İki bin on iki yılı, Ağustos ayı. Toronto’dayız...
Toronto’ya kadar gelip de, “Dünyanın en yaşanılır şehirlerinden” birisi daha olan Vancouver’ı görmeden dönmek olmayacaktı. Zaman kısıtlı, ama Vancouver görülecekti. Kanada’nın
doğusundan, tam batısına uçulacak yani. Hava yolu ile üç bin kilometreden
fazla, uçuş süresi beş saat. Aynı ülke içindeki bu iki şehir arasındaki saat
farkı ise üç...
Çok
göçmen almış bir şehir Vancouver da, Toronto gibi. Duymuştum, ama kavramış oldum. Yıllar önce de bir gemi
seyahatinde Uzak Doğulu olduğunu ön gördüğüm bir çift ile aynı kahvaltı masasına oturma durumum
olmuştu. Tayvan'da altı ay yaşamışlığım bulunduğundan, “Nerelisiniz?” diye
sormuştum, muhabbeti başlatmak amaçlı. Aldığım yanıt “Kanada” olunca da, o
muhabbet orada bitmişti!
Dört gün kalacaktık Vancouver’da. Hava alanından on doları bile
bulmayan bir farkla taksi yerine limuzin ile otele gelmemiz sırasında çok
eğlendik. Geniş bir alana yayılmıştı ama,
çok güzel göründü gözüme şehir.
İlk iki gün şehir içinde geçse de, üç ve dördüncü günler doğayı yaşadık doya doya. Buyurun, size de yaşatmak istiyorum hepsini, sırayla...
*
İLK GÜN, daha önce planlandığı gibi, dünyanın
saygın üniversitelerinden birisi olan UBC'yi
(University of British Columbia-
British Columbia Üniversitesi) ziyaret ederek başladık gezimize. Ortaöğrenim öğrencisi iki
çocuğunuz olur, onlar da okumak için Kanada’yı gözlerine kestirirseler, evet; bu
seçenek de giriyor işin içine.
En iyi üniversiteler arasında
ilk kırka giren bir üniversite UBC; lisans ve lisansüstü toplam elli bine yakın
öğrencisi var. Üniversitenin Vancouver
kampüsü, şehrin batısında, bir yarımada üzerinde yer almakta; şehir merkezinden
kabaca yarım saat uzaklıkta, şehirden tamamen kopuk.
Öğrenci adayları ve aileleri için
gerçekleştirilen tanıtım toplantısına katıldık önce, konferans salonunda. Daha
sonra ise okulu gezdik, bir öğrenci rehberliğinde. Bu, Kuzey Amerika’daki ilk
rehberli üniversite turum idi. Daha sonraki yıllarda da farklı şehirlerde üniversite
turlarına katılınca anladım ki, rehberiniz hep orada okuyan bir öğrenci oluyor.
Belli bir zaman dilimi içinde sizi gezdiriyor, üniversiteyi anlatıyor ve
bildiği kadarıyla sorularınızı yanıtlıyor.
İki saat içinde botanik parkını, yatakhane,
kütüphane, derslikler, sosyal tesisler dahil bir çok binasını görmüş olduk kampüsün;
hem de deniz havası soluyarak, yemyeşil bir ortamda yürüyüş yaparak… Kampüs
içinde yer alan, okulu ve Vancouver’ı bilen herkesce önerilen o ünlü Antropoloji Müzesini gezmeye ise
fırsatımız olmadı.
UBC; Vancouver, Kanada
|
UBC; Vancouver, Kanada
|
UBC Kütüphanesi (çatısı kitap cildine benzetilmiş); Vancouver, Kanada
|
*
Üniversite ziyareti sonrası otelimize
döndük. Bir iki soluklandık, etrafı
keşfe çıktık sonrasında.
Otelimiz
“Vancouver Marriott Pinnacle Downtown
Hotel”, çok merkezi bir konumda. Birkaç yüz metre yokuş aşağı yürüyerek
deniz kıyısına varıyorsunuz. İçinde bulunduğumuz ortam düzgün yapıları ile çok
modern görüntüde. Deniz görüntüsünün bitiminde ise yemyeşil dağlar, güzel bir
doğa, mis gibi de bir hava…
Biraz yürüyünce Olimpiyat meşalesine rastladık. Evet, 2010 yılında Kış
olimpiyalarına ev sahipliği yapmış olan Vancouver’ın Olimpiyat meşalesi bu.
Olimpiyat meşalesi; Vancouver, Kanada
|
Meşalenin
sağında ise Vancouver’ın en dikkat çekici yapılarından birisi olan “Canada Place” yer alıyordu. Canada
Place, dışarıdan ve uzaktan bakıldığında, brandaları
ile deniz kıyısında bir yelkenliyi andıran büyükçe bir yapı. “Vancouver
Kongre Merkezi”, “Pan Pacific Vancouver Otel” ve “Vancouver Dünya Ticaret Merkezi”ni
barındırıyormuş bünyesinde. Ayrıca bölgedeki “cruise” gemilerinin de ana
terminali imiş burası. Nereye mi gidiyor gemiler? “Alaska”ya… Ya da Hawaii’ye…
Mevsimine göre…
“Canada Place”; Vancouver, Kanada |
Denizi solumuza alıp biraz ilerleyince,
istasyon binasını gördük. “Waterfront”
istasyonu. Farklı fonksiyonları da var mı bilmiyorum ama, “sky train”, yani “gökyüzü treni” istasyonu olduğunu biliyorum burasının. Expo ’86 ‘da
verilmiş bu isim; ilk hat, yerden yükseltilmiş ray sistemi ile olduğu için. Aslında, hem yerin altında, hem de üzerinde
olmak üzere işleyen bir metro sistemi bu; sürücüsüz, yani tam otomatik.
Vancouver çevresinde geniş bir alana ulaşan bir ağ. 2016 yılında eklenen yeni bir hat ile 80 km.
ye ulaşmış uzunluğu. Şu anda Kanada’nın en uzun hızlı transit sistemi; Dünyanın
ise “En uzun tam otomatik ulaşım sistemi”
ünvanını almış durumda…
Biraz
daha yürüyünce, şehrin turistik bölgelerinden birisi olan Gastown’a ulaşmak
mümkün. Ama biz Gastown’a gitmeyi ertesi güne bırakarak, geri yürüdük.
Yine
otele yakın bir yerlerde, denizde konuçlanmış küçük uçaklar dikkati çekiyordu.
Hatta eşim, takip eden günlerde de gitti-geldi, bunları izledi. Deniz uçakları bunlar; denizden
havalanıyor, yine denize iniyor. Vancouver gibi etrafı denizle çevrili, geniş
alana yayılmış bir şehirde iyi bir ulaşım alternatifi; hem şehir içinde, hem de
çevre illere hizmet veriyor.
Deniz uçakları; Vancouver, Kanada |
Bu bölgede bol bol da yürünecek yer var. Biraz
daha yürüdük, ama sabah erken kalkmış, günü de biraz uzun yaşamış olmanın verdiği
yorgunluk ile erkenden uyuduk.
*
İKİNCİ GÜN, programda Şehir içi turu vardı. Bir aile klasiğimiz olan Hop-on Hop-off otobüs
turu aldık. Şehrin genel bir havasını koklayıp, bir gün önce gezmediğimiz, otele
de pek uzak olmayan Gastown’da inecektik sadece.
“Canada
Place”den kalkan otobüsümüze bindik. “Stanley
Park”a uğradık başlangıçta. Stanley Park, şehrin dibinde, bir yarımadanın
tamamını kaplayan bir park. Bizim planlamamızda burada inip-gezmek yoktu ama,
bir bölümünde Totem direklerinin bir
çok fotoğrafa poz vermiş olduklarını gördüm sonradan. Akvaryum da barındırmakta
bünyesinde; “Vancouver Aquarium”.
İki kilometrelik yolu ile minyatür tren,
ya da fayton ile gezme seçenekleri
var turistlere. “Vancouver Seawall”
diyorlar, yarımadanın kıyısındaki yürüyüş yolu da pek cazip doğrusu; ister
turistlere, ister şehirde yaşayanlara… Üstelik sadece yürüyüş değil, bisiklet
kullananlara ve paten yapanlara da…
Dediğim
gibi, amacımız sadece Gastown’da inmekti. “Granville adası” (Granville island) durağına
geldiğimizde, şoförümüz tarafından burada ücretsiz rehberlik hizmeti verildiği, mutlaka da görmemiz gerektiği
söylendi. Biz de birşeyler kaçırmayalım diye, ani bir kararla attık kendimizi
otobüsten dışarı.
Genç bir kız idi bize rehberlik yapan,
üniversite öğrencisi. Aslında resmi bir ücreti olmasa da bahşiş ile çalışarak, harçlığını
çıkarıyor. Güzel bir iş. Ancaak… Bu kadar mı konuşulur ?! Biliyorum, amacı
işini en iyi şekilde yapmaktı ama; yürümekten ayrı yorulduk, sıcaktan ayrı, bir
de bir türlü bitmeyen detaylardan. Gerçekten ilgimi çekmeyen konularda esir alınmış
gibi hissettim kendimi. Oğlum, arkadaşıyla buluşmaya gitmiş, kendisini tesadüfen
de olsa kurtarmıştı; eşim, kızım ve ben ise resmen esir alınmıştık. Kaçsak
nereye? Tam kaybolmuş durumdayız. Planlanan süre dolacak, yürüyüş turu bitecek,
rehberimiz de bizi otobüsün alacağı noktaya bırakacak ki huzur bulalım… İnanamadım
ama bitti. Tabii aklımda da kaldı bir şeyler. Denizin üzerine kazık çakılarak
yapılmış evler dikkat çekici idi; “float
house” (yüzen ev) diyorlar, muhtemelen arsa vergisinden muaf. Ayrıca Sanat bölgesi imiş burası; Güzel Sanatlar
Müzesi ve Emily Carr Sanat ve
Tasarım Üniversitesine ev sahipliği yapıyor. Halk pazarı (“Public Market”) pek popüler. “Granville Street Bridge” ile de şehre
bağlanıyor ada…
“Float house”, Granville island, Vancouver, Kanada |
Granville island; Vancouver, Kanada |
*
İndiğimiz bir sonraki durak planlandığı
gibi Gastown oldu.
Gastown, Vancouver’ın ilk şehir merkezi. Çiçeklerle bezeli,
şirin, Avrupai. Kafeler, restoranlar, hediyelik eşya dükkanları ile turistik
bir bölge. Kurucusu olan ve buraya adını veren “Gassy Jack” (Gazlı Jack) heykeli var bir kenarda. Gassy Jack,
aslında denizci imiş; buharlı gemi kaptanı. 1867’de bölgedeki ilk barı da açan
kişi.
“Gassy Jack” heykeli, Gastown, Vancouver, Kanada
|
Buharlı
bir de saat var Gastown’da; “Steam Clock”.
Buharlı ısıtma sisteminin bir parçası olarak, 1977’de yapılmış; kışın sokakta
uyuyakalan insanları uyarma amaçlı. Belli aralıklarla buhar çıkararak ötüyor
zira. Şimdilerde ise buranın sembolü olmuş, pek de ilgisini çekiyor
turistlerin.
Buharlı saat, Gastown, Vancouver, Kanada
|
Bir de
güzel restoran keşfettik; “The Old Spaghetti Factory”. Eşim, kızım ve ben, oğlumuzun
kulaklarını çınlatarak yedik yemeğimizi. Geze geze döndük otelimize sonrasında…
*
ÜÇÜNCÜ
GÜN, sıra doğayı yaşamaya gelmişti. Okuyup araştırdıklarımdan, doğada
yapılması gereken çok şey olduğunu fark etmiştim Vancouver’da. Tesadüf bu ya,
oğlum da bir gün önce arkadaşı ile buluştuğunda benim planlağım yerlere, hatta
fazlasına gitmişti. Pratik ulaşım yollarını da öğrenmişti üstelik.
Kuzey Vancouver’da idi gideceğimiz yerler, ama gözünüzü korkutmasın, hiç de uzak değil şehir merkezine buralar. “Lions Gate” köprüsü bağlıyor şehri Kuzey ve Batı Vancouver’a; 1938’de açılmış bir asma köprü bu. Otobüse biniş yerimiz ise yine “Canada Place”.
Lions Gate köprüsü, Vancouver, Kanada |
*
İlk
ziyaret yerimiz Capilano Asma Köprüsü ve
Parkı (“Capilano Suspension Bridge and Park”) oldu. Sakın es geçmeyin! Vancouver’da yapılacak işler arasında birinci
sırada olmalı bence burası, çok iddialıyım. Günde ortalama 2200, yılda ise
800 bin ziyaretçisi varmış zaten. O kadar geniş bir alan ki, hiç fark
etmiyorsunuz yoğunluğu.
Hemen girişte Totemler karşılıyor sizi. Yeşil bir ortamda, mis gibi bir havada çoğu
rengarenk totemler. Fotoğraf çekmek için de pek hoş doğrusu. Ayrıca geçmiş
yıllara ait siyah-beyaz fotoğraflar; buranın tarihi, sahipleri ile ilgili
fotoğraflar. Bu “sahip” olayı ilgimi çekti biraz; bana göre “milli park” kıvamındaki böyle bir ortamın
özel mülkiyet olması ilginçti. Birkaç el değiştirmiş; hatta gördüğümüz
totemler de 1935 yılında, o bölgedeki yerliler tarafından yapılmış, parkın o
zamanki yeni sahibinin teşviki ile.
Totemler, Capilano Suspension Bridge Park’ın girişi; Vancouver, Kanada
|
"Capilano Suspension Bridge Park"; Vancouver, Kanada
|
"Capilano Suspension Bridge Park", Vancouver, Kanada |
"Capilano Suspension Bridge Park", Vancouver, Kanada |
"Capilano Suspension Bridge Park", Vancouver, Kanada |
Tertemiz
bir havada eski fotoğraflar, tarih bilgileri, totemler, kendi fotoğraf
çekmelerimiz ile keyifli bir başlangıç yapmıştık. Sıra gelmişti hemen oracıktaki,
parka da adını veren ünlü asma köprünün üzerinden yürümeye.
“Capilano Asma Köprüsü”, “Capilano”
nehri üzerinde, nehir tabanından 70 metre yükseklikte, 170 metre uzunluğunda, basit
bir asma köprü. 1880 yılında bir İskoç inşaat mühendisi tarafından yapılmış ilk
defa; 1903’de kablo ile sağlamlaştırılmış. 1956’da ise tamamen yeniden inşa
edilmiş. Müthiş bir doğanın içinde, o
ince-uzun, yürürken sallanan, her an dengenizi kaybetmekten korktuğunuz, geçişi
pek heyecanlı, bir o kadar da keyifli bir asma köprü bu.
“Capilano Suspension Bridge”; Vancouver, Kanada
|
Karşıya geçtiğimizde ise katlanarak
artan bir güzellik. “Ilıman yağmur
ormanı” burası, benim de ilk yağmur ormanı deneyimim. Ne diyeyim; Bir doğa
harikası.
“Cliff
walk” orijinal adıyla, 2011 yılında hizmete giren “uçurum yürüyüşü” yaptık. Tabii
ki uçurum kenarında ve başı boş değilsiniz. Kenarları korunaklı, insan yapımı
ince bir yoldan yürüyor, güzelliğe ayrıca kuşbakışı şahitlik ediyorsunuz.
“Treetops adventure” var ayrıca. Yerden yüksekte, köknar ağaçlarının
arasına yapılmış yaya köprüleri üzerinde
yürümek, bu da.
Eh, yerde de yürüyüş var tabii ki, hem
de bol bol.
Uçurum yürüyüşü (“Cliff walk”), Capilano Asma Köprüsü Parkı; Vancouver, Kanada |
“Treetops adventure”, Capilano Asma Köprüsü Parkı; Vancouver, Kanada |
Capilano Asma Köprüsü Parkı; Vancouver, Kanada
|
Capilano asma köprüsü parkı; Vancouver, Kanada
|
Capilano asma köprüsü parkı; Vancouver, Kanada
|
Bu
müthiş doğanın yanı sıra, beni en çok etkileyen tabelalar oldu. Çeşit çeşit bilgilendirici
tabelalar var etrafta; çok sempatik, dikkat çekici. Hele çocuklara yönelik eğlenerek-öğreten, bilinçlendiren
tabelalar pek hoştu doğrusu. Belli ki okul gezileri oluyor ve doğaya
saygıyı yerinde, yaşayarak öğreniyor çocuklar.
Eğitici Tabelalar, Capilano Asma Köprüsü Parkı; Vancouver, Kanada |
Eğitici Tabelalar, Capilano Asma Köprüsü Parkı; Vancouver, Kanada |
Somonlar hem tatlı, hem tuzlu suda yaşarlarmış.
Yumurtlayacakları zaman denizden akarsulara göç eder, yumurtalarını uygun
akarsu yataklarına bırakırlarmış. Burada döllenen yumurtalardan çıkan yavrular,
bir dönem sonra denize göç eder, yaşamlarına orada devam ederlermiş. Ne zaman
ki yumurtlama zamanı gelir, tekrar doğdukları yere döner, yumurtlar ve çoğu orada-doğdukları
yerde ölürmüş. Bu gezi vesilesi ile öğrendiğim bir bilgi olmuştu bu. Zira
somonlara ev sahipliği yapıyordu buradaki akarsular ve pek de uzak olmayan
okyanus.
Somonların yaşam döngüsü (temsili), Capilano Asma Köprüsü Parkı; Vancouver, Kanada |
Capilano Asma Köprüsü Parkı; Vancouver, Kanada |
Bir de umutlara ev sahipliği yapıyordu
park. Belli bir bölgede toprağın üzerinde, belli bir bölgede akarsu tabanında
birikmiş bozuk paralar... Ne dilekler barındırıyorlardı ardlarında kimbilir?
Capilano Asma Köprüsü Parkı; Vancouver, Kanada
|
Capilano Asma Köprüsü Parkı; Vancouver, Kanada
|
Sanırım, restoran ve hediyelik eşya
dükkanlarının oradaydı; bir de güzel “country music” dinletisinin içine düştük.
Keyfimize keyif kattı bu da.
“Country Music” dinletisi, Capilano Asma Köprüsü Parkı; Vancouver, Kanada
|
*
Bir sonraki ziyaret yerimiz Cleveland Barajı (Cleveland Dam) oldu. Normalde benim planımda yoktu, oğlumun
rehberliğinde geldik buraya. Oldukça da yakın mesafede. Capilano nehrinin üzerine,
1954’de yapılmış bir baraj. Oluşan Capilano gölü hidroelektrik amaçlı kullanılmıyor;
şehrin güneyinin su gereksinimini karşılıyormuş. Uçsuz bucaksız
yeşillik, gölün maviliği, ve peşine yemyeşil dağlar. Müthiş güzel bir doğa
burası da.
Cleveland barajı gölü; Vancouver, Kanada
|
*
Barajın
yakınlarından otobüse binerek, yine pek uzak olmayan Grouse Dağına (Grouse Mountain) geldik. Şehirden de görülen, Kuzey
Vancouver’daki dağlar bunlar; 1200 metre imiş yüksekliği. Kışın kayak merkezi
iken, yazın turistik aktivitelere ev sahipliği yapmakta. Ayıların da doğal
yaşam alanı. Belli bir yüksekliğe kadar,
teleferikle çıkıyorsunuz. Buranın simgesi olarak ağaçtan yontma kocaman bir ayı
heykeli var, teleferikle çıktığınız ilk düzlükte. Çok da şart değil ama, dikenli
teller arkasında hapsolmuş iki tane de ayıcık dolanıyor, canlı canlı görmemiz
için.
Grouse dağına çıkan teleferik; Vancouver, Kanada |
Ayı heykeli, Grouse Dağı; Vancouver, Kanada |
Grouse Dağı; Vancouver, Kanada |
Bu düzlükteki önemli bir aktivite, “Lumberjack show”lar, “oduncu gösterileri” yani. Gün içinde
birkaç performans sergiliyorlar, açık bir alanda. Oturarak keyifle izliyor, hem
de biraz dinlenmiş oluyorsunuz.
Oduncu gösterileri, Grouse Dağı; Vancouver, Kanada
|
Buradan daha da yukarılara çıkmak
isterseniz telesiyejler var. Ayaklarınızı sallandıra sallandıra, temiz havayı
soluya soluya, etrafı seyrede seyrede çıkıyorsunuz yükseklere; hem de dört
kişilik, tüm aile bir arada.
En tepede “Eye of the wind” (Rüzgarın
gözü) adında bir rüzgar tribünü var. Buradaki tesisin elektrik ihtiyacının
%25’ini karşılamaktaymış. “Kuzey Amerika’da bu kadar yükseğe kurulan ilk rüzgar
tribünü” diyorlar. Asansörle ulaşılan bir de gözlem katına sahip.
Telesiyejle dönüş de pek keyifli doğrusu. Çıkarken sırtınızı verdiğiniz Vancouver,
şimdi gözünüzün önünde, hatta ayaklarınızın altında...
Telesiyejle inişte manzara, Grouse Dağı; Vancouver, Kanada
|
*
Grouse dağında yapılacakları tamamladık.
Kuzey Vancouver’ın düzlüklerine, deniz kıyısına indik sonrasında. Oradan şehre
dönüşümüz ise deniz yoluyla oldu; oldukça kestirme ve kısa, zaten bir kıyıdan
karşı kıyıyı görmek mümkün. Bir gün önce oğlum yokken “Old Spaghetti Factory”de
yemiştik yemeğimizi ya pek de içimize sinmeden; bugün ise hep birlikte değerlendirdik burayı. Biraz daha dolandık
şehirde, döndük otelimize.
Kuzey Vancouver’dan şehrin görünümü; Vancouver, Kanada |
Vancouver, Kanada
|
Vancouver, Kanada
|
Vancouver, Kanada
|
*
İlk üç
gün planladıklarımızı tamamlamıştık. Sadece bir günümüz kalmıştı. Bu son gün
için o kadar çok şey vardı ki gözüme kestirdiğim. Hepsini birden
yapamayacağımıza göre, bir tanesini seçmeliydik. Acaba bizim ekip şehir içi
aktivite mi ister, yoksa doğayı mı tercih eder? Ben düşüne durayım, eşim bir
sürpriz yaptı. Hem de hiç aklımda olmayan, biraz iddialı bir seçenekti bu. Böyle
hazır bir programa konmak da pek iyi oluyormuş doğrusu. Hadi bakalım, güzelce
dinlenelim, yarın hareketli olacak.
*
Evet, DÖRDÜNCÜ GÜN, havada, karada ve suda olacaktık. Sıralaması aslında kara, su, hava şeklinde idi. Kara
yoluyla şehrin en batısına, okyanus kıyısına gidilecekti önce. Ve, hayatımda
bir ilk olan “Deniz Safarisi” yapacak, öğle yemeğinden sonra ise, yine
hayatımdaki ilklerden birisi, “Deniz Uçağı” ile dönecektik, otelin yakınlarına.
“Deniz Safarisi de neymiş?” derseniz,
“Hem okyanusta dolanmak, hem de buradaki canlıları doğal ortamlarında gözlemek
ve bilgilenmek” diyeceğim.
Sabah
kalkıldı, kahvaltı yapıldı. Paket program dahilinde özel bir araç bizi otelden
aldı, şu an net hatırlamasam da kabaca bir saatlik yolculukla Deniz Safarisi
yapacağımız yere geldik. Pasifik
Okyanusundaki “Horse Shoe” körfezi burası, geldiğimiz marinanın adı ise “Sewell’s
Marina”.
Sewell’s Marina; Vancouver, Kanada
|
Bizi
buyur ettiler; hızla ellerimize birer kağıt tutuşturdular, üzerinde yemek
seçenekleri olan; işaretlememiz ve safari dönüşü hazır etmeleri için. Alel
acele işaretledik birşeyler. Ve bedenlerimize bakıp, hepimize birer tulum
verdiler. Aslında ben can yeleği beklerdim, ama bunlar tulumdu,
kıyafetlerimizin üzerine giymek üzere… Giydik giymesine de epey kalın ve
sertti. Maazallah bir düşseniz okyanusa, anında dibindesiniz. Sonradan anladım
ki, bu sizi hem ıslanmaktan, hem de rüzgardan koruyor. Ya düşerseniz mi ?
Amaaan… Boşverin...
Deniz safarisi öncesi, Sewell’s Marina; Vancouver, BC, Kanada
|
8-10
kişilik zodiak bir bottu bindiğimiz. Bir de fırlatma kaptan! “Eğer seyir
sırasında bir sıkıntı-rahatsızlık yaşarsanız, elinizi kaldırarak beni uyarın” dedi, sağolsun.
Halen sağ mıdır, onu da bilmiyorum? Bu kadar adrenalin seven birisi !
Önce sakin
sakin gidip bilgilenirken, minik minik adacıkların etrafında yaptığı keskin
dönüşler, ani duruşlar, ani hareketlenmeler, yan yatmalar… Hızla giderken
havaya fırlayıp fırlayıp oturmamız! Ne diyeyim? Hop oturduk, hop kalktık işte. Ben
önümde oturan, benden en az on yaş büyük kadından umutluydum; dayanamaz,
kaptanı yavaşlatır diye; ya da bel fıtığından muzdarip eşimden… Yok kimseden
ses seda! Yine en önde bizim çocuklar, “Şimdi annem cıyaklar” diye düşünmüşler
ama, yok benden de ses. İki saat. Tam iki saat, öylece gıkımızı çıkarmadan
bitirdik turumuzu. Muhteşem bir doğaydı tabii ki. Bunun yanı sıra bölgeye ait
kuşlar ve deniz aslanları idi bol bol gördüğümüz; yan gelmiş yatan deniz
aslanları…
Safari başlangıcı, kıyıdaki evler; Vancouver, Kanada |
Deniz safarisi; Vancouver, BC, Kanada |
Deniz safarisi; Vancover, Kanada
|
Deniz safarisi; Vancover, Kanada
|
Oldukça
yorulmuştık, safari bitiminde. “The Boat House” adındaki restorana yönlendirildik.
Yemeklerimiz hazırdı; o yorgunluğun üzerine öyle iyi geldi ki. Kızım tavuk,
eşim ve oğlum karides, ben ise somon tercih etmiştik. Hepsi pek hoştu, ama
karideslerin bolluğu bizimkileri pek şaşırttı. Tabağındakileri bitiren oğlum, karideslerin kuyruklarından gülen bir yüz yapmış,
tabakları toplayan genç garson bayana öylece vererek memnuniyetini göstermişti.
Garsonun şaşkınlığı ve mutluluğu halen gözümün önünde…
"The Boat House” (restoran), Vancouver, Kanada |
The Boat House’da yemek (tavuk), Vancouver, Kanada
|
The Boat House’da yemek (karides); Vancouver, Kanada |
The Boat House’da yemek (akçaağaç odunu üzerinde somon); Vancouver, Kanada
|
Yemek
sonrası ise, beklemekte olan deniz uçağımıza yerleştik. Bizim aileden başka,
bir de Alman çift vardı; altı yolcuyduk yani. Deniz uçağı benimle yaşıttı ne
yazık ki, pilot ise yarı yaşımda. Tam tersi tercihim olsa da- en azından uçağın
yaşı konusunda-, yine de güvenli ve keyifli bir yolculuk yaptık. Vancouver’ı
kuşbakışı izleyerek, bilgilenerek, otelimizin yakınındaki, o hep
iniş-kalkışları izlediğimiz yere inen, bu sefer biz olduk.
Deniz uçağımız; Vancouver, Kanada |
*
Evet. Sadece
günü değil, Vancouver gezimizi de
tamamlamış oluyorduk. Daha yapacak o kadar çok şey vardı ki aklımda…
Victoria ziyaret edilebilinirdi. Sahi, Kanada’da
“British Columbia” eyaletinin bir şehridir Vancouver. Victoria da bu eyaletin
başkenti. Vancouver’a oldukça yakın, Vancouver adasında yer almakta. Güzel
bahçeleriyle ünlü. Deniz yoluyla ya da deniz uçaklarıyla ulaşım mümkün.
Whistler
var, yine pek uzak olmayan. Yüksek bir rakımda, aslında kışın kayak merkezi.
Gidiş-dönüş pek keyifli diye okumuştum. Trenle gitmek mümkün; “Rocky Trainer”
diyorlar. Ya da karayolu ile; “Sea-to-sky highway” o da, deniz kıyısından
gökyüzüne uzanan otoyol anlamında. Oldukça güzel manzaralar sunuyormuş ikisi de…
Aklım
kaldı işte, ne diyeyim…
Vancouver’ın
kendisini de daha uzun uzun ve doyasıya yaşamak mümkün, biraz daha fazla zaman
ayırabilenler için.
Müthiş
bir doğaydı gördüğüm, medeniyetin zarar vermediği, yakıp-yıkmadığı, aksine
koruduğu… “Medeniyetin doğa ile
kucaklaşması” diye özetleyebilirim bu güzel şehri. Ayrılıyordum, ama arkamdan sesleniyor gibiydi
şehir: -“Yine beklerim”. Evet.
Tekrar gelinesi, doya doya yaşanılası bir şehir Vancouver.
Oğlumun
karidesleriyle veda etmek istiyorum size...
Karides yemeğine övgü (oğlumun elinden ve objektifinden), The Boat House; Vancouver, Kanada |
Yüzünüz gülsün, keyfiniz hep yerinde olsun. Sağlıcakla kalın…
*
Kanada ile ilgili diğer yazılarım;
TORONTO, TORONNO için lütfen tıklayınız
TORONTO’DA YEME-İÇME için lütfen tıklayınız
TORONTO KAZAN, BEN KEPÇE; Günlerden
MAVİ BALİNA için
lütfen tıklayınız
TORONTO KAZAN, BEN KEPÇE; Günlerden
STRATFORD FESTİVALİ için lütfen tıklayınız
MONTREAL’DE SONBAHAR için lütfen tıklayınız
Yazınızdan yıllar sonra Torontadayım ve keyifle yazınızı okudum. İlk cümleniz şu an benim tam olarak durumum. Buraya kadar gelmişken “orası çok uzak” lara aldırmadan Vancouver ı dönmeden ayrılmak istemiyorum ve bu yazı bana ilham verdi. Teşekkürler👋🏻
YanıtlaSilÖncelikle yorumunuz için çok teşekkürler. Yazımın ilham vermesine çok sevindim. Vancouver "Yine beklerim" diyordu ve benim de sonradan tekrar gitme fırsatım oldu. Bu yazıda yer almayan "Stanley Park"ta fayton turu yapmayı ve özellikle "Flyover Canada"yı deneyimlemenizi öneririm. Keyifli geziler, en iyi dileklerimle...
Sil