Bir dakikasını bile boş geçirmekten
hoşlanmayan iki kişi vardır bizim ailede. Bu iki kişi bir gezide bir araya
gelirse, ne olur dersiniz? Evet. Müthiş bir planlama ve zaman yönetimi ile dolu dolu yaşanılır
gidilen şehir. Bu şehir Stockholm oldu bu sene. 2016 yılı, Mayıs ayının
son üç günü, oğlum ve ben.
Her zamanki gibi çok merkezi bir oteldi seçtiğimiz; “Radisson Blu Strand Hotel”. Şehrin göbeğinde, deniz kıyısında, bir çok turistik cazibe merkezinin de yakınında. Ulaşımda fazla zaman kaybetmek yok yani. Bir de elimizde “gezilecek-görülecek-yenilecek”ler listesi ve hangi aralığa hangisi sığar planı... Hem listemizdekileri, hem de listede olmayan bir çok işi tamamlamış olarak döndük üç gün sonra Stockholm’den.
İskandinav ülkelerinden dokuz milyon
nüfuslu İsveç’in, kabaca iki milyon nüfuslu başkenti, Stockholm. 14 adadan
oluşuyor ve 57 köprü var bu adaları birbirine bağlayan. Doğusu Baltık Denizi,
batısı ise deniz seviyesinden yüksek Mӓlaren
gölü. Tam şehrin göbeğinde birleşiyor ikisi.
Stockholm, İsveç
|
Önceden okumuş-araştırmış ve bir yapılacaklar listesi oluşturmuştum ama, bir çok açıdan bir cazibe merkezi olabileceğini fark etmemişim Stockholm’ün. Belli başlı gördüğüm yerler, etkilendiklerim-etkilenmediklerim, hepsi bir arada... Buyurun paylaşıyorum sizlerle de... Hep birlikte "Stockholm”.
GAMLA STAN
Stockholm araştırması yaparken ilk okuduğum
yerdi Gamla Stan, ve de ilk gittiğimiz yer oldu. Otelimize de çok yakındı
üstelik. Hem burası görülecek, hem de buradaki bir restoranda yenilecekti akşam
yemeği, uzun yıllar İsveç’te yaşamış bir yakınımızın önerisi ile.
Eski şehir burası, 13. yüzyıldan kalma. Dar sokaklar, eski binalar, kafeler, restoranlar, hediyelik eşya dükkanları ile tipik bir turistik bölüm şehrin içinde. Hepsi bir ada üzerinde. Bir de önemli yapılar bazı barındırıyor bünyesinde. Kraliyet Sarayı (Royal Palace), Storkyrkan Katedrali ve Nobel Müzesi, benim bildiklerim ve gördüklerim.
Gamla Stan'da meydan, Stockholm, İsveç |
KRALİYET SARAYI (ROYAL PALACE)
Anayasal monarşi ile yönetiliyor İsveç. Kral ve Kraliçe var. 1981 ‘e kadar Gamla Stan’daki bu Kraliyet Sarayı’nda yaşarlarmış, artık değil. Öte yandan tabii ki işlevselliği devam ediyor sarayın. Bir kısmı da müze haline getirilmiş ve dört bölüm var gezebileceğiniz.
Bir çoğumuza sıkıcı gelir tarih ama, özetle bakacak olursak; 13. yüzyılda bir sur inşa edilmiş şu anda sarayın bulunduğu yere. Bir de kulesi varmış Mӓlaren gölünü gözetleme amaçlı. Daha sonra büyükçe bir kaleye dönüştürülmüş bu surlar. Kulenin tepesindeki “Üç Taç” nedeniyle de bu anlama gelen “Tre Kronor” Kalesi adı verilmiş. 17. yüzyılda önemli bir kısmı yanmış kalenin ve şimdiki saray da işte tam oraya yapılmış.
Sarayda gezebileceğiniz dört bölümden birisi “Tre Kronor müzesi”, yangından arta kalan bölümlerden oluşan ve geçmişi anlatan. Üç taç’ın anlamı net olarak bilinmiyor, ama neredeyse İsveç’in simgesi halinde.
Kraliyet Daireleri, Hazine ve Antik Müze ise diğer bölümler müze içerisindeki. Bir biletle hepsine giriyorsunuz, ilginizi çekerse...
Kraliyet Sarayı, Stockholm, İsveç |
Kraliyet Daireleri, Kraliyet Sarayı, Stockholm, İsveç
|
Kraliyet Daireleri, Kraliyet Sarayı, Stockholm, İsveç
|
Antik müze, Kraliyet Sarayı, Stockholm, İsveç
|
STORKYRKAN KATEDRALİ
Bir çok kilise var Gamla Stan’da. En eskisi imiş, biz Storkyrkan Katedrali' ne girdik. Kraliyet Sarayı’na da çok yakın. Katedral, kilise görmeye doymuşum herhalde ki, hızlıca bakıp çıktığımızı fark ettim. Yine de “St George ve Ejderha” adlı, 15.yüzyıldan kalma heykelinin oldukça dikkat çekici ve ünlü olduğunu vurgulamalıyım.
Storkyrkan Katedrali, Stockholm, İsveç
|
St. George ve Ejderha, Storkyrkan Katedrali, Stockholm, İsveç
|
NOBEL MÜZESİ
Ve... Evet. Stockholm’de otele yerleşir yerleşmez gittiğimiz yer Gamla Stan oldu demiştim ya, ilk gördüğümüz müze de Nobel Müzesi oldu.
Çok büyük bir müze değil aslında. Girişte
daha biletinizi alırkan, şıkır şıkır bir ses duyuyorsunuz tavandan gelen. O
güne kadar Nobel ödülü almış tüm kişilerin fotoğrafları, hangi yıl ve hangi
dalda, hangi konuda ödül aldıkları yazılı plakalar,
tavanda bir kablo üzerinde hareket
ederek, müzenin bir bölümünü dolaşıyor. Yüksekte olduğu için tüm detayları
göremeseniz de, bir hoşluk olarak kalıyor aklınızda.
Dümdüz ilerleyince, Nobel ödüllü bazı kişilerin, ellerinde ödül aldıkları konuyla ilgili çizimlerinin bulunduğu, poster boyutundaki fotoğrafları. Müzenin tüm boyutunu düşününce oldukça geniş bir alana yayılmış bir bölüm, başlangıçta tüm müze buymuş izlenimi yaratan. Nereden aklıma geldi bilmiyorum ama, John Nash’i aradı gözlerim. Belki de “A Beautiful Mind” (Akıl Oyunları) filminden etkilenmiş, bu etkiyi de üzerimden atamamış olmamdan. Biliyorsunuz değil mi o filmi? Bir kaç dalda Oscar ödülü aldı. Russell Crowe canlandırmıştı, başarılı bir matematikçi ve ekonomist olan, ama ne yazık ki şizofreni ile yaşamayı öğrenmeye çalışan John Nash’i. Gençliğinde yayınladığı makalesi ile hayatının ileri dönemlerinde almıştı Nobel ödülünü John Nash. Sanki mutlu sonmuş gibi biten bir film, ama hep içim burulmuştu izlerken. “Sonuçta ödül olsa ne oluuur, olmasa ne ?” diye düşündürmüştü bana, yaşam o kadar sıkıntılı olduğunda. Belki de varılan nokta değil, yapılan yolculuk odaklı olduğum için hissetmiştim bu burukluğu. Kimbilir, belki de hiç yoktan iyiydi bu ödül !
Nobel ödülü almış kişiler, Nobel müzesi, Stockholm, İsveç
|
Dümdüz ilerleyince, Nobel ödüllü bazı kişilerin, ellerinde ödül aldıkları konuyla ilgili çizimlerinin bulunduğu, poster boyutundaki fotoğrafları. Müzenin tüm boyutunu düşününce oldukça geniş bir alana yayılmış bir bölüm, başlangıçta tüm müze buymuş izlenimi yaratan. Nereden aklıma geldi bilmiyorum ama, John Nash’i aradı gözlerim. Belki de “A Beautiful Mind” (Akıl Oyunları) filminden etkilenmiş, bu etkiyi de üzerimden atamamış olmamdan. Biliyorsunuz değil mi o filmi? Bir kaç dalda Oscar ödülü aldı. Russell Crowe canlandırmıştı, başarılı bir matematikçi ve ekonomist olan, ama ne yazık ki şizofreni ile yaşamayı öğrenmeye çalışan John Nash’i. Gençliğinde yayınladığı makalesi ile hayatının ileri dönemlerinde almıştı Nobel ödülünü John Nash. Sanki mutlu sonmuş gibi biten bir film, ama hep içim burulmuştu izlerken. “Sonuçta ödül olsa ne oluuur, olmasa ne ?” diye düşündürmüştü bana, yaşam o kadar sıkıntılı olduğunda. Belki de varılan nokta değil, yapılan yolculuk odaklı olduğum için hissetmiştim bu burukluğu. Kimbilir, belki de hiç yoktan iyiydi bu ödül !
Neyse. John Nash’i burada bulamadım, ama özellikle tıp konusundaki ödül
sahiplerini okudum tek tek. HIV (İnsan bağışıklık yetmezliği virusu) ‘i bulan
iki araştırmacıdan birinin resmi vardı elinde kendi çizdiği virus şeması ve altta
ödülün 25 yılda geldiğini yazan sözleri ile. Sonradan anladım ki bu bölüm
müzenin sabit bir bölümü değil, geçici bir sergi, benim “Bilim Çizimleri” olarak çevireceğim, “Sketches of Science” adı altında. Dönüşümlü farklı sergiler olurmuş
burada, bu da sadece altı-yedi aylığına buradaymış.
HIV’i bulan araştırmacılardan birisi, “Sketches of Science” Sergisi, Nobel Müzesi, Stockholm, İsveç |
Sıra geldi müzenin diğer bölümlerini
gezmeye. Bazı maketler ve açıklamalarının yer aldığı bölüme yönlendim. Röntgen’in 1901’de bulunduğunu gördüm. Hücrede protein sentez organeli olan
ribozom modeli, modern bir sanat eserinden farksızdı. Penisilin’i bulan Alexander Fleming’in adı ve altında bu buluşuna
gönderme yapılan petri kabında üretilmiş küf... “Algıda seçicilik” bu olsa
gerek; bakıyorum da, tıp konusundaki paylaşımlar çekmiş dikkatimi öncelikle.
Ribozom modeli, Nobel Müzesi, Stockholm, İsveç
|
Alexander Fleming’in penisilini bulması, Nobel Müzesi, Stockholm, İsveç
|
Başka bir bölümde, Nobel ödülüne
götüren kimi hayat hikayeleri belgesele dönüşmüş, izleyicilerle buluşuyordu.
Ve sonra da Nobel ödülü almış
kişilere ait eşyalar...
Gazeteci ve aktivist, Tawakkol Karman’ın Arap Baharında
Yemen’de insan hakları ve demokrasi için seslenmiş olduğu megafon vardı sergilenenler arasında; seslenirken çekilmiş fotoğrafının
tam önünde. 2011’de almıştı Nobel Barış ödülünü Karman.
Ve ayrıca, Malala’nın eşarbı, yine o eşarpla çekilmiş fotoğrafının önünde idi.
Nobel Barış ödülü alan en genç kişi ünvanına sahip Malala. 2014 yılında, 17 yaşında almış ödülünü. Cahilliğimi ya da
dikkatimden kaçmış olmasını affedin lütfen ama Malala’yı ben lise öğrencisi
kızımdan duymuştum ilk kez, bu müzeyi ziyaretimden yaklaşık altı-yedi ay kadar
önce. Malala’nın “I am Malala” (Benim adım Malala) adlı kitabından bahsediyordu.
Bu farkındalık sonrası, televizyonda izledim; Pakistan’da çocuk hakları, eğitim
hakkı, özellikle de kızların eğitimi konusunda gösterdiği çaba, uğradığı
suikast girişimi dahil yaşadıkları ve aldığı Nobel Barış Ödülü ile bir
belgesele dönüşmüş ve “National Geographic” kanalı tarafından yayınlanmıştı Malala’nın
hayatı.
Herta Müller,
2009 yılında Edebiyat dalında almış Nobel Ödülünü. Ama besbelli, sanatsal bir
yönü de varmış. Pek de sabırlıymış üstelik! Gazetelerden kestiği sözcüklerle
oluşturmuş şiirlerini. Gazete kesmede kullandığı tırnak makası da sergilenenler
arasında idi.
Herta Müller’in gazetelerden sözcükleri kesmede kullandığı tırnak makası, Nobel Müzesi, Stockholm, İsveç
|
Ahhh! Bir de o bira şişeleri! François Englert ve Robert Brout. 1961’de başlayan bir
dostluk ve iş arkadaşlığı. Ne olduğunu anlamasam da, “Higgs Partikülü”
varlığından bahseden bir makale yayınlamışlar 1964 yılında. Ancak 2012 yılında,
Englert’in can arkadaşı Brout’nun ölümünden bir yıl sonra varlığı ispatlanmış
Higgs partüküllerinin ve Nobel Fizik ödülü getirmiş bu ikiliye. 1964’ten 2012’ye,
tam 48 yıl sonra. Eglert, üzerinde bir yıl önce kaybettiği arkadaşının
fotoğrafı olan bira şişeleri armağan etmiş Nobel Müzesine. Ne anılar vardı kafasında
kimbilir? Ne demek istemişti, neler geçmişti aklından bizim bilmediğimiz,
anlayamadığımız... ? Evet, o bira şişeleri de bulmuşlardı kendilerine müzede bir
yer.
Bira şişeleri, Nobel Müzesi, Stockholm, İsveç
|
Nobel Yemeklerinde kullanılan yemek takımları, bir Nobel yemeği fotoğrafının
önünde sergileniyordu. Bir Nobel ödül
töreni fotoğrafı da yer alıyordu bir kenarda.
Günceli ve güncele yakını da çıkışa yakın ekranlarda
sunuyorlardı. Prof. Dr. Aziz Sancar’ın
da adını orada görüp, gururunu yaşadıktan sonra müzede işim hemen hemen
bitmişti. Cafe’sine bir göz atıp, mağazasında gezindim kısaca.
Nobel Müzesi Cafe’si, Stockholm, İsveç
|
Olağanüstü bir müze miydi ?
Bilemiyorum. Ama ben memnundum görmüş olmaktan, ve bende yarattığı
farkındalıktan.
Dünyada en bilinen ödüllerdendir
Nobel ödülleri. Peki Nobel kim ? Ne
zaman, ne vesile ile verilmeye başlanmış Nobel ödülleri? Konuyla igili kopuk
kopuk olan bilgilerimi, bu vesile ile derledim. Alfred Nobel 1833-1896 yıllarında yaşamış İsveçli kimyager ve
mühendis. Dinamiti bulan kişi. Tabii
ki gayet iyi niyetle yapmış bu buluşunu, trenyolu yapımı, dağları delmek, yapı
işlerini kolaylaştırmak amacıyla. Sonra da tanık olmuş bu buluşunun kötüye
kullanımına. Bu buluş onu çok zengin etmiş ama, mutlu edememiş. Tüm varlığını
kurduğu vakfa aktarmış sonradan. 1895’de yazdığı ve ölümü ile Aralık 1896’da okunan vasiyetinde,
her yıl insanlığa hizmet edenlerin Nobel Vakfı tarafından ödüllendirilmesini
istemiş. Ve 1901 yılından itibaren her
yıl, Alfred Nobel’in ölüm günü olan 10 Aralıkta beş dalda dağıtılmaya başlanmış
Nobel ödülleri; Fizik, Kimya, Fizyoloji veya Tıp, Edebiyat, ve Barış. 1940-42 yıllarında sekteye uğramış sadece, İkinci Dünya
Savaşı nedeniyle. 1968’de ise Ekonomi
de katılmış Nobel ödülleri arasına. Ve Stokholm’deki bu Nobel Müzesi, 2001 yılında açılmış, Nobel Ödüllerinin verilmeye başlanılmasının 100. Yılında, Nobel ödülleri
ile ilgili bilgilerin paylaşımı amacıyla..
Bu arada, Nobel Ödül Töreni ve Nobel
Yemeği farklı mekanlarda gerçekleştiriliyormuş Stokholm’de. Ödül töreni
“Stokholm Konser Salonu”nda yer alırken; Yemek, Belediye Binasındaki “Mavi
Salon”da gerçekleşiyormuş. Ve şimdiye kadar yaklaşık 900 kişiye verilmiş Nobel
ödülleri.
FEM SMA HUS
“Bu da ne?” der gibisiniz. Burası ilk
akşam yemeğini yediğimiz restoran, hani bir yakınımızın önerisi ile gittiğimiz,
Gamla Stan’da. 1600’lü yıllarda da bir bayan burada restoran işletirmiş, yani
oldukça tarihi bir mekan. “Beş Küçük Ev” demek “Fem Sma Hus”. Gerçekten beş
küçük evin bodrumunda yer alan, tuğla kemerlerle birbirinden ayrılan klasik
döşenmiş, mum ışıklı loş odalar.
Klasik İsveç yemeklerini Fransız dokunuşu ile tamamladıklarını söylüyorlar. Ren geyiği eti gibi daha özgün yemekleri olsa da, ben somon yedim, oğlum et. Daha sonraki akşam yemeklerinde de rastladığımız önden gelen tereyağ ve ekmek sepeti, bir İsveç klasiği izlenimi yarattı. Ana yemekler, yeşilliklerle servis edilmişti, gayet sağlıklı ve dengeli. Öneren yakınımıza da bir teşekkür fotoğraf göndererek, gayet memnun ayrıldık restorandan.
Klasik İsveç yemeklerini Fransız dokunuşu ile tamamladıklarını söylüyorlar. Ren geyiği eti gibi daha özgün yemekleri olsa da, ben somon yedim, oğlum et. Daha sonraki akşam yemeklerinde de rastladığımız önden gelen tereyağ ve ekmek sepeti, bir İsveç klasiği izlenimi yarattı. Ana yemekler, yeşilliklerle servis edilmişti, gayet sağlıklı ve dengeli. Öneren yakınımıza da bir teşekkür fotoğraf göndererek, gayet memnun ayrıldık restorandan.
![]() |
Gamla Stan, Stockholm, İsveç
|
Fem Sma Hus, Gamla Stan, Stockholm,İsveç
|
İsveç Ekmek tabağı, Fem Sma Hus, Gamla Stan, Stockholm, İsveç
|
Ana yemek Somon, Fem Sma Hus, Gamla Stan, Stockholm, İsveç
|
BELEDİYE BİNASI
Artık Gamla Stan’ın dışındayız. Farklı
bir adada, deniz kıyısında yer almakta Stockholm
Belediye Binası. Burayı da gezebiliyorsunuz, ama rehber eşliğinde. O anda kullanımda
olan bölümleri de atlayarak tabii ki...
Mavi Salon’dan
başladık gezimize. Hani şu her yıl Nobel
Yemeklerinin de düzenlendiği Mavi Salon’dan. Bilin bakalım ne renk Mavi Salon?
Hayır, bilemediniz. Kiremit rengi. 1911 yılında yapılmaya başlanmış Belediye
Binası, Birinci Dünya Savaşı, ekonomik sorunlar derken ancak 1923 yılında bitebilmiş
yapımı. Başlangıçta Mavi olması planlanan salonda kiremit rengi taşlar
kullanılmış, sonradan boyanmak üzere. Ama bittiğinde çok güzel olduğu
görülünce, boyamaktan vazgeçilmiş. 12 yıl boyunca hep “Mavi Salon” dendiği için
de, adı öyle kalmış. Mimarı, burada önemli toplantıların olacağını öngörmüş o
zamanlar. Hanımların topuklu ayakkabılar ve uzun elbiselerle merdivenleri rahat
inebilecekleri yüksekliği ayarlamak için, aynı şekilde giydirdiği eşini
kullanmış çalışırken. Kuzey Avrupa’nın en büyük orgu da bu salonda yer almakta,
onbin borulu ve 135 telli.
Mavi salondan bir bölüm, Stockholm Belediye Binası, İsveç
|
Üst katta “Altın Salon” var. Her biri bir ton ağırlığında olduğu söylenen iki
bakır kapı var bu salona açılan. Tüm duvarlar minik mozaiklerle kaplı, 18
milyon minik cam ve altın parça bunlar. Birinci Dünya Savaşına kadarki tarih
resmedilmiş duvarlarda bu mozaiklerle. Ve tam karşıdaki duvarda, Stokholm’ün
sembolü “Mӓlaren Gölü Kraliçesi” yer
almakta, bir tarafını Doğuya, bir tarafını Batıya veren. Hemen kendimize ait
izler aradık ve bulduk Doğu tarafında.
Altın Salon, Belediye Binası, Stockholm, İsveç
|
Mӓlaren Gölü Kraliçesi, Altın Salon, Belediye Binası, Stockholm, İsveç
|
Dediğim gibi, kullanımda olan
bölümleri gezemedik ama, gördüğümüz bir yer de Konsey Salonu oldu. İşte burada çok etkilendim. Salondan mı? Hayır.
Öğrendiklerimden. 101 kişiden oluşuyormuş konsey. 1979’dan
itibaren kadın üye sayısı arttırma çabaları süregelmiş. Şu anda 51 erkek, 50
kadın, konsey başkanı da kadın. Bu 101 üyeden kaçı politikacı, bilin bakalım? Şimdi
söylemeyeceğim, tahmin etmeye çalışın.
Konsey Salonunun tavanı yüksek, arada
açıklıklar var, gökyüzüne açılıyor izlenimi yaratan. Vikinglerin Uzun
evlerinden (“Long House”) esinlenilmiş. Bir de burada alınan kararların şehre
yayılması, ulaşması, gerçekleşmesi temennisi vurgulanmak istenmiş. Konsey
salonunun iki yanındaki balkonda ise izleyicilere ayrılmış koltuklar var; bir
taraf halka, bir taraf gazetecilere ait.
Konsey Salonu, Belediye Binası, Stockholm, İsveç
|
Nobel yemeğinde kullanılan yemek takımları da sergileniyordu burada, çıkışa
yakın bir yerde.
Nobel Yemeğinde kullanılan yemek takımları, Belediye Binası, Stockholm, İsveç
|
Bir de kulesi var Belediye binasının.
Demiştim ya, “Üç Taç”ın, anlamı pek
bilinmiyor, ama neredeyse İsveç’in simgesi halinde. İşte bu kulenin tepesinde de “Üç Taç” var. Kopenhag’daki
şu anda Borsa binası olarak kullanılan tarihi bir binanın tepesinde üçlü burgu
şeklinde bir yapı vardı, İsveç-Norveç-Danimarka’nın bileşimini simgeleyen. Acaba
bu “üç taç” da ortak geçmişe sahip bu ülkelerle ilişkilendirilebilir mi diye
düşündüm bir an. Ama “Bunu her halde benden önce onlar da düşünmüşlerdir” dedim
sonradan ve bu işe kafa yormanın benim üzerime vazife olmadığını anlayarak
vazgeçtim.
Belediye Binasının Kulesi, Stockholm, İsveç
|
Belediye binasının kulesindeki “Üç taç”, Stockholm, İsveç
|
Evet. Belediye Binasınındaki Kuleye de çıktık. Ayrı bir biletle giriliyor. Kabaca bir on dakika merdiven çıkmayı, sonra da inmeyi göze almanız gerekiyor. Oldukça dar merdivenler, tek kişi sığabiliyor, o nedenle tek yön. Belli saatlerde gidebiliyorsunuz. Çıkış-iniş için kabaca yarım saat veriliyor size. Çıkınca da panoramik şehir manzarası pek hoş doğrusu.
Gamla Stan’ın kuşbakışı görünümü (Belediye Binasının kulesinden), Stockholm, İsveç |
Kuleden inince, biraz da avluda ve bahçede dolanarak bitirdik Belediye Binası gezimizi.
Belediye Binasının bahçesi, Stockholm, İsveç
|
Bu arada unuttum sanmayın. Düşündünüz
mü, 101 Konsey üyesinin kaçının politikacı olduğunu? Cevap veriyorum: 13’ü.
Evet, sadece onüç’ü. 101 Stokholm Belediye
Konsey Üyesinin sadece 13’ü politikacı. Diğerleri toplumun değişik
kesimlerinden sivil görevliler. Daha önce Belediye Konsey üyeleri hakkında hiç
bir duyarlılığı ve farkındalığı olmayan bana, farklı bir ufuk açtı bu bilgi.
VASA MÜZESİ
Stockholm’e giden herkese önerilir;
“Vasa müzesini görün”. Görenler de özetler; “Demir aldıktan kısa bir süre sonra
batmış, uzun yıllar denizin altında kaldıkan sonra çıkarılmış bir gemi...”. Görmeden önce ruhsuz ruhsuz dinlediklerimden aklımda bunlar. Ama görmek... İşte bu çok farklıydı.
Evet. 1628 yılında demir aldıktan 20
dakika sonra batan, 333 yıl denizin altında kalan ve 1961’de çıkarılan “Vasa” gemisine,
müze yapılmış. Yani, gemi 333 yıl sonra çıkarılmış, kıyıya çekilmiş
ve etrafına bir müze inşa edilmiş.
Dünyada görebileceğiniz tek 17. yüzyıl gemisi. Bir savaş gemisi ama, büyük oranda korunmuş yüzlerce heykelcikle bezenmiş, pek süslü. Oradaki varlığı, yapısı pek heybetli, pek etkileyici... Maketlerle aşama aşama anlatılan çıkarılış hikayesi de. Ayrıca nasıl temizlendiği, halen nasıl korunduğu ve tüm bakım aşamaları dahil hiç bir konu atlanılmamış gemi hakkında. Her köşede aklınıza gelmeyecek bir ayrıntı.
Tam müze bitti, çıkalım derken, bulunan kemikler ile, içinde ölen insanların varlığına da dikkat çekilmesi, o günkü koşullarda neye-kime benzediklerinin canlandırması ise çok çarpıcı.
Yarım saatte biter dediğimiz müzenin içinden çıkmamız kolay olmadı. Her Stockholm ziyaretçisi mutlaka görmeli bence. Zaten, her Stockholm ziyaretçisi de görürmüş. İskandinavya’da en çok ziyaret edilen müze ünvanına sahip, Stockholm’deki bu Vasa Müzesi.
ABBA MÜZESİ
Dünyada görebileceğiniz tek 17. yüzyıl gemisi. Bir savaş gemisi ama, büyük oranda korunmuş yüzlerce heykelcikle bezenmiş, pek süslü. Oradaki varlığı, yapısı pek heybetli, pek etkileyici... Maketlerle aşama aşama anlatılan çıkarılış hikayesi de. Ayrıca nasıl temizlendiği, halen nasıl korunduğu ve tüm bakım aşamaları dahil hiç bir konu atlanılmamış gemi hakkında. Her köşede aklınıza gelmeyecek bir ayrıntı.
Tam müze bitti, çıkalım derken, bulunan kemikler ile, içinde ölen insanların varlığına da dikkat çekilmesi, o günkü koşullarda neye-kime benzediklerinin canlandırması ise çok çarpıcı.
Yarım saatte biter dediğimiz müzenin içinden çıkmamız kolay olmadı. Her Stockholm ziyaretçisi mutlaka görmeli bence. Zaten, her Stockholm ziyaretçisi de görürmüş. İskandinavya’da en çok ziyaret edilen müze ünvanına sahip, Stockholm’deki bu Vasa Müzesi.
Vasa Gemisi’nin bir bölümü, Vasa Müzesi, Stockholm, İsveç
|
Vasa Gemisi’nin bir bölümü, Vasa Müzesi, Stockholm, İsveç
|
Vasa gemisinin modeli, Vasa Müzesi, Stockholm, İsveç
|
Vasa Müzesi, Stockholm, İsveç |
Vasa Müzesi, Stockholm, İsveç
|
ABBA MÜZESİ
Bir zamanlar ne keyifle izlerdik “Eurovision”
şarkı yarışmalarını. Sonunculuğu da yaşadık, birinciliği de. Hiç önemli değildi
bence, katılmak güzeldi. Önce çocukluğumuzda izlediğimiz, sonra da
çocuklarımızla izlediğimiz bir heyecan, bir keyif daha eksildi hayatımızdan,
artık katılmaz olunca.
İşte, İsveç’in 1974 “Eurovision”
şarkı yarışması birincisi ABBA grubu, onun yanı sıra İsveç’in müzik konusundaki
diğer ünlüleri ile de ilgili bir müze bu. Keyifli. Özellikle müziksever iseniz,
hele bir de ABBA’yı seviyorsanız tamamdır.
![]() |
ABBA Müzesi, Stockholm, İsveç
|
MODERN SANATLAR MÜZESİ
Dali, Picasso gibi
sanatçılara ait eserlerin de bulunduğu Modern Sanatlar Müzesi, yemyeşil bir
ortamda yer alıyor. Oldukça geniş mekanda sergilenen eserler, sessizlik,
yalınlık ve huzur.
Muhtemelen müzenin en popüler eseri
Salvador Dali’nin “The Enigma of Wilhelm Tell” (Wilhelm Tell’in Gizemi) adlı
tablosu. Önü sürekli rehberli turist gruplarıyla dolu olduğu ve başında uzun
uzun yorumlar yapıldığı için, tümünü göremedim bile. Ama merakımı tabii ki daha sonra internet
görsellerde giderdim. İlginizi çekerse buyurun, tıklayın. Surrealist bir çalışma, enteresan ! Salvador Dali, ne de olsa...
Modern Sanatlar Müzesi, Stockholm, İsveç
|
Modern Sanatlar Müzesi, Stockholm, İsveç
|
METRO DURAKLARINDA SANAT
Oğlum vurgulamasa farkına varır
mıydım, bilmiyorum. Stockholm’de Metro duraklarını sanat eserlerine çevirmişler.
“Dünyanın en uzun sergisi” (“World’s Longest art gallery-exhibit-”) olarak
tanıtıyorlar bunu.
Metro ile bir yere gideceğimiz yoktu ama, sırf Metrodaki Sanat’ı görmek için Merkez İstasyonundan bilet alıp, birkaç durak ileri, bir kaç durak geri, gittik-geldik, indik-bindik. Sizin için de fotoğraflarını çektim. Öyle sıradan fotoğraflar da değil üstelik, özel olarak geniş açılı lens kullandım bu sefer, bir de özel pozlama yaptım, tabii yine oğlumun yardımıyla...
Metro ile bir yere gideceğimiz yoktu ama, sırf Metrodaki Sanat’ı görmek için Merkez İstasyonundan bilet alıp, birkaç durak ileri, bir kaç durak geri, gittik-geldik, indik-bindik. Sizin için de fotoğraflarını çektim. Öyle sıradan fotoğraflar da değil üstelik, özel olarak geniş açılı lens kullandım bu sefer, bir de özel pozlama yaptım, tabii yine oğlumun yardımıyla...
Evet. 100 duraktan 90’ı bu şekilde
sanat eserine döndürülmüş durumda Stokholm’de. Bir kısmını da olsa, iyi ki
gördüm.
Metro duraklarında sanat, Stockholm, İsveç
|
Metro duraklarında sanat, Stockholm, İsveç
|
Metro duraklarında sanat, Stockholm, İsveç
|
STOCKHOLM’DE AKŞAMLAR, YEMEKLİ TEKNE TURU VE DAHASI
Gündüz geziyorduk ama, gece ne
olacak? İlk gece erkenden uyuduk, çaktırmayın.
Ama diğer geceler değerlendirilmeli
idi. Gittiğimiz gün İsveç’te herkesin İngilizce bildiği, çünkü sinemalarda,
televizyonda İngilizce filmlere dublaj yapılmadığı, sadece alt yazı yazıldığı,
böylelikle halkın İngilizceye adapte olmalarının sağlandığı bilgisini
edinmiştik. Bu bizde “Film ha ?
İngilizce ha? Yaşasın...” etkisi yarattı. Yeni vizyona giren, çok da merak
ettiğimiz bir filmi izledik ikinci gece.
Üçüncü gece ise, Yemekli Tekne Turu
gerçekleştirdik. Stockholm’ün dışında da yüzlerce ada var, işte bunların
arasında dolanan üç saatlik bir tekne turu idi bu. Vaxholm denilen yere kadar gidildi ve dönüldü. Biraz uzun geldi
bize, ama boş bir gece yerine birşeyler yapmış, deniz havası almış, yemyeşil,
kimi yazlıkların yer aldığı adaları görmüş olduk. Güneşi de batırdık dönüşte.
Öyle kolay kolay da batmıyor güneş yazın burada. Fotoğraf çekmek için acele
ederiz ya gün batımında, öyle hiiiç aceleye gerek yok. Güneş bekliyor sizi.
Zaten doğru düzgün gece de olmuyor. Parlament mavisini yaşıyorsunuz uzun uzun.
İlginizi çekerse böyle bir tekne
turunu sadece akşam değil, sabah veya öğlen de yapabilirsiniz. Yemekli veya
yemeksiz olması da size kalmış.
![]() |
Stockholm ve çevresindeki adalar, isveç
|
Teknede yemek mi? O da güzeldi. “A la
Carte” usulü, epeyce de seçenek vardı. İsveç’e özgü bir başlangıç tabağı ve ana
yemek olarak da tavuk aldım.
Teknede başlangıç tabağı, Stockholm, İsveç
|
Stockholm’de yemekler konusunda en
hoşuma giden, önden tereyağ-ekmek, peşine ana yemek, et veya balık, ne istemişseniz
yanında salata ile geliyor, bazen de ayrı bir tabakta haşlanmış patates. Öyle
patates kızartması doldurulup, sunulmadı hiçbir yerde. Pek sağlıklı, pek hoştu her
zaman. Bol bol da yürüdük. Kilo almadan dönülen nadir tatillerden birisi oldu
bizim için.
Yürüyüş dışında hop-on hop-off otobüslerini de kullandık. Üstelik epeyce de
bilgilendik bu otobüslerde. 48 saatlik biletti aldığımız. Sadece otobüs değil, hop-on hop-off tekne ulaşımı da
yapabiliyorsunuz aynı biletle, pek de keyifli üstelik.
Stockholm havalimanı olan Arlanda
havalimanına merkez tren istasyonundan Arlanda
Express ile gittik. Saatte 200 km hıza ulaşan bu trenle, şehrin göbeğinden havalimanına
20 dakikada ulaşma keyfi de bir başkaydı.
Bu
kadar mı Stockholm? Değil tabii ki. Bizim tercihlerimiz bunlardı. Herkesin ilgi
alanı, o güne kadarki deneyimleri ve beklentileri farklı mutlaka. Yine de kendi
açımdan özetleyecek olursam;
-Kraliyet
Sarayı ve müzesi ile Katedral beni pek etkilemediler.
-Nobel Müzesinin yarattığı farkındalıktan,
Belediye Binasını görmüş ve
bilgilenmiş olmaktan çok mutluyum.
-Vasa müzesi olmazsa olmazlar arasında.
-ABBA müzesi, kısa da olsa güzel bir
nostalji yaşattı.
-İlginiz
varsa, Modern Sanatlar Müzesi de
görmeye değer.
-Metro Duraklarındaki Sanat ise güzel
bir ufuk açıyor insana; “Neden böyle olmasın?”diyorsunuz.
-Yemekli tekne turu ise zamanınıza ve
ilginize kalmış.
“Başka neler yapılabilinir?” derseniz,
aklımda olanları paylaşayım sizlerle.
-SKANSEN açık hava müzesi var. 1891’de yapılmış, dünyanın
ilk açık müzesi. Oldukça geniş bir alana yayılmış, yemyeşil, keyifli bir ortam
anladığım kadarıyla. Stockholm’deki kırsal yaşam canlandırılıyormuş. İçinde bir
de hayvanat bahçesi var.
-Kopenhag’daki gibi burada da TİVOLİ Eğlence parkı var, GRÖNA LUND adı. Deniz kıyısında, 1882’de
açılmış, İsveç’in en eski eğlence parkı. Lunapark tarzı eğlencelerin yanı sıra,
restoranlar içeriyor ve konserlere ev sahipliği yapıyormuş.
-Biz gittiğimizde kapalıydı, ama
ilginizi çekerse, bir İsveç kültür tarihi ve etnografya müzesi olan “NORDIC MUSEUM” da ziyaret
edilebilinecek yerler arasında.
-FOTOGRAFISKA
ise, Çağdaş Fotoğraflar müzesi.
Görmediğime sonradan üzüldüğüm bir yer. O da deniz kıyısında. Üst kattaki
Cafe’sinin ise en iyi Stockholm manzaralarından birini vaad ettiği bildiriliyor.
-Bol bol da TİYATRO-KONSER salonu gördük gezerken. Bunlar da
değerlendirilebilecekler arasında.
-Bir de kışın giderseniz, -5°C’da, tamamen buzdan “BUZ BAR” var. İşte asıl bu kaçmaz. Ama biz kaçırdık, mevsim itibarı
ile...
Gröna lund; Stockholm, İsveç |
Stockholm'de parlament mavisi bir gece, İsveç
|
Ocean bus, Stockholm, İsveç
|
Benden şimdilik bu kadar. Okuyabilenlere
teşekkürler.
Ne kendilerini, ne kokularını
getiremezdim, kısmetinize yine fotoğrafları düştü. Aşağıdaki leylaklar sizin için. Hep ilkbahar gibi olsun hayatınız. Biz
Stockholm’ü dolu dolu yaşadık, siz de hayatı
dolu dolu yaşayın; huzurla, güvenle, sağlıkla…
Stockholm’den Leylaklar
|
İlk fırsatta tekrar buluşabilmek
umuduyla... Sevgiyle kalın J
DİLER COŞKUN
...
Kuzey Avrupa ile ilgili diğer yazılarım;
DİLER COŞKUN
...
Kuzey Avrupa ile ilgili diğer yazılarım;
Keyifli Okumalar :)