Yediğin-içtiğin senin olsun, gezip
gördüklerini anlat” dediniz, anlattım. Ama içimde kalmasın, yediğimi-içtiğimi
de anlatayım, ne olur!
“TORONTO,TORONNO” başlıklı yazım malum,
biliyorsunuz artık Toronto’yu… Kanada’nın en kalabalık şehri, yüzelliden fazla
ülkeden de insan barındırıyor bünyesinde. Bunlar kendi kültürlerini ve
yemeklerini de getirmişler. O yüzden “Toronto’da yeme-içme” deyince Çin
mutfağı, Hint mutfağı, Orta Doğu mutfağı dahil ne ararsanız var. Hele “Eaton
Centre”ın yemek katına indiğinizde hepsi gözünüzün önünde. İster seyredin, ister
koklayın, ister tadın, ister doya doya yiyin, isterseniz de kaçın!
Ben bu saydıklarımın hepsini yaptım.
Ama özellikle akşam yemeklerinde değişik
yerler denemek bir aile geleneğidir seyahatlerimizde. Kahvaltıyı kaldığımız
otelde yapsak, bir kaç akşam yemeğini otelde alsak, bazen hafif birşeylerle
geçiştirsek de, severiz farklı yerler denemeyi.
Burada, denediğim-bildiğim restoranları paylaşmak, Toronto’da sık karşılaşacağınız cafe’lerden bahsetmek istiyorum
öncelikle. Bir de “Acaba Toronto’ya ve
Kanada’ya özgü yiyecek-içecek var mıdır?” sorusunun yanıtını vermeye
çalışacağım, kendimce ve bildiğimce…
Evet. Hard Rock Cafe, Jack Astors, Pickle Barrel, Ciao, Oliver & Bonacini, Old Spaghetti
Factory Toronto’da denediğimiz ve beğendiğim, önerebileceğim
restoranlardır.
En merkezi yer, Dundas Meydanı bizim
için. Hani şu alışveriş merkezi “Eaton Centre”ın da olduğu, birçok sosyal
etkinliğin yapıldığı; özellikle hafta sonları her an bir konsere, çeşitli gösterilere denk gelebileceğiniz; ayrıca
müzik aleti çalanlar, bağış toplayanlar, din propagandası yapanlarla dolu, her
daim hareketli meydan.
Bir Amerikan restoran zinciri olan ve
dünyanın belli başlı şehirlerinde de bulunan Hard Rock Cafe’nin Toronto şubesi burada, Dundas Meydanında… Aslında “müze restoran” demek geçiyor
içimden. Biliyorsunuzdur belki; gelmiş-geçmiş ve mevcut Rock yıldızlarının
kişisel eşyaları, kullanmış oldukları enstrümanlar, plakları, Rock müziği ile
ilgili aklınıza gelen-gelmeyen ne varsa sergilenen bir restoran zinciri burası.
Yemek olarak kendine özgü başlangıçları, büyük porsiyon salataları, et-tavuk
çeşitleri, somon, makarnalar, hamburger çeşitleri, cazip kokteylleri ve
tatlıları mevcut. Başlangıçta porsiyonları bana fazla gelse de, zaman içinde
küçük seçenekler de olduğunu keşvedip, oldukça alışmış olduğum ve sık
gittiğimiz bir yer. Buranın anısı olarak tişört ya da ufak tefek hatıralar
alınabilinecek bir de mağazası var. Hatta değişik şehirlerden “Hard Rock Cafe”
hatıra koleksiyonu yapan tanıdıklarım da…
Hard Rock Cafe, Dundas Square, Toronto |
Hard Rock Cafe, Dundas Square, Toronto |
Hard Rock Cafe, Dundas Square, Toronto |
Sezar salata, Hard Rock Cafe, Dundas Square, Toronto |
Hard Rock Cafe, Dundas Square, Toronto |
Dundas Meydanında bir yıldız; Jack Astors. Kanadalı bir restoran
zinciri bu. Esprili dekorasyonu, özgün başlangıçları ve domates çorbası ile ilk
gittiğimde gönlümü çalmıştı, oldukça da zengin bir menüye sahip. Daha sonra
birkaç kez daha gittim.
Tabasco (acı sos) şişelerinden yapılmış avize, Jack Astors, Toronto |
İştah açıcılar, Jack Astors, Toronto |
Bardak altı, Jack Astors, Toronto |
Karidesli et (steak), Jack Astors, Toronto |
Pickle Barrel da Dundas Meydanına çok yakın
bir restoran. Giriş katı küçük, asıl restoran masaları ve servis alt katta. Alt
kat ise pek penceresi olmayan loş bir ortam, aklınızda olsun; ama salata ve
çorbasını pek sevmiştim. Ana yemek isteyenlere de geniş
seçenekler var, ki zaman içinde bunu da değerlendirdim. Dediğim gibi, çok da merkezi üstelik. Pek tatlısever olmasam da, buradaki meyveli tatlılar bana pek cazip gelmişti sonradan. Çaktırmayın
ama özellikle tatlı için gitmişliğim bile var.
Orman meyveli salata, Pickle Barrel, Toronto
|
Tatlı çeşitlerinden bazıları, Pickle Barrel, Toronto
|
Şimdi Dundas Meydanından uzaklaşıyoruz.
Toronto’nun lüks caddelerinden birisi üzerinde yer alan bir restoran; “Cibo”. Bizim gittiğimiz 2014 yılındaki
adı “Caio” idi, iki yıl sonra aynı
yerde “Cibo” adıyla hizmet verdiğini
gördüm; “Cibo Wine Bar”. “Ciao”
“merhaba”, “Cibo” ise “gıda” anlamında İtalyancada; adından da anlaşılacağı
üzere bir İtalyan restoranı. Haftanın bir günü de Istakoz yapıyorlar, ilgisini
çekenlere...
Oliver & Bonacini, yine bir İtalyan
restoranı. Şehrin güneyinde, Yonge caddesi, hani şu dünyanın en uzun caddesi
olan Yonge caddesinin başlarında. Büyükçe, şık ve nezih bir ortam. Glutensiz ve
vejeteryan yemekleri de ayrıca vurguluyordu menüsünde, yıllar öncesinde…
Domates çorbası, Oliver & Bonacini, Toronto
|
Tatlı tabağı, Oliver & Bonacini, Toronto |
Ve... The Old Spagetti Factory. Vancouver’da tesadüfen keşfetmiş, iki yıl
sonra Toronto’ya geldiğimizde “Burada da
var mıdır acaba?” diye araştırıp, bulunca da tüm ailenin bayram ettiği bir
restoran. Yine İtalyan yemekleri...
Acılı Bolonez soslu spagetti ise favorimiz. Ana yemek, istediğiniz bir çeşit
salata ile beraber geliyor, sonunda da hafif bir tatlı var. Dekorasyon
sempatik. Çok çeşit yemek var ama, dediğim gibi acılı spagettiyi keşfettikten
sonra hiç bir seçeneğe yüz vermedik. Bu da bizim damak zevkimiz. Bütün aileyi
mutlu eden, diyetlerin unutulduğu, keyiflerin arttığı bir ortam.
The Old Spaghetti Factory, Toronto
|
The Old Spaghetti Factory, Toronto
|
The Old Spaghetti Factory, Toronto
|
The Old Spaghetti Factory, Toronto
|
The Old Spaghetti Factory, Toronto
|
Tarihi mekan Distillery District’te de iki restoran denedik.
Hatırlıyor musunuz bu bölgeyi? Eskiden
içki fabrikalarının olduğu mekan; kiremit renkli eski binalar, sadeliği ve
güzelliği ile dikkatimi çekmişti. Sanat galerileri ile dolu. Gündüz galerileri
gezip, akşam da yemek yiyebileceğiniz bir yer. Ben bir gündüzü galerileri
gezerek değerlendirmiştim, iki akşam da ailece yemek yedik.
İlki “Mill Street Brew Pub” idi, ve bizim için yanlış bir seçim olmuştu.
Aslında “Mill Street” restoranı diye gittik, bir “pub” olduğunu çok sonradan
fark ettik. İki genç evlat ile gitmiştik, amaç yemek yemekti. Yanmış etler,
kötü sunumlar… Bizim için hayal kırıklığı oldu ama, asıl bira içmek için gelmiş
gruplar pek keyifli görünüyordu.
İkincisi ise El Catrin adlı Meksika Restoranı idi. Tüm ailenin damak tadına çok
uyar acılı Meksika yemekleri. Ancak burada sistemi anlayıp, sipariş vermemiz
zor oldu; ama, oldu. Hava serindi. Açık havada oturduk, ortada yanan kocaman
şömine çok şık ve keyifliydi, ancak ısıtmaya yetmedi. Alkolle pek arası olmayan
ben, orada tattığım Margarita sonrası, bunu favori içeceklerimden biri ilan
ettim, başka bir yerde içmek kaydıyla....
Evet, bu
bölgede deneyimimiz iki restoranla sınırlı kaldı. Bunlar da muhtemelen hem ilk,
hem de son oldu.
Az daha
unutuyordum. Toronto’da hemen şehir merkezine yakın adalar var. Oğlumla geçen
yaz adada yürüyüş sonrası oturduğumuz bir cafe oldu, göl kıyısında. Ağaçların
gölgesinde oturduk, yemeğimizi yedik, çayımızı içtik. İkimiz de somon sipariş
etmiştik, geldiğindeki görüntüsü ise hemen “A la Turka” bir isim çağrıştırdı
bize; Pilav üstü Somon. Neresi mi burası; The Rectory Cafe. Gayet keyifli, yemek yelpazesi de geniş…
“Pilav üstü somon!”, The Rectory Cafe, Toronto island, Toronto
|
Bunun
dışında başka restoranlar da var adalarda. Hemen tekneden indiğinizde
görebileceğiniz Toronto İsland BBQ &Beer bunlardan birisi; aklım kalmadı değil. Bir de Carousel Cafe varmış. Bir dahaki sefere umarım…
Restoranları burada noktalıyorum, ancak
daha önce deneyimi olmayanlar için bir hatırlatmada bulunmak isterim. Kanada’da da, Amerika’daki gibi, restoranda oturup yemek yerseniz, sizin
masanızla ilgilenen bir garson olur,
önce gelir kendini tanıtır, her türlü sorunuzu yanıtlar, çok hızlı konuşur, bazen
espri yapar, size en iyi hizmeti vermeye ve memnun ayrılmanızı sağlamaya
çalışır. Genellikle tabii… Ve siz garsona bahşiş
vermek zorundasınız. Çünkü garsonların geliri budur; anladığım kadarı ile
ya hiç maaş almıyorlar, belki de çok az alıyorlar. Bu oran da % 18’dir. Memnun kalırsanız %20, kalmazsanız %15 olur,
ama olur. Bunu kredi kartı ödemesinde pos makinasında ayrılmış bölüme işleyerek
yapabilirsiniz. Yıllar önce Amerika’da ilk rastladığımda çok şaşırmıştım,
bahşiş vermeniz konusunda bir baskı olarak algılamıştım önce; tabii ki sonra
alıştım, sizlerle de paylaşmak istedim.
Evet. Bir
yeme ve eğlenme alternatifi daha var
aklımda, özellikle çocuklar, gençler varsa yanınızda; “Medieval Times”. Dünyanın çeşitli şehirlerinde var, Toronto’da da;
çok merkezi değil ama toplu taşım imkanı mevcut. Ortaçağ temalı şövalye savaşlarını izlerken, ortaçağ menüsünden oluşan yemeğinizi
yiyiyorsunuz, oğlum deneyimlemiş bize anlatmıştı. Sonra topluca gidemedik
planladığımız halde; gündüzleri öyle yoruluyorduk ki, akşama halimiz
kalmıyordu. Farklı bir şeyler denemek isteyenler için hatırlatmak istedim.
Pratik atıştırmak istiyorsanız, nedir
seçenekler ?
Mc
Donalds, Burger King gibi Amerikan “fast food” zincirlerinin eksik
olmadığını söylememe bilmem gerek var mı? Bunların olmadığı bir yer var mı?
Türkiye’de arada “acılı whooper” yesem de orada hiç kullanmadık. Patates
kızartması yemem, kola içmem, ama “whooper”a bayılırım; bu haliyle ”fast food”
olarak nitelendirmemek de çok işime gelir.
Toronto caddelerinde sıkça
rastlayacağınız, çok yaygın bir “cafe”
zinciri var: Tim Hortons. Kanadalıların gurur duydukları, Kanadalı
bir zincir. Kahveleri, tatlıları, sandviçleri, dürümleri ve çorbaları ile
hızlıca birşeyler atıştırıp, karnınızı doyurabileceğiniz ya da keyifle
kahvenizi yudumlayabileceğiniz bir yer.
Kanadalılar bu kadar sevdiklerine göre
biz de denemeden duramazdık tabii ki. İlk gidişimin, ilk günü denedim; bunu başka gidişler de takip etti. Kahve ile pek aram olmadığı için kahve
kültürüm zayıf kalmaktan kurtulamadı ama, vanilyalı kapuçinosunu pek beğenip,
kutu ile alıp İstanbul’a bile getirdim.
Tim Hortons, Toronto
|
Tim Hortons, Toronto
|
Cafe olarak Starbucks da adım başı desem yalan olmaz. Türkiye’de pek aram
olmasa da hızlı birşeyler yemek istediğimiz zaman hemen elimizin altında
bulunan “Starbucks”lar cankurtarıcı oluyordu, gayet güzel sandviçleri, meyveli
yoğurtları, meyveleri, çerezi, çayı ve kahvesi ile... Tatlıları da olduğunu söylememe gerek yok herhalde. Kahvaltı
saatinde ya da arada dinlenerek birşeyler atıştırmak istiyorsanız, temiz ve
düzgün. İçecek seçeneğim kahve olmasa da, artık ben de alıştım.
Bir başka “cafe” zinciri ise Second Cup; bu da Kanadalı. Yiyecek-içecek detayları farklı olsa da, konsept
aynı, ama kendine özgü pastaları olduğunu söylemeliyim. Burayı da geçen yaz fark
ettim.
Second Cup, Eaton Centre, Toronto
|
Söylemesem olmaz, bizim ekibin bayıldığı bir de dondurmacı var Toronto’da; “Summer's”. Yorkville Caddesi üzerinde. Bir aile işletmesi. Çeşit çeşit ev yapımı gerçek dondurma. Kornetleri de orada yapıyorlar taze taze, mis gibi kokuyor. Dondurmasever biriyseniz aklınızda olsun...
Summer's, Toronto
|
Amaç karın doyurmak mı? Kaldığımız otellerden birinin yakınında bir hipermarket keşfettik; Loblaws. Çok geniş bir mekandı. Etleri, sebzeleri, meyveleri, tertemiz temizlenmiş, ayıklanmış, raflarda göz alıyor. Orada yaşıyorsanız, al eve götür, hemen pişir, ye. Ama onun dışında orada yiyebileceğiniz, orada pişirilen ürünler de çok fazla. Hatta Suşileri gözünüzün önünde hazırlıyorlar. Pek aram olmasa da, seyretmesi pek keyifli..
İster orada ye, ister al eve götür
deyince, ve aslında “Toronto’da
Yeme-İçme” deyince, ilk akla gelmesi gereken yer St. Lawrence Market. “National Geographic” tarafından 2012 yılında
“Dünyanın 1 numaralı yiyecek marketi” ilan edilmiş. İki katlı, kocaman. Farklı
kültürlere ait yiyecekler çok dikkat çekiyor. “Yok yok” neredeyse. Hadi
ıstakozlar, peynir çeşitleri neyse de, zeytin
çeşitlerini, yaprak sarmayı görünce gözlerim yerinden fırlamıştı. Aslında
orada yaşayanlar için güzel bir Pazar. Eve götürmek şart değil, orada da
yiyebilirsiniz hazırlanmış yemekleri. Pazartesi günleri kapalı, Pazar günleri
de Bit pazarı olarak hizmet veriyormuş mekan, henüz gitme fırsatım olmadı.
St. Lawrence Market, Toronto
|
St. Lawrence Market, Toronto
|
St. Lawrence Market, Toronto
|
St. Lawrence Market, Toronto
|
St. Lawrence Market, Toronto
|
Çin mahallesindeki manavlar da bana
cazip geldi.. Al, götür, soy-ye, çeşit çeşit. Çok meyve tüketen bir insan olmasam
da tropik meyveler cazip gelir bana.
Manav, Çin mahallesi, Toronto
|
“Yeme-içme” dedim, bir şey aklıma
takıldı. Kızımla AGO’yu (Art Gallery of Ontario- Ontario Sanat Galerisi)
gezerken, oturup dinlenelim, hafif bir şeyler yiyip-içelim dedik. Her zaman gördüğüm
“Evian” marka su şişesi dikkatimi
çekti; “Fransada Alplerden, doğal kaynak
suyu” diye yazıyor üzerinde. Ne işi var Kanada’da? Biz zor geldik, sürekli
su mu ithal ediyorlar? Bu kadar doğal güzellikleri, dağları, ormanları var,
kaynakları olmaması mümkün mü? Bana ilginç geldi. Ne iştir bu? Bir bilen varsa,
bana söylesin, zira benim aklım ermiyor...
“Evian” su, Toronto
|
Gelelim “Kanada’ya özgü bir yiyecek veya içecek var mı?” sorusuna. Evet. Var.
Size-bana ne kadar değişik ve farklı
gelir bilemem ama Kanada’ya özgü bir yiyecek var söyleyebileceğim, adı “Poutine” (putin). Aslında Kanada’nın
frankofon bir eyaleti olan Quebec orijinli bir yiyecek. Kızarmış patatese et
suyu konarak ve üzerine küp doğranmış peynir eklenerek hazırlanıyor. Evet, bu.
Bana göre pek özel değil, yine de denedim; Toronto’da olmasa da sonradan
Montreal’de. Kızarmış patates sevenler ve yiyebilenler için...
“Poutine”, Kanada |
Kanada’ya özgü içecek deyince de, hemen söyleyeyim: “Icewine” dedikleri ödüllü şarapları geliyor aklıma. Aslında Toronto’nun da bulunduğu Ontario eyaletinin bir ürünü, çok da gurur duyuyorlar. Niagara şelaleleri gezimiz sırasında bu şarap fabrikalarından birine götürülmüştük, orada nasıl yapıldığı anlatıldı ve tadım fırsatımız oldu. Tatlı bir şarap, oldukça da pahalı. Dinlerken atlamışım herhalde, sonradan merak uyandı, neden “icewine”, buzla ne ilgisi var diye, araştırdım… Dalında donan üzümlerden yapılıyormuş; üzümün suyu donsa da diğer elemanlar ve şekeri yerinde kalırmış. Çok kritik bir evrede, zamanını geçirmeden toplanması gerekirmiş üzümlerin. Biraz meşakkatli bir iş yani, fiyatı yükselten de bu olsa gerek.
“Icewine” reklamı, St. Lawrence Market, Toronto-Ontario, Kanada
|
Kanada’da asıl “Maple syrup”, yani “Akçaağaç şurubu” ünlü ve bol. Aslında
Amerika’da da yaygın kullanılıyor ama, çoğu Kanada’da üretiliyor, anladığım
kadarı ile. Sıklıkla krep ya da “waffle”
üzerine dökülerek tüketiliyor, tatlılarda şeker yerine kullanıldığını da
biliyorum. Kanada’nın bayrağında yer alan çınar yaprağına benzeyen yaprak da
aslında akçaağaç yaprağı.
Akçaağaç şurubu, hediyelik şişede, Kanada
|
Kahvaltıda ne yer, ne içerler derseniz; evlerini bilemem, ama
dışarıdan anladığım kadarı ile Amerikan
kahvaltı kültürü burada da yaygın. Omlet, sosis, domuz pastırması, waffle
veya krep gibi hamur işleri, meyve, meyveli yoğurt, müsli, tahıl gevrekleri ilk
aklıma gelenler. “Bagel” olarak adlandırılan simite benzeyen hamur işi,
genellikle arasına peynir sürülerek yeniliyor. Bir de bizim yumurtalı ekmek
olarak değerlendirebileceğimiz “French toast” var ki, akçaağaç şurubu dökülerek
ve yanında meyve, tercihen orman meyveleri ile tüketiliyor. İçecek olarak da portakal
suyu, kahve.. İsterseniz çay yok değil, ama o bizim tarzımızda peynir-zeytin sakın
aramayın.
“French toast”, Akçaağaç şurubu ve çilek ile… Toronto
|
Evet. Neye dayanarak anlattım bunları;
toplamda üç ziyaret, 36 gün kalmışlığıma dayanarak… Ve tabii ki, Toronto’da
yaşayıp, söyleyecek çok sözü olanlardan özür dileyerek…
Aslında, Yeme-içme bahane, sohbet şahane. Toronto ile ilgili eksik kalanları
sıkıştırayım bir yerlere dedim de, ondan vesile ettim bu yazıyı; “İçimde kalmasın” dedim yani…
Sabırla okuduğunuz için teşekkürler. Bir
de mutfak önlüğü getirdim size Toronto’dan; “Never Trust a Skinny Cook” diyor; yani “Sıska aşçıya asla güvenme”… ?!? Bence, yine de “formunda” aşçılara
güvenme ve beslenme alışkanlıklarımızı
güncelleme zamanı…
Ağzınızın tadı hiç eksik olmasın
hayatta. Hep sağlıcakla kalın J
Indigo mağazası, Toronto
|
DİLER COŞKUN
…
TORONTO ile ilgili diğer yazılarım;
- "TORONTO, TORONNO" için bir lütfen tıklayın
- "TORONTO KAZAN; BEN KEPÇE; Günlerden MAVİ BALİNA" için lütfen tıklayın
KANADA ile ilgili diğer yazılarım;
- "TORONTO KAZAN, BEN KEPÇE; Günlerden STRATFORD FESTİVALİ" için lütfen tıklayın
- VANCOUVER; "YİNE BEKLERİM" için lütfen tıklayın
- MONTREAL'DE SONBAHAR için lütfen tıklayın
Keyifli Okumalar :)
.
YanıtlaSil