detaylardan. Gerçekten ilgimi çekmeyen konularda esir alınmış gibi hissettim kendimi. Oğlum, arkadaşıyla buluşmaya gitmiş, kendisini tesadüfen de olsa kurtarmıştı; eşim, kızım ve ben ise resmen esir alınmıştık. Kaçsak nereye? Tam kaybolmuş durumdayız. Planlanan süre dolacak, yürüyüş turu bitecek, rehberimiz de bizi otobüsün alacağı noktaya bırakacak ki huzur bulalım… İnanamadım ama bitti. Tabii aklımda da kaldı bir şeyler. Denizin üzerine kazık çakılarak yapılmış evler dikkat çekici idi; “float house” (yüzen ev) diyorlar, muhtemelen arsa vergisinden muaf. Ayrıca Sanat bölgesi imiş burası; Güzel Sanatlar Müzesi ve Emily Carr Sanat ve Tasarım Üniversitesine ev sahipliği yapıyor. Halk pazarı (“Public Market”) pek popüler. “Granville Street Bridge” ile de şehre bağlanıyor ada…

“Float house”, Granville island, Vancouver, Kanada

Granville island;
Vancouver, Kanada
*

İndiğimiz bir sonraki durak planlandığı gibi Gastown oldu.  

Gastown, Vancouver’ın ilk şehir merkezi. Çiçeklerle bezeli, şirin, Avrupai. Kafeler, restoranlar, hediyelik eşya dükkanları ile turistik bir bölge. Kurucusu olan ve buraya adını veren “Gassy Jack” (Gazlı Jack) heykeli var bir kenarda. Gassy Jack, aslında denizci imiş; buharlı gemi kaptanı. 1867’de bölgedeki ilk barı da açan kişi.

“Gassy Jack” heykeli, Gastown, Vancouver, Kanada

Buharlı bir de saat var Gastown’da; “Steam Clock”. Buharlı ısıtma sisteminin bir parçası olarak, 1977’de yapılmış; kışın sokakta uyuyakalan insanları uyarma amaçlı. Belli aralıklarla buhar çıkararak ötüyor zira. Şimdilerde ise buranın sembolü olmuş, pek de ilgisini çekiyor turistlerin.

Buharlı saat, Gastown, Vancouver, Kanada

Bir de güzel restoran keşfettik; “The Old Spaghetti Factory”. Eşim, kızım ve ben, oğlumuzun kulaklarını çınlatarak yedik yemeğimizi. Geze geze döndük otelimize sonrasında…
*

ÜÇÜNCÜ GÜN, sıra doğayı yaşamaya gelmişti. Okuyup araştırdıklarımdan, doğada yapılması gereken çok şey olduğunu fark etmiştim Vancouver’da. Tesadüf bu ya, oğlum da bir gün önce arkadaşı ile buluştuğunda benim planlağım yerlere, hatta fazlasına gitmişti. Pratik ulaşım yollarını da öğrenmişti üstelik.

  Kuzey Vancouver’da idi gideceğimiz yerler, ama gözünüzü korkutmasın, hiç de uzak değil şehir merkezine buralar. “Lions Gate” köprüsü bağlıyor şehri Kuzey ve Batı Vancouver’a; 1938’de açılmış bir asma köprü bu. Otobüse biniş yerimiz ise yine “Canada Place”.

Lions Gate köprüsü, Vancouver, Kanada
*

İlk ziyaret yerimiz Capilano Asma Köprüsü ve Parkı (“Capilano Suspension Bridge and Park”) oldu. Sakın es geçmeyin! Vancouver’da yapılacak işler arasında birinci sırada olmalı bence burası, çok iddialıyım. Günde ortalama 2200, yılda ise 800 bin ziyaretçisi varmış zaten. O kadar geniş bir alan ki, hiç fark etmiyorsunuz yoğunluğu.

Hemen girişte Totemler karşılıyor sizi. Yeşil bir ortamda, mis gibi bir havada çoğu rengarenk totemler. Fotoğraf çekmek için de pek hoş doğrusu. Ayrıca geçmiş yıllara ait siyah-beyaz fotoğraflar; buranın tarihi, sahipleri ile ilgili fotoğraflar. Bu “sahip” olayı ilgimi çekti biraz; bana göre “milli park” kıvamındaki böyle bir ortamın özel mülkiyet olması ilginçti. Birkaç el değiştirmiş; hatta gördüğümüz totemler de 1935 yılında, o bölgedeki yerliler tarafından yapılmış, parkın o zamanki yeni sahibinin teşviki ile.

Totemler, Capilano Suspension Bridge Park’ın girişi; Vancouver, Kanada

"Capilano Suspension Bridge Park"; Vancouver, Kanada

"Capilano Suspension Bridge Park", Vancouver, Kanada

"Capilano Suspension Bridge Park", Vancouver, Kanada

"Capilano Suspension Bridge Park", Vancouver, Kanada

Tertemiz bir havada eski fotoğraflar, tarih bilgileri, totemler, kendi fotoğraf çekmelerimiz ile keyifli bir başlangıç yapmıştık. Sıra gelmişti hemen oracıktaki, parka da adını veren ünlü asma köprünün üzerinden yürümeye.

Capilano Asma Köprüsü”, “Capilano” nehri üzerinde, nehir tabanından 70 metre yükseklikte, 170 metre uzunluğunda, basit bir asma köprü. 1880 yılında bir İskoç inşaat mühendisi tarafından yapılmış ilk defa; 1903’de kablo ile sağlamlaştırılmış. 1956’da ise tamamen yeniden inşa edilmiş. Müthiş bir doğanın içinde, o ince-uzun, yürürken sallanan, her an dengenizi kaybetmekten korktuğunuz, geçişi pek heyecanlı, bir o kadar da keyifli bir asma köprü bu.

“Capilano Suspension Bridge”; Vancouver, Kanada
Karşıya geçtiğimizde ise katlanarak artan bir güzellik. “Ilıman yağmur ormanı” burası, benim de ilk yağmur ormanı deneyimim. Ne diyeyim; Bir doğa harikası.  

 “Cliff walk” orijinal adıyla, 2011 yılında hizmete giren “uçurum yürüyüşü” yaptık.  Tabii ki uçurum kenarında ve başı boş değilsiniz. Kenarları korunaklı, insan yapımı ince bir yoldan yürüyor, güzelliğe ayrıca kuşbakışı şahitlik ediyorsunuz.

Treetops adventure” var ayrıca. Yerden yüksekte, köknar ağaçlarının arasına yapılmış yaya köprüleri üzerinde yürümek, bu da.

Eh, yerde de yürüyüş var tabii ki, hem de bol bol.

Uçurum yürüyüşü (“Cliff walk”), Capilano Asma Köprüsü Parkı; Vancouver, Kanada
“Treetops adventure”, Capilano Asma Köprüsü Parkı; Vancouver, Kanada
Capilano Asma Köprüsü Parkı; Vancouver, Kanada
Capilano asma köprüsü parkı; Vancouver, Kanada
Capilano asma köprüsü parkı; Vancouver, Kanada

Bu müthiş doğanın yanı sıra, beni en çok etkileyen tabelalar oldu. Çeşit çeşit bilgilendirici tabelalar var etrafta; çok sempatik, dikkat çekici. Hele çocuklara yönelik eğlenerek-öğreten, bilinçlendiren tabelalar pek hoştu doğrusu. Belli ki okul gezileri oluyor ve doğaya saygıyı yerinde, yaşayarak öğreniyor çocuklar.

Eğitici Tabelalar, Capilano Asma Köprüsü Parkı; Vancouver, Kanada

Eğitici Tabelalar, Capilano Asma Köprüsü Parkı; Vancouver, Kanada

Somonlar hem tatlı, hem tuzlu suda yaşarlarmış. Yumurtlayacakları zaman denizden akarsulara göç eder, yumurtalarını uygun akarsu yataklarına bırakırlarmış. Burada döllenen yumurtalardan çıkan yavrular, bir dönem sonra denize göç eder, yaşamlarına orada devam ederlermiş. Ne zaman ki yumurtlama zamanı gelir, tekrar doğdukları yere döner, yumurtlar ve çoğu orada-doğdukları yerde ölürmüş. Bu gezi vesilesi ile öğrendiğim bir bilgi olmuştu bu. Zira somonlara ev sahipliği yapıyordu buradaki akarsular ve pek de uzak olmayan okyanus.

Somonların yaşam döngüsü (temsili), Capilano Asma Köprüsü Parkı; Vancouver, Kanada
Capilano Asma Köprüsü Parkı; Vancouver, Kanada

Bir de umutlara ev sahipliği yapıyordu park. Belli bir bölgede toprağın üzerinde, belli bir bölgede akarsu tabanında birikmiş bozuk paralar... Ne dilekler barındırıyorlardı ardlarında kimbilir?

Capilano Asma Köprüsü Parkı; Vancouver, Kanada
Capilano Asma Köprüsü Parkı; Vancouver, Kanada

Sanırım, restoran ve hediyelik eşya dükkanlarının oradaydı; bir de güzel “country music” dinletisinin içine düştük. Keyfimize keyif kattı bu da.

“Country Music” dinletisi, Capilano Asma Köprüsü Parkı; Vancouver, Kanada
*

Bir sonraki ziyaret yerimiz Cleveland Barajı (Cleveland Dam) oldu. Normalde benim planımda yoktu, oğlumun rehberliğinde geldik buraya. Oldukça da yakın mesafede. Capilano nehrinin üzerine, 1954’de yapılmış bir baraj. Oluşan Capilano gölü hidroelektrik amaçlı kullanılmıyor; şehrin güneyinin su gereksinimini karşılıyormuş. Uçsuz bucaksız yeşillik, gölün maviliği, ve peşine yemyeşil dağlar. Müthiş güzel bir doğa burası da.

Cleveland barajı gölü; Vancouver, Kanada
 *

Barajın yakınlarından otobüse binerek, yine pek uzak olmayan Grouse Dağına (Grouse Mountain) geldik. Şehirden de görülen, Kuzey Vancouver’daki dağlar bunlar; 1200 metre imiş yüksekliği. Kışın kayak merkezi iken, yazın turistik aktivitelere ev sahipliği yapmakta. Ayıların da doğal yaşam alanı.  Belli bir yüksekliğe kadar, teleferikle çıkıyorsunuz. Buranın simgesi olarak ağaçtan yontma kocaman bir ayı heykeli var, teleferikle çıktığınız ilk düzlükte. Çok da şart değil ama, dikenli teller arkasında hapsolmuş iki tane de ayıcık dolanıyor, canlı canlı görmemiz için.

Grouse dağına çıkan teleferik; Vancouver, Kanada
Ayı heykeli, Grouse Dağı; Vancouver, Kanada
Grouse Dağı; Vancouver, Kanada

Bu düzlükteki önemli bir aktivite, “Lumberjack show”lar, “oduncu gösterileri” yani. Gün içinde birkaç performans sergiliyorlar, açık bir alanda. Oturarak keyifle izliyor, hem de biraz dinlenmiş oluyorsunuz.

Oduncu gösterileri, Grouse Dağı; Vancouver, Kanada

Buradan daha da yukarılara çıkmak isterseniz telesiyejler var. Ayaklarınızı sallandıra sallandıra, temiz havayı soluya soluya, etrafı seyrede seyrede çıkıyorsunuz yükseklere; hem de dört kişilik, tüm aile bir arada.

En tepede “Eye of the wind” (Rüzgarın gözü) adında bir rüzgar tribünü var. Buradaki tesisin elektrik ihtiyacının %25’ini karşılamaktaymış. “Kuzey Amerika’da bu kadar yükseğe kurulan ilk rüzgar tribünü” diyorlar. Asansörle ulaşılan bir de gözlem katına sahip.

Telesiyejle dönüş de pek keyifli doğrusu. Çıkarken sırtınızı verdiğiniz Vancouver, şimdi gözünüzün önünde, hatta ayaklarınızın altında...

Telesiyejle inişte manzara, Grouse Dağı; Vancouver, Kanada
*

Grouse dağında yapılacakları tamamladık. Kuzey Vancouver’ın düzlüklerine, deniz kıyısına indik sonrasında. Oradan şehre dönüşümüz ise deniz yoluyla oldu; oldukça kestirme ve kısa, zaten bir kıyıdan karşı kıyıyı görmek mümkün. Bir gün önce oğlum yokken “Old Spaghetti Factory”de yemiştik yemeğimizi ya pek de içimize sinmeden; bugün ise hep birlikte  değerlendirdik burayı. Biraz daha dolandık şehirde, döndük otelimize.

Kuzey Vancouver’dan şehrin görünümü; Vancouver, Kanada

 Vancouver, Kanada

Vancouver, Kanada

 Vancouver, Kanada
*

İlk üç gün planladıklarımızı tamamlamıştık. Sadece bir günümüz kalmıştı. Bu son gün için o kadar çok şey vardı ki gözüme kestirdiğim. Hepsini birden yapamayacağımıza göre, bir tanesini seçmeliydik. Acaba bizim ekip şehir içi aktivite mi ister, yoksa doğayı mı tercih eder? Ben düşüne durayım, eşim bir sürpriz yaptı. Hem de hiç aklımda olmayan, biraz iddialı bir seçenekti bu. Böyle hazır bir programa konmak da pek iyi oluyormuş doğrusu. Hadi bakalım, güzelce dinlenelim, yarın hareketli olacak.
*

Evet, DÖRDÜNCÜ GÜN, havada, karada ve suda olacaktık. Sıralaması aslında kara, su, hava şeklinde idi. Kara yoluyla şehrin en batısına, okyanus kıyısına gidilecekti önce. Ve, hayatımda bir ilk olan “Deniz Safarisi” yapacak, öğle yemeğinden sonra ise, yine hayatımdaki ilklerden birisi, “Deniz Uçağı” ile dönecektik, otelin yakınlarına.

Deniz Safarisi de neymiş?” derseniz, “Hem okyanusta dolanmak, hem de buradaki canlıları doğal ortamlarında gözlemek ve bilgilenmek” diyeceğim.

Sabah kalkıldı, kahvaltı yapıldı. Paket program dahilinde özel bir araç bizi otelden aldı, şu an net hatırlamasam da kabaca bir saatlik yolculukla Deniz Safarisi yapacağımız yere geldik. Pasifik Okyanusundaki “Horse Shoe” körfezi burası, geldiğimiz marinanın adı ise “Sewell’s Marina”.

Sewell’s Marina; Vancouver, Kanada

Bizi buyur ettiler; hızla ellerimize birer kağıt tutuşturdular, üzerinde yemek seçenekleri olan; işaretlememiz ve safari dönüşü hazır etmeleri için. Alel acele işaretledik birşeyler. Ve bedenlerimize bakıp, hepimize birer tulum verdiler. Aslında ben can yeleği beklerdim, ama bunlar tulumdu, kıyafetlerimizin üzerine giymek üzere… Giydik giymesine de epey kalın ve sertti. Maazallah bir düşseniz okyanusa, anında dibindesiniz. Sonradan anladım ki, bu sizi hem ıslanmaktan, hem de rüzgardan koruyor. Ya düşerseniz mi ? Amaaan… Boşverin...

Deniz safarisi öncesi, Sewell’s Marina; 
Vancouver, BC, Kanada

8-10 kişilik zodiak bir bottu bindiğimiz. Bir de fırlatma kaptan! “Eğer seyir sırasında bir sıkıntı-rahatsızlık yaşarsanız, elinizi kaldırarak beni uyarın” dedi, sağolsun. Halen sağ mıdır, onu da bilmiyorum? Bu kadar adrenalin seven birisi !

Önce sakin sakin gidip bilgilenirken, minik minik adacıkların etrafında yaptığı keskin dönüşler, ani duruşlar, ani hareketlenmeler, yan yatmalar… Hızla giderken havaya fırlayıp fırlayıp oturmamız! Ne diyeyim? Hop oturduk, hop kalktık işte. Ben önümde oturan, benden en az on yaş büyük kadından umutluydum; dayanamaz, kaptanı yavaşlatır diye; ya da bel fıtığından muzdarip eşimden… Yok kimseden ses seda! Yine en önde bizim çocuklar, “Şimdi annem cıyaklar” diye düşünmüşler ama, yok benden de ses. İki saat. Tam iki saat, öylece gıkımızı çıkarmadan bitirdik turumuzu. Muhteşem bir doğaydı tabii ki. Bunun yanı sıra bölgeye ait kuşlar ve deniz aslanları idi bol bol gördüğümüz; yan gelmiş yatan deniz aslanları…

Safari başlangıcı, kıyıdaki evler; Vancouver, Kanada
Deniz safarisi; Vancouver, BC, Kanada
Deniz safarisi; Vancover, Kanada
Deniz safarisi; Vancover, Kanada

Oldukça yorulmuştık, safari bitiminde. “The Boat House” adındaki restorana yönlendirildik. Yemeklerimiz hazırdı; o yorgunluğun üzerine öyle iyi geldi ki. Kızım tavuk, eşim ve oğlum karides, ben ise somon tercih etmiştik. Hepsi pek hoştu, ama karideslerin bolluğu bizimkileri pek şaşırttı. Tabağındakileri bitiren oğlum, karideslerin kuyruklarından gülen bir yüz yapmış, tabakları toplayan genç garson bayana öylece vererek memnuniyetini göstermişti. Garsonun şaşkınlığı ve mutluluğu halen gözümün önünde…

"The Boat House” (restoran), Vancouver, Kanada
The Boat House’da yemek (tavuk), Vancouver, Kanada
The Boat House’da yemek (karides); Vancouver, Kanada
The Boat House’da yemek (akçaağaç odunu üzerinde somon); 
Vancouver, Kanada

Yemek sonrası ise, beklemekte olan deniz uçağımıza yerleştik. Bizim aileden başka, bir de Alman çift vardı; altı yolcuyduk yani. Deniz uçağı benimle yaşıttı ne yazık ki, pilot ise yarı yaşımda. Tam tersi tercihim olsa da- en azından uçağın yaşı konusunda-, yine de güvenli ve keyifli bir yolculuk yaptık. Vancouver’ı kuşbakışı izleyerek, bilgilenerek, otelimizin yakınındaki, o hep iniş-kalkışları izlediğimiz yere inen, bu sefer biz olduk.  

Deniz uçağımız; Vancouver, Kanada
*

Evet. Sadece günü değil,  Vancouver gezimizi de tamamlamış oluyorduk. Daha yapacak o kadar çok şey vardı ki aklımda…

Victoria ziyaret edilebilinirdi. Sahi, Kanada’da “British Columbia” eyaletinin bir şehridir Vancouver. Victoria da bu eyaletin başkenti. Vancouver’a oldukça yakın, Vancouver adasında yer almakta. Güzel bahçeleriyle ünlü. Deniz yoluyla ya da deniz uçaklarıyla ulaşım mümkün.

 Whistler var, yine pek uzak olmayan. Yüksek bir rakımda, aslında kışın kayak merkezi. Gidiş-dönüş pek keyifli diye okumuştum. Trenle gitmek mümkün; “Rocky Trainer” diyorlar. Ya da karayolu ile; “Sea-to-sky highway” o da, deniz kıyısından gökyüzüne uzanan otoyol anlamında. Oldukça güzel manzaralar sunuyormuş ikisi de…

Aklım kaldı işte, ne diyeyim…

Vancouver’ın kendisini de daha uzun uzun ve doyasıya yaşamak mümkün, biraz daha fazla zaman ayırabilenler için.

Müthiş bir doğaydı gördüğüm, medeniyetin zarar vermediği, yakıp-yıkmadığı, aksine koruduğu… “Medeniyetin doğa ile kucaklaşması” diye özetleyebilirim bu güzel şehri. Ayrılıyordum, ama arkamdan sesleniyor gibiydi şehir: -“Yine beklerim”. Evet. Tekrar gelinesi, doya doya yaşanılası bir şehir Vancouver.

Oğlumun karidesleriyle veda etmek istiyorum size...

Karides yemeğine övgü (oğlumun elinden ve objektifinden), The Boat House; Vancouver, Kanada

Yüzünüz gülsün, keyfiniz hep yerinde olsun. Sağlıcakla kalın…

*
Kanada ile ilgili diğer yazılarım;

TORONTO, TORONNO için lütfen tıklayınız

TORONTO’DA YEME-İÇME için lütfen tıklayınız

TORONTO KAZAN, BEN KEPÇE; Günlerden MAVİ BALİNA için lütfen tıklayınız

TORONTO KAZAN, BEN KEPÇE; Günlerden STRATFORD FESTİVALİ için lütfen tıklayınız

MONTREAL’DE SONBAHAR için lütfen tıklayınız