Venedik.
Herkes bilir kanallar ve gondollar şehri olduğunu. Benim fazlasını öğrenmem iki
yıl önce Angelina Jolie ve Johnny Depp’in başrollerde olduğu “Turist” filmini izlememle oldu. Hem
film umduğumdan çok güzeldi, hem de Venedik umduğumdan farklı.
Daha önceleri bir şehir hayal
ediyordum, içinde kanallar, kanalların etrafında eski evler, gondollar, başka
bir şey canlanmıyordu gözümde. Aslında etrafının denizle çevrili olduğunu, kimi
kanalların çok geniş olduğunu, muhteşem güzel yapılar barındırdığını fark etmem
bu film sayesinde oldu. Hem sürükleyici, güzel bir film izlemiş, hem de
Venedik’i şöyle bir gezmiş olmuştum.
Ama önüme bir Venedik fırsatı daha
çıktı. Canlı canlı Venedik.
*
Kızım, okulunun korosu ile 8-12 Nisan
2015 tarihleri arasında gerçekleştirilecek olan “Uluslararası Koro Müziği Festivali”ne katılmak için Verona’ya gidecekti. Bu benim için de tatil demekti. Nereden
aklına geldi bilmiyorum ama eşim de bir yerlere, daha doğrusu Venedik’e gitmeyi
teklif etti. Aslında öyle çocuksuz, iki kişilik tatil muhabbetimiz pek yoktur, epey
şaşırdım, ama program yapmaya da başladım.
*
Bir ay vardı gitmemize.
Araştırmalarım sonucunda, dört gün Venedik’te kalmak yerine, etrafta farklı
yerleri de değerlendirmenin uygun olacağı fikrine kapıldım. Ve iki gün
Venedik’ten sonra, iki gün de Garda gölünün güneyinde yer alan Sirmione kasabasını
gözüme kestirdim. Bu vesile ile ayrıca Verona’ya da yakın olacak, orayı da gezebilecek,
kimbilir belki de sonu da olsa festivali yakalayabilecektik.
*
Venedik otelimiz “NH Collection Venezia Palazzo Barocci”.
Adını öğrenmem epey zamanımı aldı, ama kısaca “Palazzo Barocci” diyorlar, o da çok kolay sayılmaz ama idare eder. Hem
Venedik’in ana caddesi olan Büyük Kanal’ın
kıyısında, hem de Venedik’in olmazsa
olmazı San Marco meydanının yakınında. Böyle karar vermeme yine ön
araştırmalarım yol açmıştı.
*
İstanbul’dan yaklaşık iki saatlik
uçuşla geldik Venedik Marco Polo
havalimanına. Oradan da sekiz kişinin paylaştığı deniz taksi ile yaklaşık 35 dakikalık bir yolculukla tam otelimizin
önünde yer alan Sant Angelo iskelesinde
indik.
Bu deniz taksi ayarlamasını da daha
gitmeden internet üzerinden yapmıştım. En geç 48 saat kala yapmak gerekiyor
rezervasyonu. Ama otelimiz o kadar merkezi bir yerde imiş ki, havalimanından
kalkan “vaporetto”, ki deniz ulaşımında kullanılan toplu taşım aracına
verilen ad bu, zaten tam otelimizin önünde duruyormuş.
![]() |
Venedik; otelimizin önünden Büyük Kanal ve karşı kıyının görünümü, ve şehirde bolca görebileceğiniz bir “su seviyesi ölçeği” |
*
Neyse, öğleden sonra 15.00 sularıydı
otele geldiğimizde. Girer girmez “prosecco”
ikramıyla karşılandık, o bölgenin
köpüklü, tatlı şarabı. Venedik’te yapılacak işler listemde yer alıyordu bu prosecco
tadımı, gelir gelmez bu görevi tamamlamam pek iyi oldu, pek de beğendim doğrusu.
Eşyaları odaya attık, kendimizi de
dışarı. Otelimiz, dıştan bakınca eski bir yapı olduğu belliydi, ama içi yepyeni
ve tertemizdi. 1677 yılında Sant Angelo Tiyatrosu
imiş burası, hatta Antonio Vivaldi’nin
kariyerine başladığı yer. Odamıza girdiğimizde otel yöneticisinin bize yazdığı
mektupta yer alıyordu bu bilgiler, öğrenmek pek hoşuma gitmişti doğrusu.
![]() |
Venedik; Otel “Palazzo Barocci”, Kahvaltı salonunun tavanı |
*
Önceden çalışmışım dersimi, ilk gün
gidilecek yerler San Marco Meydanı
ve Rialto köprüsü. Resepsiyondan
aldığımız harita ile koyulduk yola, ki haritayı pek kullanmadık.
Labirent şelinde yollar, kanallar, köprüler, biraz ilerleyince küçük
küçük meydanlara geliyorsunuz ve burada hem San Marco meydanını, hem de Rialto
köprüsünü gösteren oklar var. Gidiş kolay yani, ama geri otelin yolunu bulmak derseniz,
kaybolmadan zaten olmaz. Bu da bir Venedik klasiği, Venedik’in özelliği ve
güzelliği. Arada hep farklı yollara
sapmak ve kaybolmak. Farklı sokaklar, farklı kanallar, farklı köprüler ve
farklı evler görmek için fırsat doğuruyor bu size.
Binaların kimi krem, kimi sarı, kimi
kiremit rengi boyalı, kimisi zaten taş ya da tuğla. Hepsi tarih kokuyor. Eski ama estetik,
pencerelerin önü çiçekli, kimi pencerelerde çamaşırlar asılı. Kimi evlerin
önünde küçük tekneler var, araçlarını park etmişler yani.
![]() |
Venedik; yüzlerce köprüden biri |
Venedik; Büyük Kanal’a açılan ara kanallardan biri |
![]() |
Venedik; çiçeksiz olmaz |
![]() |
Venedik; çiçekler ve çamaşırlar |
*
“Piazza San Marco”, yani San Marco Meydanı kocaman
bir meydan; 175m boyunda, 82m eninde... Venedik’in
en turistik yeri, oldukça kalabalık.
Buradaki belli başlı yapılar San Marco Kilisesi, Dükler Sarayı ve Çan Kulesi. Etraf ayrıca restoranlar,
kafeler ve dükkanlar ile dolu.
![]() |
Venedik; San Marco Meydanı |
![]() |
Venedik; San Marco Meydanı ve meydandaki kafelerden birisi |
*
San Marco meydanı ve yapıları
hakkında bilgilendirildiğiniz ve içlerine sıra beklemeden girebildiğiniz bir
kaç saatlik rehberli turlar var. Böyle bir tur almak iyi fikirmiş sonradan
düşününce, ama biz ihmal ettik. Yapıların içine girmedik, ama elimdeki kitaplardan
ya da internetten araştırdım aklıma takılanları.
*
“Palazzo Ducale”, yani Dükler Sarayı, fiziki açıdan birçok
değişim geçirmiş olsa da yüzyıllar boyunca Düklerin ikametgahı ile yönetim yeri
olmuş Venedik Cumhuriyetinde.
Evet,
“Venedik” deyince
aklımıza şehir geliyor. Ama tarihe bakınca 1100 yıllık bir Cumhuriyet.
Venedik’te ilk yerleşim 4. yüzyılda gerçekleşmiş. 686’da ise ilk dük seçilmiş. Ve
43 tane dük gelmiş geçmiş. 1797’de Napolyon’un Venedik’e girmesiyle Cumhuriyet
yıkılmış ve 1866’da Birleşik İtalya’ya katılmış Venedik.
Venedik’in Ortaçağ ve Rönesans’ta
sanat ve ticaretin merkezi olduğunu, senfonik müzik ve operanın gelişiminde de
büyük rol aldığını hatırlatmakta fayda görüyorum.
“Basilica
di San Marco”, yani San Marco Bazilikası,
MS 829 yılında Aziz Marcos’un kalıtlarının İskenderiye’den çalınarak
Venedik’e getirilmesiyle, Dükler Sarayı’nın yanına bir şapel olarak yapılmış. Önce
dükler için yapılan bu şapel, daha sonra imparatorluğun en kutsal yeri olmuş. Bilmiyordum,
belki bizim kültürümüze uzaklığından, belki benim cehaletimden, kimdir San
Marco diye de araştırdım. İsa’nın gezici vaizlerinden ve incil yazarlarından.
San Marco’nun’in simgesi “Kanatlı Aslan”
da şehrin sembolü olmuş.
Bir başka yapı, “Campanile di San Marco”, yani Çan
kulesi. Venedik’in en yüksek yapısı.
Boyu 100 m. Yıllar içinde atış kulesi, çan kulesi ve deniz feneri olarak
kullanılmış. Geçmişte yıkılıp, 1902’de yeniden yapılmış. Zaten bütün kuleler ya
yıkılmış ya da yan yatmış, yüksek yapıya uygun değil zemin.
Ayrıca bir de “Torre
dell’Orologio”, yani Saat kulesi ve Astrolojik
saat yer almakta meydanın bir kenarında.
![]() |
Venedik, San Marco Meydanı; Solda Astrolojik Saat, Sağda San Marco Bazilikası |
![]() |
Venedik; San Marco Bazilikası |
![]() |
Venedik; San Marco Bazilikası |
![]() |
Venedik; solda Çan Kulesi, sağda Dükler Sarayı’nın bir kısmı |
Venedik; Şehrin simgesi “Kanatlı Aslan”, Rıhtımda şehrin girişini temsil eden iki sütundan birinin üzerinde yer almakta, üstüne de her yerde bolca bulunan güvercinlerden ikisi konmuş |
*
Dükkanlar ve kafeler var demiştim.
Kafelerin en ünlüsü “Caffè Florian”. Canlı müzik var her zaman. Hem
duymuş hem de okumuştum, “Aman çok pahalı, sakın gitmeyin” diye. Döndükten
sonra internette bir hesap fişinde gördüm, yaklaşık bir kahvenin fiyatı kadar,
6 avro da müzik dinleme fiyatı eklenmiş adisyona. Tabii bu beklenti içinde
olmayan bir turist için şaşırtıcı olmuş ve kazıklanmış olma hissini
yaşatmıştır. Ama siz bunu bilerek gidin. Ben daha sonradan öğrendim, dünyanın en eski “Caffè”si olduğunu... 1720’den beri orada... Bu muhteşem bir şey değil mi? Kimler gelmiş, kimler
geçmiş... Goethe, Charles Dickens benim bildiklerim. Tarih boyunca çok ünlü şair ve edebiyatçıların buluştuğu bu mekanın
ve her köşesinin tadını çıkarın imkanınız varsa, sefanız olsun bence.
*
Meydandan az uzaklaşınca deniz
kıyısına varıyorsunuz, Adriyatik Denizi,
aslında Adriyatik Denizi’nin uzantısı olan Venedik
Lagünü. “Riva degli Schiavoni”,
yani Slav Rıhtımı deniyormuş buraya,
ben sadece “Rıhtım” diyeceğim. Yine
yürümek için bol bol fırsat var, yine kafeler, restoranlar, yine çok
kalabalık... Ama keyifli bir ortam, deniz kıyısı ne de olsa.
Ayrıca San Zaccaria iskelesi de burada, toplu taşım araçlarına binmenin
mümkün olduğu bir yer. Biraz daha yürürseniz, kalabalığın gittikçe azaldığını
fark ediyorsunuz ve oklar Arsenale’i
gösteriyor, bir zamanlar dünyanın en büyük tersanelerinden birisi olan Arsenale’i...
Ama biz Rıhtım’da kalıyoruz.
*
![]() |
Venedik; Rıhtım’dan görünüm |
![]() |
Venedik; Rıhtım’da Bekleyen Gondollar |
![]() |
Venedik; Deniz’deki kazıklar |
*
Burada ünlü bir de köprü var, Son
Nefes ya da Ahlar
Köprüsü, orijinal adıyla “Ponte
dei Sospiri”. Venedik’teki
400 köprüden birisi ama özellikle ünlü. Geçmişte suçlular hapishaneye bu köprü
üzerinden geçerek giderler ve son kez Venedik’e bakarak “Aaahhh” ederlermiş.
Ben o zaman farkında değilim, Ahlar köprüsünü görmedik diye “Ah" ederek
döndüm eve, ama baktım önünde fotoğraf bile çektirmişiz, hangi köprü olduğunu
bilmeden...
![]() |
Venedik; eğik duran bir kule |
*
Görmediğimiz bir yer de Fenice tiyatrosu oldu, listemde vardı, ama atlamışım. Bunu gerçekten atlamışım, döndüğümde öyle önünde çekilmiş bir fotoğraf da bulamadım. Venedik’in en büyük Opera binası. 1997’de yanmış, 2006’da ise onarılarak yeniden hizmete sunulmuş.
*
Rıhtımda oturduk, biraz atıştırmalık yanı
sıra spritz de denedik. Bu bölgede
popüler olan turuncu renkli, meyveli, tatlı, alkollü bir içecek spritz.
“Denedik” diyorum, aslında eşim içti, ben onunkinden denedim. Benim bir çok
alkolle ilişkim genellikle hep deneme dozundadır. Bu da listemde vardı,
tanışmış oldum.
![]() |
Venedik; Bölgenin ünlü içeceği “spritz” |
Venedik, Ünlü maskeler |
*
Venedik; Güvercinler her yerde, bizim çerezleri yerken, bir yaklaşıyorlar, kovmazsan yerleşiyorlar |
Venedik; aynı masayı paylaştığımız güvercinlerden biri |
*
*
Akşam yemeğimizi Rialto köprüsü
yakınındaki bir restoranda yedik. Eşim daha önce başka bir yerlerde yiyip
beğendiği, bizim memleketimizde olmayan bir balık söyledi, ingilizcesi “codfish” (morina balığı), ama tek parça
halinde değil de yemeği yapılmış bir şekilde geldi. Tadına baktım, sert ve
yemesi zevksiz birşeydi.
Ben ise yine daha önce methini duyduğum Venedik’e özgü yemeklerden birisi olan,
italyanca adı ile “Sarde in saor”
sipariş ettim. Tatlılı ekşili sardalya, içinde üzüm, fıstık var. Benim damak
tadıma uydu. Bu şekilde yapılacaklar listesinden bir maddenin daha üzerini
çizmiş oldum, hem de hüsrana uğramadan.
*
![]() |
Venedik; Büyük Kanal’dan Rialto Köprüsü’nün görünümü |
![]() |
Venedik; Büyük Kanal’ın kıyısından Rialto Köprüsü’nün görünümü |
![]() |
Venedik; Rialto Köprüsü’nden Büyük Kanal’ın bir kısmı |
*
*
İkinci gün ilk
işimiz Gondol turu oldu. Bir serenad
denk getiremedik ama yarım saatlik çok keyifli bir turdu. İki kişiydik sadece. Ancak
gondollar altı kişiye kadar alabiliyorlar. Bazen şarap da ikram ediyorlarmış, bize
denk gelmedi. Zaten birşeylar kaçırmama çabası içinde gözlerimi dört açmış, bir
elimde fotoğraf makinası, bir elimde not defteri, birşeyler içebilme durumu yoktu
kendi adıma.
Bir ara Büyük Kanal’a çıktıksa da genellikle küçük, dar ara kanallarda
dolandık, çeşit çeşit evlerin yanından, yine çeşit çeşit köprülerin
altından geçtik.
Gondollar 11
metre uzunluğunda, hafiften bir yana eğik, muz şeklinde uzun kayıklar.
Yapımında yedi çeşit ağaç ve 800’den fazla parça kullanılırmış. Dışları hep siyahtı,
lake gibi parlak, belki lake, içleri ise kırmızı döşeli, yer yer altın renkli
süslemeler içeriyordu.
![]() |
Venedik; Dinlenmekte olan bir gondolcu |
400 adet Gondol varmış Venedik’te. Gondol
kullanmanın epey maharet istediğini fark ettik. Tek kürek ile ayakta
kullanılıyor. Bir yandan etrafı inceliyor, bir yandan da gondolcunun bu işi
nasıl yaptığını, daracık köşelerden nasıl döndüğünü gözlemlemeye çalışıyorduk.
Gondol kullanma kursları da olduğunu okumuştum gitmeden, aslında ciddiye almalı
ve değerlendirilmeliymiş. Eğlenceli olabilirdi.
![]() |
Venedik; ara kanallardan biri, yoğun bir trafik |
*
1966’da büyük bir su baskını
geçirmiş. 1996’da ise son 30 yılın en ciddi su baskınını... Sonraları da kış
aylarında su baskını tehditleriyle karşı karşıya kalmış hep, deniz seviyesinin
yükselmesi ve sualtı kaynakların azalması nedeniyle. Çeşitli tedbirler alınma
girişimleri olduğunu duydum, bir kısmının da halen tartışıldığını biliyorum,
ama son olarak ne yapılıyor bilgim yok. Amaç, batmaktan kurtarmak Venedik’i.
Sonra bir an gözümün önünden geçiyor
gördüğüm, bildiğim batık şehirler. Neler yaşanmış oralarda da, neler yok olmuş!
Ama çok yazık olur bu güzel şehre inanın..
*
Gondol sefasından sonraki hedefler Murano ve Burano adalarıydı. İkiz çocuk adları gibi, değil mi? Yok öyle bir
şey. Venedik’in en popüler adalarından iki tanesi, ama birbirlerinden ayrı
konumdalar.
*
Murano adası,
Venedik’e çok yakın, küçük bir Venedik
daha adeta. Yakın bir kıyıdan binerseniz yol on dakika sürüyormuş, biz Rıhtım'daki San
Zaccaria iskelesinden bindik, yanılmıyorsam 25 dakika kadar sürdü
yolculuğumuz. Üç durak ismi vardı inilebilecek gibi, biz bilinçsiz bir şekilde,
ilk durakta attık kendimizi dışarı. Çok da önemli değilmiş sonradan anladığım
kadarı ile.
Camlarıyla ünlü olduğunu biliyordum,
ama nerede göreceğiz acaba diye düşünürken, indikten 3-4 metre sonra bir
fabrikanın girişinde ilgililer bekliyormuş, cam işçiliğini görmemiz için buyur
ettiler bizi.
Bir girdik, o ne kalabalık! Ben
diyeyim “seksen”, siz deyin “yüz”! Bizden önce epey insan avlamışlar! Ortada
bir cam işçisi çalışıyor, etraftaki banklarda turistler oturuyor, yanlarda
takım elbiseli iki adam ise anlatıyordu. 10 dakikalık bu demo sonrası teşhir
ettikleri ve sattıkları ürünlerin yanına yönlendirdiler. Bir çoğu oldukça güzel
ürünler. Galeri gezer gibi gezmek güzeldi, ama satın alıp, eve getirme konusunda ilgimi çekemediler.
Fotoğraf çekilmesini de istemedi bu
takım elbiseli abiler, ama ben o görevi çoktan yapmıştım! Murano’ya
gittiğimi öğrenen canım arkadaşlarımdan birisi az önce “WhatsApp”dan bana,
yıllar önce yeni evli Murano’da gezerken bir avize beğendiğini, ancak
alamadığını ve aklının kaldığını yazmıştı. Ona fotoğrafı da olsa bir avize
göndermese miydim?
![]() |
Murano camından yapılmış bir avize |
Venedik’te cam üretimi 10. yüzyılda başlamış, ancak yangın çıkarma tehlikesi düşünülerek 13. yüzyılın sonuna doğru tüm ocaklar Murano’ya taşınmış. Yüzyıllar boyunca sır olarak kalmış cam işçiliği burada. Ayna yapımı da uzun yıllar sadece Venedik’te gerçekleşmiş. “Venedik aynası” diye satılan gösterişli aynaların anlamını anladım artık... Günümüzde ise sır falan kalmadı, malum. Benim için ise “Paşabahçe ‘forever’”.
Neyse, 40-45 adet Cam fabrikası varmış, daha doğrusu “kalmış” artık Murano’da...
Yıllar önce, bir İtalyan kasabasından esinlenilerek yapılmış bir otelde konaklamıştık
Las Vegas’ta, “Bellagio” Otel. Girer girmez tavandaki renki cam çiçekler
dikkatimi çekmiş ve beni çok etkileyen bu tavandan başlamıştım fotoğraf çekmeye.
Şimdi Murano’daki camları görünce de “Acaba?“ dedim, araştırmadan da duramadım.
Evet, Murano camlarıymış onlar. Kime ne? Ama beni mutlu etti bağdaştırmak.
.
![]() |
Venedik, Murano |
![]() |
Venedik, Murano |
![]() |
Venedik, Murano |
![]() |
Venedik, Murano; yosunlar ve deniz kabukluları |
*
Burano adası, Venedik’e
Murano’dan biraz daha uzakta. Venedik’ten direk gidebileceğiniz gibi,
Murano’dan da ulaşım var. Biz Murano’dan gittik. Dantelleri ve renkli boyalı
evleriyle ünlü. Bir rivayete göre genellikle balıkçılık yapan erkekler, evlerine
döndüklerinde kendilerininkini kolay bulsunlar diye her ev ayrı renge boyanmış.
Ama bence şirinlik, güzellik ve de özellik
olsun diye yapılmış bir şey. Süper de iyi olmuş.
![]() |
Venedik, Burano |
![]() |
Venedik, Burano |
![]() |
Venedik; Burano adasının Ünlü Dantelleri |
![]() |
Burano’da Güvercinler |
Burano’da biraz dolandıktan sonra
Venedik’e döneceğimiz “vaporetto” saatine kadar biraz zamanımız vardı. Tam
iskelenin karşısında, önünde kuyruğu eksik olmayan bir mini restoran var.
Kalamar, patates kızartması, pizza, spagetti, salata gibi yiyecekler sürekli
hazır. Kraker kıvamında yenilebilir bir
tabakta sunuyorlar kalamar ve patatesleri. Ben eşimden biraz daha fazla
dolanıp geldiğimde kalamar-patates yerken buldum onu, sonuna doğru da eşlik
ettim, ama daha çok da tabağı yedim.
Deniz mahsüllerini pek sever eşim,
anlar da bu işten. Tam puan verdi bu kalamarlara, aklınızda olsun: Burano adası, iskelenin hemen karşısı.
![]() |
Burano adası; iskelenin tam karşısındaki restoran |
![]() |
Burano, restoran |
![]() |
Burano, restoran |
![]() |
Burano restoran; kalamarlar epey yenmiş, tabak da biraz kırılmış |
*
Hepsini gezemeyecektik, önceliği
diğerleri kaptı, ama iki popüler ada daha var benim bildiğim Venedik etrafında,
yerleşim olan. Torcello ve Lido. Torcello
Venediklilerin ana karadan göç ettikleri ilk ada, içinde mozaikleriyle ünlü bir
ortaçağ katedrali barındırıyor. Lido
ise sahili olan, denize girilebildiğini duyduğum uzunca bir ada, Venedik’e çok
yakın. Ama yine de buralarda denize girilemezmiş gibi geliyor bana nedense!
*
Listemizde olan adaları da
tamamlamıştık. Akşam üzeri küçük tekne ile Büyük
Kanal (Canal Grande) gezisine
gelmişti sıra. Bu, sabahtan ayarladığımız bir saatlik, rehberli bir turdu.
Okumuştum birşeyler, kendi kendimize gezmiştik kısmen, ama bu da çok iyi oldu,
fazladan epeyce bilgi edindik rehberimiz sayesinde. Rehber şart!
Büyük Kanal 4 km uzunluğunda, 30 ila 70 metre eninde,
derinliği ise en fazla 5 metre. Bahsetmiştim, Venedik’in ana caddesi. Kıyısında saraylar dolu, iki yüzden
fazlaymış saray sayısı. Farklı mimari stillerde; “Gotik, Barok, Rönesans dönemi
mimarisi, Bizans tarzını görmek mümkün” diyordu, gösteriyordu ve anlatıyordu rehberimiz.
Bu tarzları biraz çalışıp, sizinle de paylaşayım istedim, ama boşuna... Bir tez
konusu olduğunu fark edip, vazgeçtim bu sevdadan.
Marco Polo’nun evi de Büyük Kanal kıyısında. Marco Polo, 13. yüzyılda 20 yıl boyunca Moğol
imparatoru Kubilay Han’a hizmet etmiş ve Çin’de özgürce dolaşabilen ilk Batılı
gezgin olmuş. Hangi ara oturdu bu evde,
çocukluğunda mı, gezip döndükten sonra mı bilemeyeceğim, ama 12.
yüzyıldan kalma bir yapıymış be ev Büyük Kanal kıyısında.
![]() |
Venedik, Büyük Kanal; Marco Polo’nun Evi |
Hemen sonra bir kumarhanenin yanından geçtik. Bu da var yani Venedik’te.
Ayrıca Venedik’in tek yedi yıldızlı oteli de Büyük Kanal kıyısında, geçen
yıl George Clooney’in evlendiği otelmiş.
Rehberimiz bir dolu şey anlatırken ruhsuz ruhsuz dinleyen yol arkadalarımızı
uyandırmak için güzel bir haber oldu bu.
![]() |
Venedik; Büyük Kanal’ın kıyısı, Venedik’in tek yedi yıldızlı oteli |
Büyük Kanal üzerinde ilk yapılan
köprü Rialto köprüsü demiştim.
Birisi nispeten yeni olan üç köprü daha
var. Bunlardan biri, Accademia
köprüsü, İitalyanca adı ile Ponte
dell’Accademia, ahşap bir köprü, adı akılda kolay kalan cinsten. Diğer iki
tanesini ise notlarıma bakarak yazacağım: Ponte
degli Scalzi ve 2006 yılında yapımı tamamlanan Ponte della Costituzione (Ponte di Calatrava). Oh be... Zor oldu...
Rialto’yu bilin yeter, üç tane daha var, toplam dört tane sonuçta. Bu arada,
İtalyanca “Ponte”nin “Köprü” olduğu da anlaşılıyordur her halde.
Venedik’teki yer adlarından
bahsederken, ilk önce orjinal İtalyanca adlarını verdiğim dikkatinizi çekmiş,
belki de sinirleriniz bozulmuştur. Benim de az sinirlerimi bozmamıştı gitmeden önce araştırırken.
Bir çok kaynakta sadece İtalyanca adını veriyor, aklımda birşey kalmıyor, hem
sinirlerim hem moralim bozuluyordu. “Daha bir ay var gitmeme, biraz İtalyanca
mı öğrensem acaba?” dedim. İnanmayacaksınız ama CD’li İtalyanca öğrenme seti
bile aldım. Şu anda bizim evde var. Öğrendim mi? Hayır. “Elektrikler kesildi,
çalışamadım hocam...” Bu nedenle size İtalyanca ve Türkçe adlarını yan yana
veriyorum, ama kafanız karışsın, bunalıma girin diye değil, açıklama olsun
diye... Önce moralim bozulmuştu, ama çok rahat da adapte oldum gidince laf
aramızda...
![]() |
Venedik; Büyük Kanal, “Accademia” köprüsü |
Evet, nerede kalımıştık? Büyük Kanal
gezisi yapıyorduk. Peggy Guggenheim Koleksiyonu’nun yanından geçtik, Modern Sanatlar Müzesi. Hemen karşısında da evi varmış. Bir yerden
duymuşum bu ismi ama netleştirememiştim, akşam otele gider gitmez araştırdım. Babası
Titanik faciasında yaşamını kaybetmiş, çok varlıklı bir ailenin kızı, sanat koleksiyoncusu, oldukça da
ilginç bir yaşamı olmuş anladığım kadarı ile.
Yine Büyük Kanal üzerinde yer alan ve
Bizans mimarisinin tipik bir örneği olduğu bildirilen Fondaco dei Turchi, Osmanlılar
zamanında iki yüzyıldan fazla Türk tüccarların kaldığı ve ticari faaliyetlerini
yürüttükleri mekanmış, zamanında içine hamam, mescit de yaptırmışlar. 1923’den
bu yana ise Doğa Tarihi Müzesi olarak kullanılıyor.
İtalyan ressam Tintoretto’nun doğduğu bölge, Avusturya doğumlu ünlü besteci
Mozart’ın 1771’de Venedik’te kaldığı ev, gezimiz sırasında rehberimizin
vurguladığı diğer yerlerden bir kaçı idi.
Hem güzel bir tur yapmış olduk, hem
de geçtiğimiz yerler ve Venedik hakkında daha fazla bilgilenmiştik. Üçü büyük
kanalın sağında, üçü de solunda olmak üzere 6 bölgeye ayrılmış Venedik. 160
kadar küçük kanal ve 400 adet köprüsü var.
Her yerleşim alanı, kendisine bir
kilise yapmış ve 110 kilise varmış Venedik’te. Yahudi gettosunun yanından da geçtik, onların da sinagogları var,
ayrıca çok iyi liseleri olduğunu, Venedik ana karadan bile buraya öğrenci
geldiğini öğrendik.
![]() |
Venedik; Büyük Kanal, Kanal kıyısındaki mozaikli tek saray |
![]() |
Venedik; Büyük Kanal, Yuvarlak Kilise |
*
Nüfusu ise 57 binmiş Venedik’in. “Kaç tane hastanesi var?” derseniz, ki
muhtemelen akla böyle bir soru gelmesi zordur aslında, yine de cevabı vereyim: Bir. Evet, sadece bir tane hastane varmış
Venedik’te.
Bu arada, üç tane de üniversite olduğunu
öğrendim. Ekonomi, yabancı dil ve mimarlık dallarında eğitim veriliyormuş.
Vee... Sıkı durun...
Günü birlikçiler dahil her yıl 21
milyon turist ziyaret ediyormuş Venedik’i. 21
milyon!?! Ne demek? Zaten çökme, batma tehlikesinde, batmayacağı varsa da
batar! Yani turizm bir yandan en önemli geçim kaynağı iken, bir yandan da
düşmanı haline gelmiş bu güzel şehrin.
*
Kanalların üzerinde 400 köprü var demiştim.
Ama, bir de Venedik’i ana karaya bağlayan daha uzun bir köprü var. Önemli. Bu
köprü sayesinde kara taşıtları ve trenlerin Venedik’e ulaşması mümkün. Şehir taşıt trafiğine kapalı malum, ama
bu köprünün bittiği, ya da başka bir değişle başladığı yer taşıtların tek
girilebilldiği yer. İlk durak, ya da son durak, yani. Bu bölgenin adı Piazzale Roma.
Venedik’i ana karaya bağlayan bu
köprü 3,85 km uzunluğunda ve adı “Ponte
della Libertá”, yani Özgürlük köprüsü. İkinci dünya savaşından sonra verilmiş bu ad. Ne zaman yapılmış
diye merak ettik. Önce demiryolu yapılmış, 1856’da. Kara yolu ise ona paralel
olarak inşa edilmiş ve 1933’de açılmış, iki
gidiş, iki geliş olarak.
Bu kadar eski olabileceğini
beklemiyordum, özellikle demiryolu köprüsünün. Ama deniz epey sığ Venedik
etrafında. Hatta ilk gün havalimanından gelirken öyle başıboş istediği rotayı
çizemediğini gözlemlemiştik deniz taksinin. Kütüklerle sınırlanmış bir yolu
izlemek zorunda olduğunu fark etmiştik, sığ bir yere denk gelmesin diye. Çok da
önemli değil bence ama “Briccole” deniliyormuş bu yola sonradan öğrendik,
İtalyancasına İtalyanca katmak isteyenlere sadece...
Demiryolu köprüsü dedim. Evet. Bir de
tren garı var Venedik’te; Stazione-Venezia-Santa
Lucia, Venedik Santa Lucia Tren İstasyonu yani. Trenle de ulaşmanız mümkün
diğer şehirlere ya da diğer şehirlerden buraya.
Deniz’in sığ olduğunu biliyoruz, ama yine
Piazzale Roma ve tren istasyonuna yakın bir yerde derinleştirilmiş deniz, “Cruise” gemileri için.
*
Bu kadar yer anlattım, birbirleriyle
bağlantısı nedir, kafada uçuşmasın diye bir de sizin için harita üzerinde
işaretledim. Buyurun. Yine Google Earth
ile ortak çalışmamız. Merak ediyorsanız inceleyin. Yoksa, atlayın..
*
Gondol turu, Murano ve Burano
adaları, Rehberli Büyük Kanal turu derken İkinci günü de tamamlamıştık. Bana
göre az zamanda büyük işler yapmıştık.
*
İkinci gün akşam yemeğini San Marco
meydanına yakın bir restoranda yedik, Falcioni
idi restoranın adı. Eşim ızgara balık tabağı ile karışık salata aldı, ben ise “Minestrone”, yani sebze çorbası ile,
domates, mozarella peyniri, fesleğenden oluşan “Caprese” salata. Gayet iyiydi. Üzerine de ikram edilen limoncello’muzu içip, biraz da gece
dolandık San Marco meydanında. Epey sakindi meydan gündüze göre. Hava biraz da serinlemişti.
Belki ondan, belki de ünlü yapılar akşam kapalı olduğundan.
Her akşam saat 20.00’de Vivaldi dinleme imkanı olduğunu geç de
olsa fark ettim, ama bu fırsatı değerlendiremedim. Ama ilginiz varsa,
programınızı ona göre yapın bence, süper olur.
![]() |
Venedik; gece San Marco Maydanı |
![]() |
Venedik; Limoncello |
![]() |
Venedik; Limoncello |
*
Negatif yorumlara da rastlamıştım
gitmeden önce Venedik hakkında. Beğenmeyenlerin neden beğenmediklerini anladım sonradan.
Günü birlikçiler onlar. Kendilerini sadece San Marco meydanındaki kalabalığın
ortasında bulan günübirlikçiler. Kendi başınıza kalmadan, sokaklarda
kaybolmadan, adalara gitmeden, Gondol turu yapmadan olmaz Venedik.
*
Bir de Bienal oluyor Venedik’te, iki yılda bir Haziran-Eylül ayları
arasında. Dünyanın en eski çağdaş sanat sergilerinden birisi... Biz oradayken
hazırlıklara ait afişler çekiyordu dikkatimi, bu yıl da var. Muhtemelen daha da kalabalıklaşır şehir, ama
görülecek ve yapılacak işler konusunda seçenekler de artmış olur.
*
Son zamanlarda internetten çok
yararlansak da, bir yere gitmeden önce, varsa o şehir veya bölgeyle ilgili
kitaplardan alma, önceden okuma, yanımda götürme, dönüşte tekrar bakıp
değerlendirme alışkanlığım vardır gezilerimde. Bir çok gezide olduğu gibi,
Venedik öncesi de aldım Berlitz’in
Venedik Cep Rehberi’ni, küçük ve
taşıması kolay. Önden fikir verse de, gezip gördükten sonra da okuyunca daha
anlam kazanıyor gördüklerim. Şimdiye kadar yoksa bir alışkanlığınız, öneririm.
*
İkinci gün de 18 bin adım atmış
olarak, her kas hücremin tek tek ağrıdığını ve sızladığını hissediyordum, ama
bu, saat 22.00’de uykuya dalmama ve sabah 09.00’e kadar deliksiz uyumama yol
açan tatlı tatlı bir sızlamaydı.
*
Evet, üçüncü gün Venedik’ten ayrılma günüydü. Malum, buradan da Sirmione’a gitmek üzere planlamıştık gezimizi, hani
şu Garda gölünün güneyindeki Sirmione’a.
Otelden “vaporetto” ile yaklaşık yarım saatte “Piazzale Roma”ya geldik. Kiralamış olduğumuz arabayı ve navigasyon cihazımızı aldık, Özgürlük
köprüsü’nden geçerek ana karaya bağlandık ve Venedik’ten ayrıldık.
Umarım tekrar ziyaret mümkün olur Venedik’i... Tarih,
sanat, müzik ve estetik dolu
Venedik’i... Gidilecek, keşfedilecek daha çok yerler olduğunun
farkındayım... Görülecek galeriler ve müzeler, dinlenilecek müzikler, kat
edilecek yollar ve geçilecek çok köprüler var Venedik’te..
Ve döneli çok olmadı, hemen paylaşmak
istedim sizinle... Buyurun, sıcağı sıcağına... Taze taze Venedik...
Sirmione’da buluşmak, oradan da
Verona’ya gitmek üzere şimdilik hoşça kalınJ
...
Bu yazının devamı "VENEDİK'TEN SONRA... SİRMİONE VE VERONA" için lütfen tıklayın
...
Bu yazının devamı "VENEDİK'TEN SONRA... SİRMİONE VE VERONA" için lütfen tıklayın
DİLER COŞKUN
Aldın beni 4 sene öncesine götürdün...Her karesi gözümde canlandı. Ama sanırım İtalya ile ilgili verdiğim en doğru karar turla gitmek oldu. Bir dahakine mutlaka bir tur şirketi ile gitmeni tavsiye ediyorum yengecim. Her zaman olduğu gibi harika bir yazı olmuş. Çok sevdim! Sevgiler.
YanıtlaSilÇok teşekkürler Ceren'cim :) Yorumları yanıtsız bırakmamaya çalışırım, ama bunlar gözümden kaçmış, pardon:(
SilEvet, evet, çok isterim İtalya'ya bir daha gitmeyi.. Önerilerini de dikkate alacağım, teşekkürler :) Benden de kocaman sevgiler :)
Diler'ciğim o kadar güzel anlatmışsın ki sanki adım adım her yeri geziyor hissi verdi ,gözümün önünde canlandı ne kadar yalın anlatım ,yüreğine sağlık canım benim ,ilk fırsatta inşallah canlı canlı görmek istiyorum ,sevgiler.
YanıtlaSilTeşekkürler Deniz'cim... Yorumları yanıtsız bırakmamaya çalışsam da bunlar gözümden kaçmış, bir vesile ile tekrar okuyunca dikkatimi çekti, kusura bakma :(
SilEvet, evet. İlk fırsatta canlı canlı görmeni öneririm, benim fırsatım olsa, ben de tekrar görmek isterim doğrusu... Selamlar, sevgiler :)
Dilercim harika paylaşımların için çok teşekkürler, deniz mahsulleri sever bir çift olarak gerekli notlarımızı aldık. Tarih anlatımında çok tatlı ve tadında olmuş. Tekrar ellerine sağlık.
YanıtlaSilBen teşekkür ederim Dilek'cim, okuduğun ve yorumladığın için. Size çok keyifli bir Venedik gezisi diliyorum; birlikte nice nice güzel yıllarınız olsun. Sevgilerimle :)
SilVenedige gitmeden once denk geldiğim bu yazi en hosuma giden yaziydi.Ellerinize saglik
YanıtlaSilYorumları görmediğimi çok geç fark ettim, yaklaşık bir yıl olmuş, tedadüfen şu an görüyorum; ayarlarda bir sıkıntı olsa gerek, gelmesi gereken mesajı almamış, ve sizi yanıtsız bırakmışım, çok üzgünüm... Yazıyı beğenmiş olmanıza sevindim, yorum bırakmanız çok değerli, çok teşekkür ederim. Umarım gönlünüzce ve keyifli geçmiştir geziniz. Daha nice güzel geziler yapmanız dileğiyle... Sağlıcakla kalın.
SilVenedik en çok görmek istediğim yerlerden birisi... Bu harika yazı sayesinde gezmiş kadar oldum. Gerçekten çok kapsamlı bir rehber olmuş.
YanıtlaSilOkuduğunuz ve değerli yorumunuz için çok çok teşekkürler. Umarım Dünyanın şu halleri düzelir, sağlıklı günlerde sağlıkla, yine keyifli geziler, size de Venedik'i ve gönlünüzdeki diğer yerleri doya doya gezmek- görmek nasib olur. En iyi dileklerimle...
Sil