06 Eylül, 2022

“ICY STRAIT POINT”; ALASKA’DA DOĞANIN PEŞİNDE

 

Gemi ile Güneydoğu Alaska yolculuğumuzun dördüncü günü. İlk gün Kuzey Amerika’nın en büyük buzullarından olan Hubbard Buzulu’nu görmüş, ertesi gün başkent Juneau’da demirlemiştik. Üçüncü gün ise Klondike Altına Hücum Göçü’nün başladığı yerde, Skagway’de, nostaljik bir turla aralamıştık tarihin sayfalarını... Bugün “Icy Strait Point”deyiz.

Daha kısa bir adı olmadığı için üzgünüm, ama “Buzlu Boğaz Noktası” anlamına geliyor “Icy Strait Point”. “Özel mülkiyet” deniyordu bu liman için; pek anlam veremezken başlangıçta, “Alaska Yerlileri Kooperatifi”ne ait olduğunu öğrendim sonradan, ve o zaman anladım adının neden kısa ve tek kelime değil de, bir tanımlama olduğunu. Evet, coğrafi olarak “Buzlu Boğaz” olarak adlandırılan yerin hemen kıyısındayız.

Daha önce denk gelmediğim şekilde uzun ve deniz seviyesinden epey yüksekte kurulu bir düzenekten inerek, adım atıyoruz gemiden karaya. Chichagof adası burası, ve sadece bir yerleşim var. O da 716 nüfuslu Hoonah köyü. En büyük özelliği, Güneydoğu Alaska yerlileri olan Tlingit’lerin en yoğun oldukları yerleşim; bir Tlingit köyü yani.

Diğer limanlardan birkaç saat daha az kalacağız burada; inadına da yapmak istediğim o kadar çok şey var ki! Ben doğaya yönleniyorum; önce denizde balinaları görmeye, ardından da doğa yürüyüşü yapmaya…

Sabah bir tekne ile alınıyoruz limandan. Asıl amaç balinaları izlemek olsa da “Balina ve deniz memelileri gezisi” demişler adına. Yirmi- otuz kişilik bir tekne kabaca. Tepede içimizi ısıtan pırıl pırıl bir güneş, önümüzde masmavi çarşaf gibi bir deniz, yemyeşil adalar, adacıklar ve kulağımızda kaptanımızın rehberliği…

Tekne ile limandan uzaklaşırken; “Icy Strait Point”, Alaska

Tekne ile limandan uzaklaşırken; “Icy Strait Point”, Alaska


Yaklaşık yarım saat sürüyor yolculuk. Bu gezide balina görmemek gibi bir ihtimal yok; yani tam yaşam alanlarındayız. “Alaska’da balinalar ve diğer deniz memelilerini izleme kuralları” kaptanımız tarafından dile getiriliyor,  uygulanıyor ve ayrıca her gözün görebileceği bir yerde de asılı duruyor. Buna göre; tekneler balinalardan en az yüz metre uzakta durmalı, balinalar tekneler arasında veya tekneler ile kıyı arasında kuşatılmamalı- tuzağa düşürülmemeli, bir balina yaklaşırsa tekne boşa alınmalı ve geçmesine izin verilmeli. Ayrıca gözlem süresi de otuz dakikayı aşmamalı.  

Biz de öyle yapıyoruz. Yarım saat boyunca havaya su püskürtmelerini, ki bu yerlerini tespit etmede bir ipucu oluyor bize, daha sonra heybetle zerafeti birleştirmiş bir şekilde su yüzüne çıkıp- dalmalarını, kuyruklarının edasını ve güzelliklerini izliyoruz kambur balinaların. Evet, malum, balinaların da türleri var ve buradakiler “kambur balinalar” (“humpback whales”).

Kambur balinalar; “Icy Strait Point”, Alaska

Kambur balina; “Icy Strait Point”, Alaska

Kambur balinalar; “Icy Strait Point”, Alaska


Basılı ve görsel yayınlar dışında, canlı canlı görmüşlüğüm vardı farklı balina türlerini; dünyanın çeşitli yerlerinde, bir takım su ve eğlence parklarında. Böyle doğal ortamlarında ise ilk defa gözlüyordum. Burada varlıklarına ve doğal yaşam alanlarına gösterilen saygı çok hoşuma gitmiş, beni duygulandırmıştı doğrusu. Ama ya o havuzlarda görmüş olduğum balinalar! Bu durumla biraz çelişkili değil miydi?!

Kafam karışmış bunları düşünürken, dönüş yolunda su samurlarına rastlıyor ve kırmızı bir şamandıra üzerinde güneşlenen fokun keyfine şahitlik ederek bitiriyorduk yolculuğu…

Şamandıra üzerinde fok; “Icy Strait Point”, Alaska

Şamandıra üzerinde fok; “Icy Strait Point”, Alaska


*

Öğleden sonra da kısmetimizde doğa yürüyüşü var; El değmemiş doğada yürüyüş.

Limandan minibüsle alınıyoruz. Hoonah köyünün içinden geçerek, yürüyüş yapacağımız yerin başlangıcına geliyoruz. On iki kişilik küçük bir grup aslında, ama iki rehberimiz var. Aynı zamanda şoförümüz de olan rehberlerimiz, yürüyüşe başlamadan önce kısaca aydınlatıyor bizi. Her an ayıya rastlamamız mümkünmüş. Bu durumda koşmamak, panik yapmamak, gerekirse sakince konuşmak, büyük kitle izlenimi vermek için grupça kalmak, gruptan ayrılmamak gerekiyormuş. Koşmanın bir faydası olmazmış, zira ayılar saatte 40 km hızla koşabilir, ağaca çıkabilir ve yüzebilirlermiş! Önce masal gibi dinledik, ama yürüyüşe başlamadan önce rehberimizin, minibüsün bagajından bir tüfek çıkarıp, omzuna takmasıyla kavradık işin ciddiyetini. İki rehber de belki bu yüzdendi; birisi grubun önünde giderken, diğeri arkadan gelerek, kimsenin gruptan kopmamasını garantiliyordu.

Hem yürüyor, hem bilgileniyorduk. Üzerinde bulunduğumuz Chichagof adası, ABD’deki en büyük beşinci ada imiş. Dünyada metrekareye en fazla ayı düşen yer aynı zamanda. 121 km uzunluğunda, 80 km genişliğinde, girintili, çıkıntılı  bir yapıda. Burayı kaplayan ve şu anda içinde bulunduğumuz orman ise Tongass Milli Parkı. Tongass Milli Parkı, sadece bu adayı değil, Güneydoğu Alaska’nın çok büyük bir bölümünü kaplayan bir orman. Dünyadaki en büyük ılımlı yağmur ormanı ünvanına sahip. Yüzölçümü 64 bin km kare; ya da şöyle söyleyeyim, Türkiye yüzölçümünün 11’de biri kadar.

Muhteşem manzaralar eşliğinde, doksan dakikalık bir yürüyüştü bu. Yol boyunca orman ve çevresi hakkında bilgilenirken, bir yandan da yöreye özgü orman meyvelerini görüyor, rehberimizin onayı ve ikramıyla tadıyorduk. İngilizcede “berry” ile biten bir çok meyve, Türkçede “kırmızı orman meyvesi” olarak tanımlanır. Bir kısmı da ülkemizde yoktur hatta. Burada karşılaştığımız orman meyveleri; “thimbleberry”, “salmonberry”, “elderberry” (mürver) ve “blueberry” (yaban mersini).

“Timbleberry” hakkında özel bir bilgim yok. “Salmonberry” ise adını somonlardan alıyor; çiçek açmaları, somonların nehre geri dönmelerinin habercisi oluyormuş.

“Thimbleberry”; Chichagof adası, Tongass Milli Parkı; Alaska

“Salmonberry”; Chichagof adası, Tongass Milli Parkı; Alaska

“Elderberry” (mürver), Chichagof adası, Tongass Milli Parkı; Alaska

“Blueberry” (yaban mersini); Chichagof adası, Tongass Milli Parkı; Alaska


İlerledikçe kadrajıma sığdıramayacağım uçsuz bucaksız mavilik ve yeşillikler; ayrı bir kara parçası gibi duran, ama üzerinde bulunduğumuz adanın devamı olan yemyeşil alanlar. Daha önce pek vurgulamamış olsam da, Alaska gezimiz boyunca hemen her yerde gelgit olayını duymuş, çoğuna da şahitlik etmiştim. Bu bölgede de deniz suyu yedi metreye kadar (24 feet) değişiklik gösterirmiş. Denizin içeriye girinti yapmış olduğunu gördüğümüz bir çok yerde beş saat içinde hiç su kalmayacağını söylüyordu rehberimiz.

  Muhteşem manzaralar kadar, doğal yaşlanmış, kurumuş ağaçlar dikkatimi çekiyordu; vakitsiz kesilmemişler, yakılmamışlar… Doğal ölüm yani! Bir yandan da genç fidanlar...

Ladin, sedir gibi iğne yapraklı ağaçlar yoğunlukta; aslında ben tanıyamaz, adlarını bilemezdim de, rehberimiz öyle söylüyordu.

Spassski adası, Spasski dağı, Spasski nehri, Spasski nehir vadisinden söz etti, belki de gösterdi belli başlı olanları. Buraları keşfeden mütevazi Rus imiş, hepsine kendi adını veren!

Chichagof adası, Tongass Milli Parkı; Alaska

Chichagof adası, Tongass Milli Parkı; Alaska

Chichagof adası, Tongass Milli Parkı; Alaska


Bu arada sadece burada değil, Alaska gezimiz boyunca ormanlarda gördüğüm pembe-mor zarif çiçeklerinfireweed” olduğunu öğreniyorum. Yeşilin üzerine pek de yakışıyor.

“Fireweed”, Chichagof adası, Tongass Milli Parkı; Alaska


Rehberimizi de tanıyoruz aynı zamanda. Başka bir eyalette üniversite öğrencisi, yazları Alaska’da rehberlik yapıyor. Ne şanslı diye düşünüyorum, hem akademik eğitim alıp, hem de doğanın içinde bulunabiliyor... Bu arada sırt çantasından birşeyler çıkarıyor ve “sizin için hazırladım” diyor. Kendi elleriyle toplamış olduğu “fireweed”den yapmış olduğu reçel ve buna bandırıp yememiz için kraker. Bu zarif düşünce, günün sürprizi oluyor bizim için.

“Fireweed” reçeli, Alaska


Yavaş yavaş yaklaşıyoruz yürüyüşün sonuna. Ayı ayak izi görüyoruz bir yerde, ama hayır ayıya rastlamıyoruz. Bu kadar ayının olduğu yerde ayı görememek! Bu iyi mi, kötü mü bilemiyorum…!

Doğal ortamında ayıları izleyebilmenizi garanti eden turlar da vardı başlangıçta. Spasski nehir vadisi turu bunlardan biriydi; hatta ayıların nehirdeki somonları yakalayıp yemelerine şahitlik etme ihtimali de sunuyordu. Kimbilir sadece ayılar değil, belki kel kartallar da gelirdi somon avına…

Chichagof adası hatırası, Tongass Milli Parkı; Alaska

*

Yürüyüş sırasında ada, orman, buradaki doğa hakkında bilgilenirken, minibüsle gidip, gelirken de Hoonah köyü hakkında birşeyler duyuyorduk.

Hoonah, “Kuzey rüzgarı için sığınak” anlamına geliyormuş. Köyün adada, ya da bölgedeki tek yerleşim olduğunu, nüfusunun 716 olduğunu ve Tlingit’lerden oluştuğunu biliyoruz artık. Başka bir ifadeyle; bölgede sadece yerliler yaşıyor; doğa ile iç içe, doğa ile barışık... Kendi kendine yeten bir ada olduğunu vurguluyor rehberimiz; değirmeni var, suyu var, elektriğini üretebiliyor. Hatta suyu çok güzel, klora gerek olmadan filtre edilip içiliyor.

İki kilise var köyde; köydeki en eski bina olan Rus ortodoks kilisesi ve Presbiteryen katolik kilisesi. Bütün köy bu ikisi arasında yer almakta. Aslında 1944’de büyük bir yangın olmuş ve bütün köy yanmış. Köyün yeniden inşası sırasında tercih edilmiş bu iki sağlam bina arası.

Köyde hastane yok, bir buçuk yıldır hemşire var. Yazın haftada iki tekne geliyor, başkent Juneau’ya gidiyor. Altı kişilik küçük uçakları da var; öyle binişte ne kontrol, ne  prosedür istemeyen…

İlkokulu da var, bu yıl yedi mezun veren…

Nüfus yedi yüz civarında olsa da, yazları geçici işçiler geliyorlarmış tabii ki. Ve tabii yine yazları gelen, giden, buralara doyamadan ayrılan turistler var, bizim gibi…

Ne içimde kaldı biliyor musunuz? Köyü ziyaret edememek. Aslında böyle bir tur da vardı; köyü ziyaret ederek yerlileri tanıma; onların kültürlerine, müzik ve danslarına şahitlik etme fırsatı, ama fotoğraf çekmek yasaktı! Yanımda anı olarak götürebileceğim fotoğraf olmaması kalbimi kırmıştı; her şeyi birden yapamayacağıma göre, yine ilgi alanımda kalan doğaya yönlenmiştim ben de.

Ve bu doğa turlarının sonunda, başında da olduğu gibi limanda oyalanacak zaman kalmıştı biraz. Bir milden uzun bir “zipline”ın varlığı, su sporları yapma fırsatının olduğu ve bir kaç da restoran dikkatimi çekti yürürken.

“Daha önce denk gelmediğim şekilde uzun ve deniz seviyesinden epey yüksekte kurulu bir düzenekten inerek adım atıyoruz karaya” demiştim ya, onu algılama fırsatı da oldu; gelgit. İskeleye uzanan kütük ayaklardaki nem ve üzerindeki yeşillikler de ayrı ipucu veriyorladı bu doğa olayı hakkında.

Gemiden çıkış düzeneği; “Icy Strait Point”, Alaska

Nemli, yeşermiş kütükler; “Icy Strait Point”, Alaska

Liman; “Icy Strait Point”, Alaska

Huzurlu, sakin sahilde dolandım biraz da; doğa ile uyumlu birkaç yapı, banklar, kütükten oturma yerleri… Bıraksalar bir kaç gün kalabilirim diye geçirdim içimden. Ama dediğim gibi, her zamankinden daha az kalıyorduk bu limanda, bu “Buzlu Boğaz Noktası”nda…

Doğal ortamlarında kambur balinaları görmüş, eğer bir şov değilse, yaşam alanlarına gösterilen saygıya şahitlik etmiştim. Dünyada ayı yoğunluğunun en fazla olduğu adayı da kaplayan, ve ayrıca dünyanın en büyük ılımlı yağmur ormanı olan Tongass milli parkında oksijen solumuş, yürüyüş yapmış, orman meyvelerini tatmış ve yeni bilgilerle donanmıştım. Nehirde somon yakalayıp yiyen ayıları görme, yerlilerin kültürlerine şahitlik etme fırsatını ise geride bırakmıştım. Dediğim gibi, hepsini birden yapabilecek zaman yoktu ve ben bir şeyleri tercih etmenin, başka bir şeylerden vazgeçmek olduğunu zaten çoktan öğrenmiştim. Yapabildiklerimi içime sindirerek, yapamadıklarımı kalbime gömerek gelmişti ayrılma vakti…

Bir sonraki limanımız Ketchikan. “Alaska’nın ilk şehri” demişler, “somon başkenti” demişler; bakalım neler görüp, neler yaşayacağız, neler hissedeceğiz... Ketchikan’da buluşmak, oradan da Alaska’ya veda etmek üzere, şimdilik hoşçakalın. Ve hep sevgiyle kalın… 

*

Bundan önceki Alaska yazılarım sırasıyla;

1- ALASKA YOLCUSU KALMASIN; İLK DURAĞIMIZ ANCHORAGE için, lütfen tıklayın

2- ALASKA; ANCHORAGE’DAN SEWARD’A için lütfen tıklayın

3- ALASKA GEMİ TURUNA BAŞLARKEN… HUBBARD BUZULU VE BAŞKENT JUNEAU için lütfen tıklayın

4- ALASKA’DA ALTINA HÜCUM; SKAGWAY’DEN YUKON TOPRAKLARINA için lütfen tıklayın


09 Şubat, 2022

ALASKA’DA ALTINA HÜCUM; SKAGWAY’DEN YUKON TOPRAKLARINA…

 

Gemi ile Güneydoğu Alaska turumuzun üçüncü günü. İlk gün Kuzey Amerika’nın en büyük buzullarından olan Hubbard Buzulu’nu görmüş, ikinci gün başkent Juneau’da demirlemiştik. Ben Juneau’daki günümü eski usul tasla altın arama, Alaska yemekleri hakkında fikir edindiğim ızgara somon ziyafeti, başkentin sırtını dayadığı Roberts Dağı ve sunduklarıyla değerlendirmiştim, ki orada izlediğim Güneydoğu Alaska yerlilerini anlatan “Gün ışığını görmek” adlı belgesel çok etkilemişti beni. Bugün Skagway’deyiz.

Yine gün boyu kalacağımız bir yerleşim, Skagway. Çok küçük bir yer aslında; normalde bin civarında iken nüfusu, yazları yirmi dört bini buluyormuş. Yazın nüfusu arttıran da gezi gemilerin yolcuları imiş, bizim gibi… Ne özelliği var derseniz, “geçmişi” derim. Evet, en büyük özelliği geçmişi!

Altına Hücum”u duymuşuzdur çoğumuz. “Altına hücum” deyince, benim aklıma hep “California” gelir, bir tek onu bilirdim. “Klondike Altına Hücum” göçünü ise burada duydum, bu vesileyle öğrendim.

Hadi, tarihin sayfalarını karıştıralım biraz!

Klondike, Kanada’nın Kuzeybatı toprakları olan Yukon’da, sadece yerlilerin yaşadığı bir yer zamanında. 1896’da altın bulunması, bu haberin de Seattle ve San Francisco’ya ulaşması ile başlıyor herşey! Klondike’da altın arama, bulma ve zengin olma hayalindeki insanlar, doğal limanı da olan Skagway’e denizden ulaşmaya başlıyorlar. Skagway de yine sadece yerlilerin yaşadığı bir yer o ana kadar. Ancak, güneyden gelen yüz bin kadar altın arayıcısını ağırlamak, büyük kitlelere ev sahipliği yapmak durumunda kalıyor. Ve o zaman kuruluyor, büyüyor, gelişiyor şehir…

Altın arayıcıları için buraya kadar gelmek nispeten kolay. Ama ya sonrası…? Öyle yakın da değil Klondike, kabaca 600 mil uzaklıkta. “California” iklimi de değil üstelik; Alaska ve Kanada soğuğu. Bir de kıyı dağlarının aşılması gerekiyor öncelikle…

Kıyı dağlarını aşmak için iki geçit var, o döneme kadar sadece yerlilerin bildiği ve kullandığı: Birisi 33 mil uzunluğundaki Chilkoot  geçiti (“Chilkoot trail”), diğeri 40 mil uzunluğundaki Beyaz Geçit (“White Pass trail”). Bunlardan birisini kullanmak zorunda altın arayıcıları; öncelikle düzlüğe, Kanada’nın “British Columbia” (BC) eyaletindeki Bennett’e ulaşmak için. Çok uzun ve zorlu bir yolculuk olacağını bilen, kıtlığa sebebiyet vermek istemeyen Kanada hükümetinin şartları var; her altın arayıcısı, gerekli malzemelerin yanı sıra, bir yıllık erzağını da getirmek zorunda yanında. Bu, parti parti taşıyarak, bir tonluk yükle dağları aşmak anlamına geliyor altın arayıcıları için, hem de zalim kış koşullarında…

Chilkoot geçidi, 1898 (İnternetten alıntı)

Kanada’nın BC eyaletindeki Bennett’e geliniyor bu zorlu yollardan. Kış Bennett’te geçiriliyor; sallar- kayıklar inşa ediliyor. Mayıs sonu karlar eriyip, buzlar çözülünce Bennett gölü üzerinde seyrederek Yukon nehrine çıkılıyor ve nehir yoluyla ulaşılıyor kuzeydeki altın yataklarına, yaklaşık 550 millik yolculukla... 

Baştan itibaren dokuz ay sürüyor yolculuk, hayatta kalabilen ve bitirebilenler için, tabii. Yüz bin kişiden ne kadarı tamamlayabiliyor dersiniz? Otuz- kırk bini. Peki, “Ne kadarı altın bulmuş” desem…? Sadece dört bini. Buralara ulaşabilmek, neredeyse iki metre derinliğe kadar donmuş toprağı deşmek ve düzensiz yerleşmiş altını bulmak sanıldığı kadar kolay olmuyor yani...

Evet. Her şeylerini geride bırakıp gelmiş, her şeyi de göze almış bu insanlar için fiziksel koşullar zalim, iklim zalim... Bir de birbirlerine rakip ve birbirlerine zalim olmuşlar üstelik!

1899’da Batı Alaska’da Nome’de altın bulunması ile de, o tarafa kayıyor ilgi. Ve 1896-1899 yılları arasındaki bu dönem, Dünyadaki en büyük altına hücum göçlerinden sonuncusu olarak geçiyor tarihe…

*

Evet, Klondike altına hücum göçünün başladığı yerde, Skagway’deyiz. Gemiden iner inmez, dağların eteğinde olduğumuzu fark ediyorum. Yamaçlarda birçok logo görmek mümkün; buraya gelen gemi şirketlerinin anı olarak bıraktıkları izler bunlar. Biraz ilerleyince Skagway’i, Alaska’yı tanıtan panolar, limana gelen turistleri ağırlamaya hazır restoranları görüyorum.

Skagway Limanı, Alaska

Limana gelen gemi şirketlerinin logoları; Skagway, Alaska

Skagway Limanı, Alaska

Skagway Limanı, Alaska

Skagway Limanı, Alaska

*

Yamaçlarla, deniz arasında kalan ince bir yolla varılıyor Skagway merkezine, sadece on dakikalık bir yürüme ile. Yerleşim yerini gezmeyi sonraya bırakıyorum, zira bugünkü gezimizin başlama saati yaklaşıyor. Ne mi yapacağız? Altına hücum döneminde yapılmış demiryolu üzerinden nostaljik buharlı trenle, Kanada'nın Yukon toprakları yönüne bir yolculuk…

“E madem demiryolu vardı, ne diye zorlu dağları aşmak zorunda kaldı o insanlar?” diyebilirsiniz. O zaman demiryolunun yapılış hikayesine bakalım:

Chilkoot geçiti veya Beyaz geçit’in ne kadar zorlu olduğu malum. Bir İngiliz yatırımcı (William Close), dağlık bölgeye demiryolu yapılması fikrini ortaya atıyor, 1898’de. Üç yatırımcı arkadaşı, araştırmaları sonucu bunun imkansız olduğunu dile getiriyorlar. Ancak İrlanda asıllı Kanadalı bir demiryolu müteahhiti (Mike Heney), yatırımcıları ikna eden kişi oluyor. Dört İngiliz yatırımcının on milyon dolar desteği, 450 tonluk patlayıcı ve 26 aylık çalışma ile inşaat tamamlanıyor. Kimler mi çalışıyor inşatta? Kanada hükümetine 500 dolar maden arama avansı vermek durumunda olan altın arayıcıları. On binlerce kişi çalışıyor yani, dönüşümlü olarak. Zamanının mühendislik harikası olarak tanımlanan demiryolu 1901’de tamamlanıyor. Ancak tamamlandığında Altına Hücum dönemi de çoktan bitmiş oluyor.

Beyaz Geçit’e paralel olarak yapıldığı ve Yukon topraklarına uzandığı için “Beyaz Geçit ve Yukon Rotası”  anlamına gelen “White Pass and Yukon Route”, kısaca “WP&YR” deniyor bu hatta. Alaska’daki ilk demiryolu. Altına  hücum dönemi bitmiş olsa da, 1982 yılına kadar kullanılıyor; Whitehorse’a navlun, yakıt, ulaşım sağlıyor, birkaç madene hizmet veriyor. Güney Klondike otoyolunun açılması, büyük madenlerden sonuncusunun da kapanması ile bir dönem işlevselliğini yitiriyor. 1988’den itibaren ise, sadece turistlere yönelik, muhteşem manzaralar vaad eden nostaljik turlar başlatılıyor, birazdan bizim yapacağımız gibi…

*

Çok uzak değil, hatta yürüme mesafesinde trene bineceğimiz yer, ancak bir otobüsle götürülüyoruz limandan topluca, pasaport kontrollerimiz de yapıldıktan sonra. Malum, ABD’den Kanada topraklarına geçeceğiz.

Bölgedeki göl ve nehirlerin adları verilmiş her bir vagona. Bunlardan “Emerald” (Zümrüt) en eski olan ve halen kullanılanı. Bulunduğumuz vagonun içini inceleyerek başlıyoruz geziye. Vagonun içindeki soba dikkatimizi çekiyor en çok.

WP&YR; Skagway, Alaska

Nostaljik buharlı tren; Skagway, Alaska


WP&YR, Nostaljik buharlı tren vagonu; Skagway, Alaska

WP&YR, tren vagonunun içi; Skagway, Alaska

WP&YR, vagondaki soba; Skagway, Alaska

Oturduğum yerden ve camın arkasından değil de, çıplak gözle etrafı görebilmek, havayı soluyabilmek, yer yer fotoğraf ve kısa film çekebilmek amacıyla, vagonun önündeki açık alana çıkıyorum. Konuyla ve içinde bulunduğumuz durumla hiç mi hiç ilgisi olmasa da,  bacadan çıkan duman “kara tren” türküsünü doluyor beynime; kafamda türküyü döndüre döndüre ve yüzümün- gözümün kurum içinde kaldığını bir süre sonra fark ederek geçiriyorum zamanı…

WP&YR (Kara tren!); Skagway, Alaska

Kanada sınırına kadar bir tırmanma yolculuğu bu; malum, dağları aşmaktı tren yolunun yapılış amacı.  Tongass milli parkının içinden geçiyoruz, ki Güneydoğu Alaska’nın büyük kısmını kaplayan, tüm Güneydoğu Alaska gezimiz boyunca içinde olduğumuz orman bu. Bir buzul nehri olan, on beş mil uzunluğundaki Skagway nehrinin akışına şahitlik ediyoruz bir yerlerde... 

Tongass Milli Parkı; Skagway, Alaska

Tongass Milli Parkı; Skagway, Alaska

Skagway nehri, Alaska

Yamaçlardaki Mavi Bina’nın, ABD’nin Alaska’daki gümrük binası olduğunu öğreniyoruz rehberimizden. Demiryolu yapımında, yük beygirleri ile birlikte ölen iki işçinin mezarını gösteren siyah bir haç dikkati çekiyor uçuruma doğru. Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi, burada da var Gelin tülü şelaleleri… 

Bir viyadüğün üzerinde kırık ve  şu anda kullanılmayan, ama 1901-1969 yılları arasında kullanılmış Çelik köprüyü görüyor, onca yıl nasıl ayakta kalmış olduğuna şaşıyor, üzerinden geçmek durumunda olmadığımıza şükrediyorum.

Kırılmış Çelik Köprü; Skagway, Alaska

Bu arada üzerinde seyahat ettiğimiz demiryolunun bir özelliğinin de, iki ray arasındaki mesafe olduğunu öğreniyorum. Normalde 143 cm olması gerekirken, 91 cm olarak  yapılmış burada. Sadece dar geçitler nedeniyle ya da ekonomik olduğu için değil, dağlık yapıda keskin dönüşlere fırsat verdiği için de tercih edilmiş bu durum.

Ve yer yer uçurum kenarındaki incecik yollara döşenmiş raylar üzerinde, yer yer viyadükler, yer yer de tüneller aşarak ilerliyoruz. Manzara gerçekten vaad edildiği gibi…

WP&YR, Tünele girerken; Skagway, Alaska

WP&YR; Skagway, Alaska

Vardığımız zirve “Beyaz Geçit Zirvesi” (“White Pass Summit”); deniz seviyesinden 873 metre yükseklikte. ABD- Kanada sınırı; ABD’nin Alaska eyaleti ile Kanada’nin BC eyaleti arasındaki sınır.  Hemen yakınında beş bayrak; ABD, Alaska, Kanada, BC ve Yukon bayrakları… Ve yanda da bir kulübe.  Hani demiştim ya, Kanada hükümeti altın arayıcılardan bir yıllık erzak getirmelerini istiyordu diye, işte kontrol noktası burası; görevli polislerin altın arayıcılarına el sallayarak uğurladıkları yer aynı zamanda…

Beyaz Geçit Zirvesi; ABD- Kanada sınırı

Beyaz Geçit Zirvesi; ABD- Kanada sınırı

Zirveden sonra değişiyor manzara; yine güzel, ama farklı bir güzel oluyor. Dağlar ve tırmanış bitti, düzlükteyiz.  Dağlar sadece fonda. Bol bol akarsu, göller, su birikintileri, yeşillik, kaya parçaları… Kısa süre sonra Fraser’a geliyoruz; hemen yanımızda Fraser gölü. Birkaç bina görüyoruz uzakta. Toplam otuz kişinin bulunduğunu öğrendiğimiz, Kanada Gümrük binaları bunlar.

Fraser gölü; BC; Kanada

Ve bir şampanya patlatılıyor Fraser gölü kıyısında; bu yolculuğa katılmamız, zirveye erişmemiz şerefine bu şampanya. Başardığımız birşey yok aslında; sadece bu turu yapmayı tercih etmiş ve bilet almıştık. Sonra da güzel manzaralar eşliğinde, bilgilene bilgilene oturduk geldik; ben daha çok ayaktaydım tabii. Ama şirketin bir hoşluğuydu işte! Bir de zirveye çıkan herkese birer “Zirve anısı” verildi. Minik bir zarf içinde gayet şık hazırlanmış bir kart; ön yüzünde dağları aşan trenimizin kuşbakışı görüntüsü, açınca sol yüzde kısa bir bilgilendirme, sağ yüzde ise “Zirve Kulübü”nün üyesi olduğumuzu bildiren, üyelik numaramızı içeren ve altını çağrıştıran ince metal bir plaka. Bu rivayete göre bu kulübün 72,564’üncü üyesiyim!

WP&YR, Zirve kutlaması; Fraser, BC, Kanada

WP&YR, Zirve anısı

WP&YR, Zirve anısı

Güzel manzaralar eşliğinde biraz daha yol alıp, geri dönüş hareketine başlıyoruz Bennett’e varmadan. Hani şu altın arayıcılarının 1898-1899 kışını geçirip, derme-çatma sal ve kayıklarını yaptıkları, sonra da göl üzerinde seyredip Yukon nehriyle kuzeye, altın yataklarına doğru yola çıktıkları Bennett’e…

Ve Kanada’nın BC eyaletinde Yukon sınırına yakın, yerleşim yerlerine uzak topraklarda doğanın sunduklarını biraz daha izliyoruz dönmeden. Dönüş için kısa bir yerde çift ray oluyor, ama aslında gidiş- dönüş aynı raylar üzerinden; toplamda 52 millik bir yol, yavaş yavaş ve dört saatte kat ettiğimiz…

Kanada topraklarında ilerlerken; "British Columbia" eyaleti

Kanada toprakları, "British Columbia"

Kanada toprakları, "British Columbia"

Kanada toprakları, "British Columbia"

Kanada toprakları, "British Columbia"

Kanada toprakları, "British Columbia"

Kanada toprakları, "British Columbia"

Kanada toprakları, "British Columbia"

Kanada toprakları, "British Columbia"

WP&YR, Skagway'e dönerken, Alaska

*

Yolculuk bitiyor ve geliyorum şehir merkezine. Tamamen turistik, turistlere yönelik. Alışveriş meraklısı değilseniz, yapacak pek bir şey yok. Bir hediyelik eşya dükkanına giriyorum ve elimdeki broşürde olmayan, rehberimizin anlattığı ama benim kaçırmış olduğum bilgileri tamamlamak, kafamdaki boşlukları doldurmak amacıyla bir kitapçık satın alıyorum. Sonrasında eve dönüp internetten araştırdıklarım, izlediğim film ve belgesellerle de tamamlanıyor hikayem.

Skagway merkezi, Alaska

Skagway merkezi, Alaska

*

Altına hücum döneminde kuruluyor ve kalkınıyor Skagway demiştim. Bir de Klondike civarında bir yerleşim gelişiyor; “Dawson City”. Duymuşluğum vardı, ancak ABD’de bir kovboy kasabası gibi kalmış aklımda; oysa Kanada’da, Klondike altın yataklarının hemen yanında, tıpkı Skagway gibi Altına hücum döneminde gelişmiş bir yer orası da.

Altına hücumda zengin olmak istiyorsan, kürek sat” diyenler oluyormuş başlangıçta, espriyle karışık. Ancak bunu söylerken bile, bu kadar çok altın arayıcısının olacağı tahmin edilmiyormuş. Ve evet, altın arayanlar değil ama ikmal sağlayanlar, garantili kazananlar olmuş bu dönemde. Dawson City’de ev yapımında kullanılacak keresteler için fabrika kurmayı akıl eden kişi olmuş zengin. Bir rivayete göre, bir başka zengin ise, “Klondike Kate”. Dawson City’de dansçı, sohbeti de muhteşem; altın arayıcılarının gece eğlencelerinde altın külçeleri karşılığında yaptığı muhabbetle ulaşmış zenginliğe…

Amerikalı yazar Jack London’ı bilirsiniz; 1876- 1916 yılları arasında yaşamış. Fakirlik içinde geçen çocukluk, henüz yirmi bir yaş; bir umut, o da Klondike göçüne katılanlardan... Altın bulmuş mu? Hayır. Ama buradaki deneyimlerinden aldığı ilhamla yazdığı hikaye ve romanlarıyla, Dünya çapında tanınan bir yazar olmuş. Ve yazarlıktan zengin olan nadir insanlardan. Ama ne yazık ki, o da birçok altın arayıcısı gibi, Klondike döneminde oluşan beslenme bozukluğu, ciddi C vitamini eksikliği ile iskorbüt hastalığına yakalanmış. İlerleyen dönemlerde süregiden başka hastalıklar ve sıkıntılar ile, kırk gibi genç bir yaşta veda etmiş hayata.

Altına hücum dönemi bitince bir hayalet şehre dönüşmüş Dawson City, ancak bugün çok az nüfusuyla dahi ev sahipliği yapmakta Jack London müzesine. Skagway ise, 1898’de başlayan demiryolu inşaatı sayesinde kurtulmuş hayalet şehir olmaktan, hatta şehir olmuş 1900 yılında. 2007’de bu statüsünü kaybetse de, Alaska’nın ilk birinci sınıf ilçesi ünvanını almış, ne anlama geliyorsa…

*

Evet, bazen bir, bazen iki tur alırız demirlediğimiz her limanda; bize sunulanlara, ilgimize ve vaktimize göre. Bu sefer Skagway’de, zamanının mühendislik harikası olarak nitelendirilen demiryolu üzerinden, nostaljik buharlı trenle Kanada’nın Yukon toprakları yönüne bir yolculuk ve Klondike Altına Hücum Göçü’nü anlamak varmış kısmetimde, ve kısmetinizde...

Yarın ise çok farklı bir limanda demirleyeceğiz; altın yok artık, altının izini sürmek de! Doğa var, sadece doğa! Daha kısa bir adı olmadığı için üzgünüm ama, “Icy Strait Point”de olacağız; orada da buluşmak ve birlikte doğanın tadını çıkarmak üzere, şimdilik sizi Skagway’den Yukon topraklarına doğru WP&YR hattında çektiğim acemi/amatör çok kısa filmimle baş başa bırakıyorum.

Hoşçakalın. Sevgiyle kalın…

(Üzerine tıklayınız)

*

Bundan önceki Alaska yazılarım sırasıyla;

1- ALASKA YOLCUSU KALMASIN; İLK DURAĞIMIZ ANCHORAGE için, lütfen tıklayın

2- ALASKA; ANCHORAGE’DAN SEWARD’A için lütfen tıklayın

3- ALASKA GEMİ TURUNA BAŞLARKEN… HUBBARD BUZULU VE BAŞKENT JUNEAU için lütfen tıklayın

Bundan sonraki Alaska yazılarım sırasıyla;

5- “ICY STRAIT POINT”; ALASKA’DA DOĞANIN PEŞİNDE için lütfen tıklayın